Bir blog yazmanın gereği nedir? Daha doğrusu insan gerektiği için mi blog yazar? Blogun günü geçti mi? Âlem bloga mı kesti?
Bilmek zor.
Belki tamamen kişisel bir günlük blog dene şey. Yani içinde hiçbir fikir inşası, ders, felsefe içermeyen “hadi bir şirinlik edeyim d kendimi anlatayım!” diye yazılması gereken bir şey.
İyi de bir günlüğün yargısız olması mı gerekir.
Gördüğüm o ki tamamen kişisel, suya sabuna dokunmayan ve böylece olabildiğince steril be hümanist görünen bloglar seviliyor.
Sevilmek önemli mi? Blogun anladığım kadarıyla iki önemli psikolojik motifi var:
Birincisi eskiden yastık altına saklanan günlüklerin orta yerde yazılabilmesi… Böylece blog hem net üzerinden bir anı ve izlenim depolama aracı olarak kullanılıyor.
İkincisi de “Ben buradayım!” diyebilmek imkânına bizi kavuşturuyor. Bu ikisinin altına bir yerlerde de beğenilme ihtiyacı yatıyor.
Aslına bakılırsa sağlıklı sayılabilecek bir şey. İnsanlara bir arkadaş kitlesi kazandırıyor. Gerçek oldukları hissini güçlendiriyor. Bunu da günlük hayatta kendilerine çarpan, özür dilemeyen, kabalık eden ve böylece aslında kendilerini çok daha yalnız ve sanal hissetmelerine sebep olan yüzlerce insana rağmen yapıyor. Blogu yazıyoruz ve ona gerçek insanlardan, yazdıklarımıza, duygularımıza gerçek bir ilgi gösteren insanlardan yorumlar geliyor. Kendilerine dokunmaktan tiksindiğimiz şeylerin gerçekliğini idrakten kaçınırken bir yerleden bilinmeyen mektuplar yorumlar bize katılıyor. Bu gerçekten müthiş bir şey.
Şurası da bir gerçek ki hacim işgaliyle reklam gelirlerini birleştiren pratik zekâlılar da blog enflasyonuna yol açıyor.
Beni asıl düşündüren şu: “Tamamen kişisel bir şey, herhangi bir fikirden, değer yargısından, akıl yürütmeden veya iddiadan nasıl bağımsız olabilir?”
Sanırım ülkemizde “yargı” ancak mahkemelerin tekelinde olan ve sıradan insanın başına da ancak belâ açan bir faaliyet olarak düşünüldüğünden, “Bugün postaneye gittim, hava sıcaktı. Hava sıcak olunca aklıma Bodrum geldi. Bodrum da bir rüzgâr çanı almıştık. Ne güzeldi ve Orhan da çok güzel rakı içiyordu..” gibisinden şeyler blogculuğu karakterize etmeye başlıyor. “İyi de sen ne düşünüyorsun?” sorusu genellikle bloglarda cevapsız kalıyor.
Bu arada bazı “endüstriyel” blog ortamları alabildiğine polemiklere sahne oluyor, orası ayrı… Ama burada da sorun şu: basının denetimindeki endüstriyel blog alanlarında, basının okunma gücünden yararlanmak üzere sunulan bloglarda da bu sefer iş “günlük” yazımından çıkıyor.
Tamamen bağımsız kişisel bloglarda, okunma oranı tahminime göre çok düşük. Belki de bu, sanalağ ortamında çevre edinebilmekle veya zaten yazıları okuyacak hazır bir tanıdık kitlesine sahip olmakla ilgilidir.
Belki de bu, gerçekten kişisel düşünceleri ve duyguları olduğu gibi anlatmak yerine ders vermek arzusuyla blog yazmanın insanlarda yarattığı itici izlenimden kaynaklanıyor? İşin açığı, bilmiyorum…
Kendime de dahil hâlâ şu soruyu soruyorum: “Bir blog niçin yazılır?”
4 yorum:
Bilgi paylaşımı, kendini ifade etme, düşüncelerini paylaşma vs..
bloglar kişiler tarafından genellikle aranılan bilginin bulunmasında kullanılır :)
Güzel yazı olmuş..
Zaman ayırdığınız için teşekkürler. Demek ki benim blog pek bi işe yaramıyor... Ne de olsa bilgi içeriği zayıf. :) "Ağzı olan..." muhabbetine girmişim demek farkında olmadan :) Her zaman beklerim...
fikirlerinize tamamen katılıyorum. bence de bir blog yazmanın amacı kişinin kendi iç dünyasını, düşüncelerini, fikirlerini, yaşamında paylaşmaya değer gördüğü şeyleri herkese açık biçimde yazabildiği bir mecra olmalıdır. blog sitelerini ben genelde bilgi bulmak amaçlı değil, ilginç ve zevkime hitap eden yazıları hafta sonları bir fincan kahve eşliğinde ayaklarımı uzatıp okumak için kullanırım :)
Sayın Framexer, eksik olmayın. Eski mi eski bir yazıyı bulup da üstünde kafa yorduğunuz için çok teşekkürler.
Bilgisayarım arzıalandığı için uzun zaman sanalağa girmedim. Yorumunuzu daha önce cevaplayamadığım için özür dilerim.
Yine beklerim, saygılar.
Yorum Gönder