Uzlaşma! Doğru olanı yap!Hakikat için cesur ol! Hakikati öğretmekte tavizsiz ol! Ve hakikati seven herkes seni onaylayacaktır. Geri kalan diğerleri için telâşlanmana gerek yok. |
Geçenlerde bir sosyal medya
ortamında, bir sosyalistle tartıştık. Dişe dokunur ve ikna edici tek fikri bile yoktu. Ama gene
de kendinde, karşısındakine tepeden bakma hakkını bulabiliyordu. O bütün dünyayı alaya alıp aşağılayabilirdi,
çünkü o bir sosyalistti! Ahlâk, erdem, bilgi ve akıl ondan geliyordu ve onun
hakkıydı!
Bu akıldışı kibrinin saçmalığını
ona kendi alaycı tavrını yansıtarak gösterdiğimde, şaşırdı. Çünkü amentüsünün alaya alınmasına alışık değildi.
Çünkü "pratik sosyalizmin", muhaliflerini ortadan kaldırarak sınıfsal çelişkileri
çözebilmek kutsal yetkisine sahip olduğuna, yürekten inanıyordu.
Dolayısıyla “insan olan” herkes,
onunla uzlaşmak, onun rızasını almak zorundaydı! Onunla uzlaşmayacağımı ve
fikirlerini insanlık dışı bulmamın son derece akılcı sebepleri olduğunu defalarca anlatmama rağmen yorum ilmeğinin
sahibi ahbabımın hatırına, yorumlarımı sildim. Çünkü o sosyalist, bir kabile
halinde yaşıyordu ve onun kabilesi “huzursuzluk çıkartabilecek” bir potansiyele
sahipti. Çünkü onlar, uzlaşmaz, katı ve tehditkârdı ve benim elimde, sadece
uzlaşmazlığım vardı! Elbette ahbabımın hangi sebepten olursa olsun huzursuz
edilmesine razı değildim ve bunun için yorumlarımı sildim.
Uzlaşma ihtiyacı nereden
kaynaklanıyor?
Özellikle sosyal medyadaki
tartışmalarda uzlaşma ihtiyacı, nezaketin
bir gereği olarak sunuluyor .
Öyle ki uzlaşmamak tercihi,
bilhassa kabalık olarak addediliyor ve derhal bir usul ve üslup tartışması başlatılıyor.
Sosyal medya bu yönüyle
cemaatleşmenin, kabileleşmenin yepyeni, teknolojik yüzü haline geliyor. Öyle ki
yaygın bir kanaatin karşısında, kesin bir reddedişle durmak, neredeyse artık “insanlık
dışı” sayılıyor.
Meselâ bir sosyalistle tartışırken
onun ideolojik söyleminin “saçmalık” olduğunu söylemeye kalktığınızda derhal “bencil”,
“sömürücü”, “kapitalist”, “ dinci/gerici”, “ katil”, “faşist” vs olarak
etiketlenip ya tartışmanın dışına atılıyorsunuz ya da sözleriniz bir laubalilik
havuzunda boğuluyor.
Bu sadece sosyalistlere özgü bir tutum da değil. Aynı
tutumu liberallerin çoğu da benimsiyor. Bütün
bildikleri serbest piyasa ezberinden ibaret olan liberallere, tarihten,
sosyolojiden veya hukuktan bahsettiğinizde, “Bu bizim konumuz değil!” ukalaca
kayıtsızlığı dışında bir cevap alamıyorsunuz. Ve insan olmanın gereği
benimsediğiniz ciddiyetinizi ,aynen sosyalistlerin yaptığı gibi lâubali
ezberlerin ve alaycılığın bataklığında boğuyorlar.
Dincilerin tavırları çok daha
saldırgan. Onlar sizi derhal dava etmekle tehdit edebiliyor ki yargının mevcut haline bakıldığında, bu tehditlerin
hiç de küçümsenemeyeceğini artık anlıyorsunuz.
Etnil ırkçılar zaten kendi “kurtarılmış
alanlarında” korkusuzca tehdit ve hakaret yağdırabiliyor.
Uzlaşmazlık, bireyin ifade hürriyetinin bir meyvesi olarak
yaşatılmalıyken maalesef artık bu topraklarda barındırılmıyor, yaşatılmıyor.
Uzlaşmazlık bireyin “Ben varım!”
demesidir. Oysa sosyal medya bizim ülkemizde bireyin “sosyale” tesir etmesini
sağlayamıyor. Bizde sosyal medya , cemaatleşmenin, kabileleşmenin
elektronik ortamı anlamına geliyor.
Uzlaşma ancak ortak değerleri
paylaşanlar arasında var olabilir. Ortak
değerleri paylaşmayanlar arasındaki uzlaşma, ancak taraflardan biri, kendi
değerlerini diğerine zorla kabul ettirdiğinde, var olabilir.
Bu yüzden meselâ sosyalizmle uzlaşılamaz. Çünkü
elinizdeki varlığı bizatihi bir hırsızlık malı olarak görüp de en yakın fırsatta onu sizden zorla alacağını açık açık söyleyen
biriyle uzlaşmaya çalışmanız mümkün değildir!
Bu uzlaşmazlık durumu dinciler
içinde geçerli. Sizi ancak kendi kanunlarına uyduğunuzda, din kardeşi
sayacağını ve sizi din kardeşi yapabilmek için gerekirse kellenizi keseceğini
söyleyen bir manyakla bir uzlaşma sağlayamazsınız!
Veya meşru devletinize ve
ulusunuza silâh çekip de sizden uzlaşma isteyen bir etnik ırkçıyla…
Uzlaşma ortak değerlerin
sahipleri arasında bir rızalaşma işidir.
Uzlaşma ortak değer sahiplerinin,
“varoluşu güçlendirmek” için daha doğru olana, gerçeğe daha yakın olana
yönelmesinin adıdır.
Varoluşumuzu en baştan
onaylamayan kişiyle yani düşmanla uzlaşmak ise bu yüzden mümkün değildir ve
savaş bu açıdan, düşmanla aramızdaki yegâne diyalog biçimidir!
Ama uzlaşmamanın bir anlamı
olabilmesi için bireyin toplumda, kendi başına, ifade hürriyeti ile bir
değer olarak kabul edilmesi gerekir.
Bireyin değer olarak kabul
edildiği bir toplumda sosyal medya bireylerin tek tek ifadelerinin toplumda
yankı bulabilmesi potansiyelini ifade eder.
Bizde ise sosyalleşme ancak “cemaatleşme”
anlamına geliyor ki böyle bir ilkellik içinde “uzlaşmamak” en büyük suç olur.
Evet … Sonuçta ne oldu? Sosyal
medyanın uzlaşmaz kabileleri karşısında, geri çekildim ve kabilenin sözleri
tarihe kazınırken ben silindim! Uzlaşmayı kutsal bir şey sananların, kiminle ve
nasıl uzlaşmaya zorlandıklarına bakmaları, basit bir ahlâkî lüks değil; başlı
başına bir hayat memat meselesi!
3 yorum:
Hocam tekrar merhaba
Gerçek ve doğru üzerine yazılarınızı okuyup kendimce değerlendikten sonra size pratikçe bir iki sormak isterim: Gerçeği bildiğimiz anlamda ortaya koymak ana fikir de olsa, her gerçek "sonuna kadar" uğraşılmayı hak eder mi? Yani amiyane tabirle atılan taş ürkütülen kurbağaya değer mi?
Sosyalizm ve liberalizm konusundaki yazılarınızı da dikkatle takip ediyorum. Fikir özgürlüğü ve bireysellik anlamında da eleştirmiyorum -yanlış anlamayın. Amma ve lakin tarihin bizi getirdiği yerde Türk adının bu topraktan silinmesi mi önemli, yoksa uzlaşamadığımız konularda dolanıp kalmak mı? Bu konularda farklıyız belli kabullerde tamam, bizim için daha önemli hususlarda mutabıksak neyi zorlayalım?
Benim de anlaşamadığım bir sürü sol cenahtan insan var. Kısa vadede değişmeleri/ her hangi bir değişimi kabul etmeleri de mümkün değil! Kafalarında kurdukları "devrimci, Lenin karışımı Che kılığındaki Mustafa Kemal ve Türk tarihi" beni çok rahatsız ediyor. Ama çarpık fikirlerine muhalif de olsam, Kürtçülük ve dinciliğe karşı oluşlarında yakınlık görüyorum. Bu da bir tür "cemaatleşme" gibi anlaşılmasın ama tek başına kalmak birey olmanın zorunluluğu değil diye düşünüyorum.
Sosyal medyadaki sosyalist kişi ile tartışmanın zeminini bilmeden yazıyorum. Bence o yorumları -gereksiz bir düşmanlık yaratmadıysa- silmeseydiniz daha da iyi olurdu. Yorum zenginliği olurdu.
Gene de size neyin daha önemli olduğunu vurgulamak anlamlı olacaktır.
Nicedir yorum yazayım diyordum ancak fırsat oldu.
Saygılar...
Demek ki dinlerarası diyalog ve Çözüm süreci denen safsata diyalog boştur.Birincisi Vatikanın ,ikincisi de pkk nın değerlerini üstün tanıma yoluyla mümkün olabilir ancak.O zaman ona uzlaşma mı diyeceğiz,boyun eğme mi?Mesele budur.
Selcen Hanım!
Mükemmel özet bir yorum! Aynen! Saygılar!
Yorum Gönder