2 Nisan 2014 Çarşamba

Yarım Yamalak Bir Okumayla "Hangi Sol?"

Daha bitmedi ama… “Bitirmeden nereden anladın?” derseniz; “Sorun yöntemi anlamak !” derim ben de…

Yani?

Yani bir adam elinde ne varsa ona göre çalışır. Hiçbir aşçı marangoz  gibi çalışmaz. Alet edevatı farklıdır, çalışma bilgisi farklıdır vs vs vs…

Atiilâ İlhan Merhum’un “Hangi Sol’undan” bahsediyorum. Herşeyden evvel, kitabı kırkımdan sonra okumaya başladığım için pek memnunum. Neden memnunum? Çünkü hayatın  çeşitli unsurlarını bir araya getirip düşünmek alışkanlığında epey mesafe kat etmiş oluyor insan. Bazılarına göre bu “kemikleşmedir” belki.

Merhum çok romantik. Bu inkâr edilemez.  Kendilerini duygulardan arındırmış, saf akılcı ideoloji öğretmenleri olarak gören veya öyle görünmeye çalışan sosyalistlerin, komünistlerin  bohemliklerinden bir tür ahlâkî tutarlılık ve estetik çıkarma gayreti çok hoş.

Peki “Hangi Sol” bundan mı  ibaret? Elbet değil.

“Hangi Sol” adam akıllı idealist bir kitap. Bazıları ( ki “bazıları derken” yazıları büyük kitlelerde  tepkiler doğuran büyük bir yazarmışım gibi yazdığımın da farkındayım.)

Bir sosyalist, hele o sosyalist soğuk savaşın en soğuk devirlerinde  Avrupa’nın göbeğinde beş parasız entelektüel tartışmaların içinde  kalmışken, kafasını yurt için sosyalizm  taşlarına vur ha vur yazarken nasıl “idealist” olabilir, değil mi? Sanırım bir sosyaliste edilebilecek en büyük küfür ona” idealist” demektir.

İyi de o zaman neden kitap durmadan ve durmadan “  O değil, bu değil, o halde hangisi?” sorusu ekseninde  dönüyor?

“ O olamaz, bu da olamaz… Aslı budur!” gibi bir lâf ettiğinizde ki Attilâ İLHAN bunu lâfı pek sık ediyor, idealizmin urganına tutundunuz demektir.  Bir şeyleri açıklarken sık sık “ Diyalektik gereklilik!” gibi koca koca konuşmak değil mesele. İş insanın insanlığını sağlamaya geldiğinde tek bir doğru, “ideal” olanı bulmak gayretine bağlanacaksın arkadaş! Dünyadaki bütün  kollektivist örgütlerin dünya  ile birbirleriyle kanlı bıçaklı olmalarının tek sebebi, idealist olduklarını fark edememek.

Sovyet Komünist Partisi burada aslında ideolojinin gereğini yapıyor. İLHAN onu “Moskova kilisesi” olarak eleştirirken diyalektikle falan uğraşmıyor, açıkça onun meşruiyetini sorguluyor, onu yanlışlıyor. Bunu o kadar açıkça ve cesurca yaparken yönteminin idealizm olduğunu ne yazık ki fark edemiyor. “Doğrusu nedir?” sorusunun cevabının aranmasının, bizatihi idealizm olduğunu görebilseymiş her şey  belki ne kadar farklı olabilirmiş?

Gene de zamanının dinleştirilmiş komünizmini cesurca sorgulamasıyla, işlek dili ve  kanlı bir yanlışa hasredilmiş olsa da fikir namusuyla “Türk” olduğu için sevdiğim, gurur duyduğum bir şair Attilâ İLHAN…

Çok yaşa kaptan!




Hiç yorum yok: