Eyalet Senatosu Etik Komisyonu ve dayak yiyen etik |
Öyle görünüyor ki herkesin
bir aklâkî endişesi var.
Dinbazlar kadının görünürlüğünden
endişe ederken, sol hırsızlıktan ve yolsuzluktan yakınıyor. Milliyetçilere
gelince onların da ahlâktan anladığı aynen Arap
selefiliğinin kadından korkan hastalıklı sakınganlığı… Etnik ırkçıların
bütün derdi “Boş testiyi doluya vurup kırarak istediklerini elde etmek. Onlar
zaten “kol kırılır yen içinde kalır” zihniyeti ile kendi cinsleri arasında her
tecavüzü, cinayeti serbest bir şekilde işleyebilecekleri bir bağımsızlık
dışında ahlâkla pek de ilgilenmiyorlar.
Ülkede bütün ahlâk, siyaset
tarafından bu iki ana eksende yapılandırılıyor.
Yani lâik ama milliyetsiz,
paylaşım etiketli bir sosyalist sadaka ahlâkı…
Ve dinbazların, ölçüsüz bir
cinsiyet sınırlamacılığı ve ayrımcılığı…
O halde ülkedeki iki ana reel ahlâkî yönelimi ele
almak, belki de mevcut seçmen algılamasını anlamak için faydalı olabilir. Çünkü
en nihayetinde seçmenler , akılcı analizler yerine kaba ahlâkî güdülenmelerle
oy kullanıyorlar Türkiye’de…
Bunlardan “küçük” olanı, Marksist ahlâkî yönelimdir. Marx bütün toplumsal olayların, “kollektif bir
zekâdan” çıktığını ve “ekonominin tarihsel doğasına” uygun geliştiğini
düşünmüştür. Bundan dolayı da proleter
diktatörlüğünün “tarihi bir zorunluluk” olduğunu söylemiştir. Marx’ın bu
kehanetinde ahlâkın yeri yoktur.
Marx, işçinin sömürüsünün, sosyalizme giden yolun zorunlu bir aşaması
olduğunu söylemiştir ama bunun ahlâkî bir eleştirisini yapmamıştır. Bu da Marx’a
göre doğaldır, çünkü böyle bir eleştiri
yapabilmek için “burjuva ahlâkı” denen normatif ahlâkı benimsemek gerekirdi ki
bu da açıkça idealizmden başka bir şey değildi.
İşçi sömürüsüne romantik bir
ahlâkî eleştiri Marksistlerden gelmiştir. Ama bu eleştiri ideolojinin yapısında,
temelinde yoktur. Bu tamamen Marksistlerin duygusal yönelimleridir. Herhangi
bir olayı ahlâkî olarak değerlendirmek bir yargıya varmaktır ki bu da “değerlerle”
yapılır. Herhangi bir değer, “sahip olunmak istenen ve sahip olunduğunda da
korunan varlık” demektir. Burada “sahip olunmak istenen varlık” açıkça “idealleştirilmiş”
bir varlıktır.
Türkiye’de sol “akılcı ve
bilimsel kalmak” iddiasıyla bir yandan “Her
şeyin temelinin ekonomi” olduğunu iddia ederler. Bu, insanların eylemlerini
sınırlayan normatif ahlâkın aslında “metafizik” veya “saçma” olduğunu iddia
etmektir. Buna karşılık “En yüce değer emektir!” sloganıyla idealizmin
doruklarına çıktıklarını fark edemezler.
Marksistler için akılcılık,
duygulardan arınmış salt objektif bir bilgi elde edebilmektir. Onlara göre Marx böyle bir bilgi geliştirmiştir.
Ama sorun böyle bir bilginin
insana ahlâk denen sınırlayıcı anlayışı veremeyecek olmasıdır. Hiç kimse hem “Mülkiyet
hırsızlıktır!” deyip hem de işçi emeğini savunamaz. Çünkü işçi emeğinin
çalındığını söyleyebilmek için işçinin emeğinin, işçinin mülkiyeti olduğunu
kabul etmek gerekir. Peki işçi nin mülkiyetindeki emeği onun “hırsızlığı”
mıdır?
Görüldüğü gibi her seferinde insanlardan
yolsuzluk dosyalarıyla oy toplamaya çalışan sol
siyaset hem insanların değerlerini, değer yargılarını “üst kurum” olarak
görmek hem de burjuva bir sapma olarak
görüp aşağılamak yoluna gitmekte hem de normatif ahlâkın verilerini kullanarak
halkçılık etmeye kalkmaktadır.
Bugün solun iki grubu vardır. Nispeten Türk denebilecek veya
Türklüğe sıcak bakan okumuş sol ve Kürtçülüğe
eroin gibi bağımlı hale gelmiş
sosyete ve kenar mahalle solları. Nitekim solun temsilcisi parti etnik ırkçı katillerin başlarından meselâ Seyit Rıza'nın yanında saf tutabilmiştir. Veya içinde açıkça PKK yandaşı olan vekilleri hâlâ ideolojik bir gönül hoşluğuyla barındırabilmektedir. Çünkü CHP için "ahlâk" devlet eliyle beslenmekten ve hırsızlığa yol açmayacak bir mülkiyetin ortadan kaldırılmasından ibarettir.
Solun “ahlâk” adına savunduğu “salt
bilimsel Marksizm” hurafesi hırsızları ifşa etmekte popüler olmakla beraber
insanlara hayatları için bir etik sunmaktan çok uzak.
Ülkenin ikinci ahlâkî bloğu,
İslâmcı blok ki bu bloğa siyasal milliyetçiler de dahildir.
Bu ikinci blok, köy kökenli kenar
mahalle dindarlığının siyasal egemenliğini temsil ediyor. Bu bloğun özelliği,
akıldan nefret etmesi, salt nakilci ve
cemaatçi olmasıdır. Burada cemaatten kasıt, her yönden benzeşmek için
uğraşan ve ancak benzeşmekten dolayı huzur bulan insanların kapalı toplumsal
yapısıdır.
İslâmcı blok için ahlâkın kökeni dindir.
İslâmcı blok için din, “Arapların
uyguladıkları her şeydir.”
İslâmcı blok için gerçek
Müslüman, Arap olanıdır. Diğer Müslümanlar da Araplara benzeyebildikleri ölçüde
Müslümandır. Bundan dolayıdır ki Arapça
ibadet etmek ehemmiyettir.
İslâmcı blok için ahlâka dair “yeni”
bir şeyler düşünmek dinden ayrılmaktır. Bu yüzden de dine bağlı kalmak isteyen
herkes Arapların kadınlara davrandığı gibi kadınlara davranmalı ve kadınları da
Arap kadınları gibi giydirmelidir. Çünkü Hz. Peygamber Araptır, din Arapça
inmiştir! Öyleyse “gerçek islâm” dururken başka bir ahlâkı savunmak irtidattır,
küfürdür! Bu gün siyasal milliyetçiliğin taraftarları içinde şeriatı savunmak
kadar doğal bir şeyin olmamasının sebebi de siyasal milliyetçiliğin, köy
kökenli kenar mahalle dindarlığına
dalkavukluk etmeyi, siyaset yapmak sanmasıdır.
Peki ama bu iki ahlâkî bloğu
anlamamız ne işimize yarar?
Bu şu işe yarar:
Ülkemizde Türk düşmanlığını
açıkça ilân etmiş iki kesim var: Siyasal İslâmcılar ve Kürtçüler.
Siyasal İslâmcılar otoriter ve ikiyüzlü yapmacık Emevî ahlâkını,
Kürtçüler kahir ekseriyetle güçlü olanın, tehdit edebilenin emrettiği otoriter
ahlâkı savunuyor. Ve bu “ahlâkın” temelinde Marksist/Leninist fırsatçılık ve
güce tapınmacılık yatıyor.
Ülkemizde kendilerini muhalefet sanan CHP ve MHP de sırayla
Marksist ve İslâmcı ahlâk söylemlerini benimsiyor. Yani ahlâki tercih plânında
ülke “Türk düşmanı, Türksüz, kimliksiz ve değersiz” etik anlayışların
egemenliğinde bulunuyor. Bugün ne CHP ne de MHP Türklüğün doğasına ve tarihine
uygun bir etik savunabiliyor. Bunu Atatürk cumhuriyetin ilk yıllarında yapmış
olmasına rağmen siyasal fırsatçılık ve çıkarcılık siyasetin ahlâğı sorumsuzca
sömürmesini doğurmuştur.
Bu gün CHP Marksist , salt ekonomik sözde etik
felsefesiyle PKK’nın, MHP ise kadın
paranoyasına dayalı Arap özentisi sözde Müslüman ahlâk anlayışıyla AKP’nin
uydusu haline gelmişlerdir.
Türkiye bugün kesinlikle Türk
olmayan ahlâkî blokların mücadelelerinin savaş alanıdır. Ve bu savaş akla
düşman, çıkarcı bir seçmen kitlesi yaratmakta maalesef çok da başarılı
olmaktadır. Bu savaşta “laikler” PKKnın ideolojik, “milliyetçiler” islâmcıların
“dinî” yaverliğinden başka bir şey
yapmıyor. Galiba Türk toplumu, ahlâk savaşını
çoktan kaybetti.
4 yorum:
Bu gün CHP Marksist , salt ekonomik sözde etik felsefesiyle PKK’nın, MHP ise kadın paranoyasına dayalı Arap özentisi sözde Müslüman ahlâk anlayışıyla AKP’nin uydusu haline gelmişlerdir.
Sayın Üstadım,
CHP tahliline katılmakla birlikte ‘CHP li bir yorum yapılması daha adil olur’ diyerek Mhp ye geçmek istiyorum. Öncelikle şu anki meclis tablosu oluştuğundan bu güne Mhp en sıkıntılı konumda olan partidir.
Bu meclis tablosu çok büyük bir avantaj olduğu gibi, bu avantajın kullanılmaması durumunda dezavantaja dönüşecek bir durumdu, halende öyle.
Avantaj şu ki, yalpalamanın ilkesiz davranmanın hiçbir işe yaramayacağını görmeye mecbur bırakır partiyi.
Sıkıntıyı iyi kavrarsak, mecliste MHP 3. parti konumuyla muhalefet yapmakta, yıllardır mücadelesini verdiği karşıt görüşte olduğu parti ana muhalefet, bir diğer yarım-buçuk ırkçı parti ise doğası gereği MHP nin zıttı konumundadır. MHP “muhalefet” bloğunda bu partilerle beraber anılması kadar doğal bir durumda yoktur.
Diğer taraftan muhalefet olmanın doğası gereği iktidarında yanlışlarının karşısında olacaktır. Bu meclis tablosunda söyleyeceği-uygulayacağı her politika bir çakışmayı yada birlikteliği getirecektir.
İlkeden taviz vermeden dosdoğru bir hareket yönü tayin etse dahi bu yolla birleşecekte ters düşecekte olacaktır. Ancak kaçınılmaz olanda bu “ilkeli-dosdoğru” yolu uygulamaktır. Her kim bu yola yaklaşır yada uzaklaşır, önemsizdir.
Burada MHP nin ilkeden tavizsiz hareket edip etmediği tartışılabilir. Ancak basının kullanışlı şerefsizliği MHP nin kendisini ne kadar anlatabildiği sorusunu getirmekle beraber, bir siyasi partinin başarısının “kendisini nasıl anlattığı” kadar “algıyı ne kadar” yönettiğiyle ilgilidir. Bu konuda ki başarısızlık (her ne kadar sebepleri olsa da) zaten ortadadır.
“Akp nin uydusu haline gelmiş” midir? Bence hayır. Buna katılmıyorum. Mhp siyasi olarak konumlandığı nokta itibari ile elbette Akp ye yakındır. Ancak bu politik uygulamalarda da söylemlerde de benzeşmenin dışında ortak politika noktasında ciddi ayrımların olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bakın 2010 yılında referandum süreci içinde Sayın Devlet Bahçeli “cemaat faaliyetlerine bir süre ara vermelidir” demişti. O gün cemaat ve iktidar Mhp liderine söylemediğini bırakmadı. Sayın Bahçeli show tv de Ali Kırca nın konuğu oldu ve bu konuda açıklamalar yaptı. Gayet, hatta son derece önemli bu açıklamalar hiç dikkate alınmadı.
Oysa ki 17-25 aralık süreci sonrası ortaya çıkanlar Sayın Bahçeli nin O dönemde ne kadar haklı olduğunu gösterdi. 2011 seçimleri öncesi yaşanan kaset sıkandallarında Mhp yi yalnız bırakan siyaset daha sonra bu sorunla acı bir şekilde yüzleşmek zorunda kaldı.
Kadına ve ya her hangi bir canlıya şiddet konusunda MHP asla kimsenin uydusu olmadı olamazda. Genetik şifresi, tarihi geçmişi TÜRK gelenek ve görenekleriyle bezenmiş İSLAM AHLAK anlayışına sahip hiçbir MHP li mazluma asla şiddet göstermez, haksız yere güç gösterisinde bulunmaz. Bulunmamalı diyeceğim ama, soytarı basın kepazelikleri haricinde zaten böyle bir durum yoktur!
Saygılar…
Üstadım siyasal analizlerinden hiç bir şey anlayamadım. Benim kafam meclis tablolarına, manevralara falan basmıyor.
Yalnız şu satırların bana aşırı iyimser ve hatta biraz hayalci geldi.
"Kadına ve ya her hangi bir canlıya şiddet konusunda MHP asla kimsenin uydusu olmadı olamazda. Genetik şifresi, tarihi geçmişi TÜRK gelenek ve görenekleriyle bezenmiş İSLAM AHLAK anlayışına sahip hiçbir MHP li mazluma asla şiddet göstermez, haksız yere güç gösterisinde bulunmaz. Bulunmamalı diyeceğim ama, soytarı basın kepazelikleri haricinde zaten böyle bir durum yoktur!"
MHP Türk islam ahlakı denen şeyle kadına aynen Arap gibi bakan bir anlayışa ve tabana sahiptir. Bunun tartışması bile yapılamaz! BU yalın bir gerçektir.
Zaten MHP, üç hilali kabulünden itibaren şeriatçılığın siyaset sahnesinde Türk etiketli aktörü olmak dışında da bir "milli" özellik falan göstermemiştir.
MHP tabanında ve yönetiminde kadın ikinci sınıf bir canlıdır! Çünkü hemen hemen bütün MHPliler kadının "dinen ve ahlaken eksik olduğunu" bildiren hadislere iman ederler!
O yüzden çocukluğumdan beri tanıdığım bir camianın "kadın erkek eşitliğine"inandığını falan söylemeyin. Hele ki bu şeriatçı testoseronokrasi 12 eylül sonrası kemikleşmiştir!
Dükkânda fazla bir çeşidimiz yok ama gene de her zaman bekliyoruz. Lütfen ziyaretinizi eksik etmeyiniz!
Güzel olmuş demek gelir, dil'den. Sayın Çelik. Ahlak; konumu itibariyle, din ile bağlantılı mıdır, yoksa din ile alakası olmayan, toplumsal kabul gören ahlaki ilkeleri bünyesinde barındıranlar, din ile haşır neşir olmadıklarında ahlaksız mıdırlar.?. Kaldı ki, Ahlak, reel'de olan mı, olması gereken midir.?. sorgusunu da gündem de tutabilmektir kanımca. Saygılarla.
Ergün Bey,
Bir nebze düşünce keyfi yaşatabildiysek ne mutlu bize.
İnsanlar hayatları hakkında düşünmemeyi tercih ettiklerinden olsa gerek ahlâk arada yıpranıp gidiyor. Bilinçsizlik soluk alıp vermeyi mümkün kılıyor ama yaşamak bunun ötesi...
Her zaman bekliyoruz, elinize, aklınıza sağlık!
Saygılar.
Yorum Gönder