14 Şubat 2015 Cumartesi

Tatminsiz Ülkücü Ergenlikle Nereye Kadar?


Bahadırhan Dinçaslan , Mersin’de bir kıza tecavüz eden ülkücülerle ilgili  güzel bir yazı yazmış. Yazıdaki tespitler güzel.

Bu  tespitleri biraz daha tahlil etmek ise “milliyetçi” denen  kitlenin davranışlarını anlamak ve düzeltmek açısından sanırım faydalı olur.

“Sağ” içindeki “ülkücü” tipi, ülkenin iç savaş şartlarında ortaya çıkmış bir tiptir. Askeri bir  kalıba sahiptir. Buna da şaşmamak lâzım çünkü önceleri güdülenmesini Türk kahramanlığından almıştır.  Biz asker bir millet olduğumuz için  milliyetçilerimiz de şüphesiz askeri disipline ve  bakışa sahip olacaktı.

Ülkücü tipinde iki sorun başat şekilde kendini daha sonra belli etmiştir. Öncelikle “ülkücü” gençlik MHP’nin taşra ve daha da ziyade köy  tabanına dayanan bir gençlik hareketidir. Dolayısıyla  “farklılıklara tahammül”  noktasında herhangi bir terbiye almamış bir tabanı ifade eder, büyük ölçüde.

Siyasi aklın sığ ve kısa vadeli menfaat telâkkileriyle MHP hareketi, “Türk kahramanlığından”, “Arap cihatçılığına” doğru  dönüştürülmüştür.  Bunun sonucu da hapishanelerden Nurcu ve Menzilci olarak “mezun olan” binlerce ülkücüdür. AKP  iktidarında  iyi bir teşkilâtlanmanın temelini atanlar da hep bu eski  ülkücülerdir.

Kapalı toplumdan gelen gençlik tabanının genelinde yaşanan içe kapanmacı ruh hali, dinî teşviklerle iyice kalınlaşmış, kemikleşmiştir. Bu yapı,  MHP içinde “eğitim” denen şeriat telkinleriyle kadının kendisinin  dahi toplumsal hayatta varlığından korkan bir nesil yetişmesine sebep olmuştur. Solla mücadele esnasında bu pek belli olmamıştır belki ama sonrasında “ülkücülük”, kadınını eve kapatan, kadının da başını kapatan erkeklerin yürüttüğü bir “testosteronokrasi” haline gelmiştir.

“Ülkücü”, kadına  kadın olarak bakmayan, onunla ilgilenmeyi ayıp, günah sayan,  aşkı ancak tasavvuf  metinlerindeki imkânsızlıklardan ibaret gören bir “erkek” tip olarak evrimleşmiştir.

Şüphesiz bir hareket içindeki cinslerin arasındaki saygının korunması önemlidir. Ama MHP’nin yöneticileri eliyle içine sürüklendiği dinci şartlanma ve mensubiyet şuuru ülkücü gençlerde kadına bakışla ilgili  bütün normların Araplaşmasına yol açmıştır.

Şöyle bir baktığımızda “ülkücünün”  meselâ Karacaoğlan’ın yer yer erotizme varan güzellemelerini okuması dahi düşünülemez. “Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi çözüp giden” sevgiliyle ne yapıldığını, ülkücü düşünemez bile.
Bu durum neye yol açmıştır?

Bu durum, ciddi bir tatminsizliğe ve  cinsellik korkusuna yol açmıştır.

Zamanla “ülkücü” denen tip, içinde aşk geçtiği için türkü bile dinleyemeyen,  hamaset dışında şiirden kaçan, herhangi bir nü tabloyu izlemeyi aklından bile geçiremeyen hırçın bir Arap ergeni haline gelmiştir.

MHP’nin, “Türk İslâm” denen hayat ve insanlık dışı yalancı ideolojisiyle  siyasi açıdan Türkiye’yi şeriatın kucağına atmasından da öte topluma verdiği en büyük zarar, bu tatminsiz ve “cinselliksiz” erkek ergen tipini ortaya çıkarmasıdır.

Bu açıdan kendilerine “Alperen ocakları” vs diyen tiplerle,  kendilerini Osmanlı torunu sanan diğer Araplaşmış cihatçı özentisi gençlerin porototipi, işte bu “ülkücü” dür. Hepsinin damarlarındaki kanı zehirleyen de siyaseten  beyinlerine sokulan “Türk-İslâm Ülküsü” fitnesidir.

Böyle bakınca mevcut haliyle “ülkücülerin” Türk Milleti’ne verecekleri hiçbir şey yoktur. Onlar, “ona değdi, buna değmedi”  akıldaneliğiyle, hayatı cinsellikten, kadından, aşktan arındırmaya çalışan diğer şeriatçıların başka bir türü olarak Türk siyasetini çürütmeye devam etmektedir.

Bu tatminsiz insan tipi, belki bir vatan müdafaasında  gene de  kanındaki cevheri hatırlayıp öne atılabilir ama barış zamanlarında memleketin şeriat kazanında kaynatılmasının müsebbiplerinden biridir.

“Ülkücü” şeriat merakı ve özentiliğini sürdürerek uygarlaşamaz.

Ülkücülük şeriatçılıktan ayrılıp ciddi, akılcı, uygarlıkçı bir Türkçü idealizme dönüşmedikçe aslen ona artık hiç ihtiyacımız da yoktur.







9 yorum:

selcen dedi ki...

Siyasi aklın sığ ve kısa vadeli menfaat telâkkileriyle MHP hareketi, “Türk kahramanlığından”, “Arap cihatçılığına” doğru dönüştürülmüştür. Bunun sonucunda da hapishanelerden Nurcu ve Menzilci olarak “mezun olan” binlerce ülkücüdür. AKP iktidarında iyi bir teşkilâtlanmanın temelini atanlar da hep bu eski ülkücülerdir.

Yazının can damarı budur bence.

Baybora Han dedi ki...

güzel bir yazı elinize sağlık...

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım,

Vakit ayırıp yorumladığınız için teşekkürler.

Her zaman bekliyoruz.

Saygılar.

Afşar Çelik dedi ki...

Sayın Baybora Han,

Umarım karınca kararınca bir yararı olmuştur...

Vakit ayırıp yorum da bıraktığınız için teşekkürler.

Eksik veya hatalı noktalar için de eleştirilerinizi bekleriz.

Saygılar.

Adsız dedi ki...

Bu saçma sapan ve tamamen islam düşmanlığından kaynağını alan sığ hasımhane düşüncelerinizi lütfen kendinize saklayın.tabi siz kendinize Türkiye içinde sabetaist olarak saklamış bulunabilirsiniz bilinizki Biz den değilsiniz. Zamanı gelince (ki hiç gelmeyecek beyhude beklemeyin) kudurmuş it gibi olacaksınız lakin köpeğin hükmü kurtların ortaya çıkmasına kadardır.

Afşar Çelik dedi ki...

Adsız okurumuz pek "yiğitçe" bir yorum yapmış...

Ona "Hangi İslâm?" diye sormak isterdim. Hani şu dünya terör haritasının birebir üstüne uyduğu Müslüman coğrafyalardaki İslâm mı?

Kendisini "kurt olarak gördüğüne göre "ülkücü" camiadan bir okur olmalı...

Yazısındaki tehditkâr ve kaba üslup İslâm'ın ancak bu olduğuna dair dair yaygın kanaati güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.

Eğer İsl'am bu tip Müslümanlarla var olabiliyorsa varlığı ne kadar makuldür?Y

Yoksa acaba Müslümanlar hırçınlık, kabalık ve saldırganlığı imanın gereği olarak kabul etmekten vazgeçebilir mi?

Ne kötü bir açmaz...

Afşar Çelik dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Biraz sert olmuş, doğru yönleri olmakla beraber...
O cenah bu yorumları hoş karşılamaz, fikirle karşılık vermez, sert çıkar. Eleştiri çok mühim, eleştiriye izin verilmez, yapılmaz, duyulmazsa gelişme olmaz.

Afşar Çelik dedi ki...

Bir anomali varken görmezden gelmek sadece hastalığı ilerletir.

Sigaradan boğulan adama "Bırak!" demek onu kızdırabilir ama yapılacak iş bellidir.

Kızarlarsa kızsınlar. Biz de en nihayetinde Yılmaz Özdil değiliz. Hacmimiz, istiap haddimiz belli.