Haziran eylemlerinin, Türkiye’de,
şimdiye kadara alışılmamış bir bütünleşmenin işareti olduğunda, hemen herkes
müttefik.
Ellerinde Türk Bayrağı ile farklı görüşteki gençlerin aynı ceberrut yönetimi protesto etmeleri sanırım kuşak
farkını yaratan kemikleşmiş önyargılar yüzünden bir türlü doğru anlaşılamadı.
Gerçi solda yavaş yavaş “milliyetçilik”
terimine duyulan antipatinin eridiğini görebiliyoruz. Gene de açıkça milliyetçi
olmanın hâlâ bir tür ayıp sayılması
ilginç.
Solun Sinan Meydan gibi araştırmacı
yazarları bir yandan lâik bir “ulusal devlet” olmak gerekliliğinden,
Kürtçülüğün ve İslâmcılığın ta en başından beri ulusal devlete karşı olduğundan
bahsediyor bir yandan da “Türklüğü”
aynen İslâmcılar gibi bir tür
etnik kimlik gibi görmek, onun değerlerine sahip çıkmayı da ırkçılık gibi
sunmak yanlışına düşüyorlar.
Evet bir “ulusal bütünlük” sorunu
söz konusudur. Dinci iktidarın, etnik ırkçılıkla meydana getirdiği ihanet
koalisyonu bu bütünlük sorununun aciliyetini gösterdi fakat meydana getirilecek
“ulusal bütünlüğün” adının konması noktasında sol hâlâ kararsız, kafası da hâlâ
karışık.
İlerici, aydınlanmacı olmak
iddiasında sol maalesef en azından dünyanın diğer ulusal sollarının çizgilerine
bakmak yerine ideolojiyle çelişip
çelişmediği, faşizme kayıp kaymadığı endişelerini taşıyor. Bu açmaz CHP’de açık
PKKlı, Tarıkulu ve Aygün gibi vekillerle Tarhan, Genç, İnce, Ayman gibi vekillerin aynı anda barınmasında ortaya
çıkıyor.
Bu da solun “Türk’ün” kim
olduğunu anlayamamasından doğuyor.
Sol için ulusal bütünleşme
sorunu, ortak değerler, hedefler ve tarih ile bütünleşme noktasında artık kabul
ediliyor ama “Kimin tarihi?”, “Kimin
değerleri ve hedefleri?” sorularına “Türk’ün!”
cevabı bir türlü verilemiyor. Sol hâlâ “alt yapı” sorunu sandığı ekonomi,
işsizlik konularıyla havanda su döverken ekonomik sorunların öznesini görmekte
isteksiz duruyor.
Türkiye’de sol, “Kürt” adının
gerçekliğine inandığı kadar maalesef Türk adına inanmıyor. Dolayısıyla ana
problemin ülkenin gerçek sahibi büyük toplum, Türk Ulusu’nun bağımsızlık sorunu olduğunu da anlayamıyor. Sol Türk adını, Atatürk’ün geçici bir tür siyasi manevrası gibi görmeye devam
edebilir ama bağımsızlığın ancak adı ve tarihi belli bir ulusla
korunabileceğini anladığında; ülkemiz bölünmüş ve işgal edilmiş olabilir. Solun
Türkleşmesi bu açıdan aciliyet taşıyor.
2 yorum:
"Türkleşmiş sol" arzunuzu paylaşıyorum. Ancak eleştirdiğiniz kesimi incelerken yanlış kapsamlandırmaya gitmişsiniz. Sol (merkez sol) ile sosyalist sol kesim farklıdır. Yani kendini sosyalist sol olarak tanımlayan kesim, TKP, ESP, ÖDP, Halk Evleri, DİSP falan filandır. Asıl milliyetçiliğe düşman olan, milliyetçiliği küfür olarak algılayan bunlardır. Örneğin Sinan Meydan örneğini verdiniz. Sinan Meydan bu kesimden değil. Belki merkez solda sayılabilir kendisi. Bu yüzden milliyetçiliğe karşı değildir. Milliyetçidir hattâ. Solcular Cumhuriyet gazetesinde yazan, ADD'de olan, genellikle CHP'ye oy veren kişilerdir. Türkleşme konusunda son 10 yılda gelişim kaydetmişlerdir. Genelinden bahsediyorum. Sosyalist sol (kendini böyle tanımlayanlar) ise onlarca fraksiyona bölünmüş, dediğiniz gibi milliyetçiliği ayıp sayan, Kürtçülüğün bolca görüldüğü kesimdir.
Bu gerçekten güzel ve bilgilendirici yorumunuz için teşekkür ederim. Ayrıca sabrınız ve dikkatiniz için de teşekkür ederim.
Bu ayrımların bilinmesi, ülke meselelerine bakışta hayati önem arz ediyor ve çoğu insan da bunu ya bilmiyor ya da gözden kaçırıyor.
Bu konuya değinmemin sebebi, solda sağa toptancı, aşırı önyargılı ve kindar bir bakışın varlığının gölgesinin bu ayrımın üstüne düşmesi. Bu yüzden insanlar birbirlerini dinlemek ihtiyacını bile duymuyor ne yazık ki...
Her zaman beklerim. Teşekkürlerim ve saygılarımla.
Yorum Gönder