12 Şubat 2015 Perşembe

Siyasetin Emrindeki Felsefe

Siyaset, toplumun çeşitli taleplerine cevap vermek ve
çeşitli sorunlarını çözme işi.


Bu açıdan, partilerce yürütülse de siyaset, partilerüstü bir iş.



Demokrasinin en büyük açmazı partilerin oluşum mantığından kaynaklanıyor.




Çünkü özellikle Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde partiler menfaat şebekesi olarak ortaya, çıkıyor. Seçmenin de buna itirazı yok gibi görünüyor . 


Bunun sebebi de siyase'tin, " Kaynakları dağıtma yöntemi" olarak tanımlanması.

Dolayısıyla bir siyasetçi ettiği hizmetlerden bahsettiğinde, partililerin ne kadar menfaat dağıttığından bahsediyordur.


Bu siyaset anlayışının uluslaşmış bir toplumun sorularına cevap verebilmesi, Sorunlarını çözmesi imkânsızdır. 

Uluslaşmış bir toplumda siyaset, ulusun bütün fertlerinin dertlerinin temelindeki etkenleri düşünmeyi gerektirir.

Oysa uluslaşmanın siyasi ve hukukî bir sorumluluk olduğunu idrak edemeyen toplumlarda, siyasetçi, "aç ilkellerin aç yemleyicisi" olarak çalışır.


Geri bir toplum, siyaseti ancak menfaat saikiyle yürütebilen toplumdur. Geri toplum bir ak ilkeller toplumudur. Buradaki açlık fiziki olmanın ötesinde nihayetsiz bir doyumsuzluktur. 

Gerçek açlar,geri toplumlarda, menfaat dağıtımlarının oyuncağıdır. Mesele şudur ki: Geri toplumlar, gerçek açları da doyumsuz iktidar açlarının da ancak anlık menfaatlerle harekete geçtiği toplumlardır.

Anlık menfaat güdüsü akılla ve mantıkla varılan menfaatleri içermez. Anlık menfaat,insan dışındaki herhangi bir canlının o an için kendisine gerekeni otomatik olarak edinmeye çalışmasıdır.

İnsanlar, hayvanlardan tam da bu noktada iki sebeple ayrılır.

İlk olarak insan için "edinmek" bazı kayıt ve şartlara bağlıdır. Burada insan için edinmenin belli sınırları olduğunu görüyoruz.

Sahipsiz nesneler için açıkça kullanımda olduklarını göstererek onlar üzerinde hak tesis etmek veya Sahiplenilmiş malları karşılıklı rızaya dayanarak mübadele etmek.

Bu iki şart da edinmek arzusunu taşıyan insan için belli bir maliyet doğurur.

Peki ama hırsızlık,dolandırıcılık,yağma, gasp gibi eylemlerde durum nedir?

Bu gibi eylemler, üzerlerinde meşru sahiplik/ tasarruf hakkı (mülkiyet) bulunan malların bahsettiğimiz sahiplenme şartlarına aykırı olarak edinilmesinin çeşitleridir.

Şüphesiz,hırsızlık da gasp da belli insanları tam da diğer insanların. aleyhine mutlu eder.

Bir hırsızın, ne kadar büyük bir kabileyi beslediğinin bir önemi yoktur.

İnsanların ellerindekini onların rızası hilafına alan herkes yağmacıdır.

Özellikle geri ülkelerde, "kaynakların dağıtımı" diye tanımlanan siyaset devlet gününü kullan her yetkisini seçimle ele geçirerek yapılan yağmanın ganimetlerini, partililere dağıtma işi olmuştur.

Bundan dolayı da meselâ özellikle Türkiye'de parti programı denen şey yasak savmak için hazırlanan , hiç kimsenin umursamadığı saçma sapan bir tomar kâğıttan  başka bir şey değildir.

Yasallaştırılmış yağma haline gelen siyaset, kendiliğinden, ilgili bütün düşünceleri anlamsızlaştırır hatta düşman haline getirir.

Ülkemizdeki aç ilkelleri doyurma işinin bir hain seri üretme işi oluvermesi de den yüzdendir.

Bu yapı içimize öyle işlemiştir ki artık kendi felsefesini yaratır ve "Yolsuzluğa, hırsızlık demek günahtır!" saçmalığına kadar varır.

Peki bu menfaat dağıtımı ilkelliği aşılabilir mi?

Bunun biri yakın diğeri orta ve uzun vadede birbirine bağlı iki şartı var:

ilk olarak siyasetin elindeki gün kullanımına sınırlama getirerek iktidarların vatandaşın hakkına "yasal tasallutu" engellenmeli, sınırlı demokrasi tesis edilmelidir.

İkinci olarak da vatandaşlara toplumun geri kalanına zarar vermemek bilincini kazandırmak. Bu da ancak toplumun asgari bir felsefî öğrenimi görmesiyle sağlanabilir.

Bugün makarnasını yediği veya bir makamı elde ettiği için anlık doyumuyla hareket eden bir kitlenin bir insan toplumunun yaşayabileceği bir ortam sağlaması  mümkün değil.


Hiç yorum yok: