Yani?
Yani bir adam elinde ne varsa ona
göre çalışır. Hiçbir aşçı marangoz gibi
çalışmaz. Alet edevatı farklıdır, çalışma bilgisi farklıdır vs vs vs…
Atiilâ İlhan Merhum’un “Hangi
Sol’undan” bahsediyorum. Herşeyden evvel, kitabı kırkımdan sonra okumaya
başladığım için pek memnunum. Neden memnunum? Çünkü hayatın çeşitli unsurlarını bir araya getirip
düşünmek alışkanlığında epey mesafe kat etmiş oluyor insan. Bazılarına göre bu
“kemikleşmedir” belki.
Merhum çok romantik. Bu inkâr
edilemez. Kendilerini duygulardan
arındırmış, saf akılcı ideoloji öğretmenleri olarak gören veya öyle görünmeye
çalışan sosyalistlerin, komünistlerin
bohemliklerinden bir tür ahlâkî tutarlılık ve estetik çıkarma gayreti
çok hoş.
Peki “Hangi Sol” bundan mı ibaret? Elbet değil.
“Hangi Sol” adam akıllı idealist
bir kitap. Bazıları ( ki “bazıları derken” yazıları büyük kitlelerde tepkiler doğuran büyük bir yazarmışım gibi
yazdığımın da farkındayım.)
Bir sosyalist, hele o sosyalist
soğuk savaşın en soğuk devirlerinde
Avrupa’nın göbeğinde beş parasız entelektüel tartışmaların içinde kalmışken, kafasını yurt için sosyalizm taşlarına vur ha vur yazarken nasıl
“idealist” olabilir, değil mi? Sanırım bir sosyaliste edilebilecek en büyük
küfür ona” idealist” demektir.
İyi de o zaman neden kitap
durmadan ve durmadan “ O değil, bu
değil, o halde hangisi?” sorusu ekseninde
dönüyor?
“ O olamaz, bu da olamaz… Aslı
budur!” gibi bir lâf ettiğinizde ki Attilâ İLHAN bunu lâfı pek sık ediyor,
idealizmin urganına tutundunuz demektir.
Bir şeyleri açıklarken sık sık “ Diyalektik gereklilik!” gibi koca koca
konuşmak değil mesele. İş insanın insanlığını sağlamaya geldiğinde tek bir
doğru, “ideal” olanı bulmak gayretine bağlanacaksın arkadaş! Dünyadaki
bütün kollektivist örgütlerin dünya ile birbirleriyle kanlı bıçaklı olmalarının
tek sebebi, idealist olduklarını fark edememek.
Sovyet Komünist Partisi burada aslında
ideolojinin gereğini yapıyor. İLHAN onu “Moskova kilisesi” olarak eleştirirken
diyalektikle falan uğraşmıyor, açıkça onun meşruiyetini sorguluyor, onu
yanlışlıyor. Bunu o kadar açıkça ve cesurca yaparken yönteminin idealizm
olduğunu ne yazık ki fark edemiyor. “Doğrusu nedir?” sorusunun cevabının
aranmasının, bizatihi idealizm olduğunu görebilseymiş her şey belki ne kadar farklı olabilirmiş?
Gene de zamanının dinleştirilmiş
komünizmini cesurca sorgulamasıyla, işlek dili ve kanlı bir yanlışa hasredilmiş olsa da fikir
namusuyla “Türk” olduğu için sevdiğim, gurur duyduğum bir şair Attilâ İLHAN…
Çok yaşa kaptan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder