Türk Ocakları Genel Kurulunda Zihniyetler Mücadelesi
Evet Mustafa Kafalı hocamızı destekliyorum. Yazdıklarımın bir
takım yarım akıllılar tarafından, ona karşı yorumlanması riskinin de
farkındayım.
Çünkü biz artık akla güvenilerek
yaşanabilecek bir ülkede yaşamıyoruz.
Biz çoğunlukların gel geç
heveslerinin ve içgüdülerinin yönettiği, bir "sürüler egemenliğinde" yaşıyoruz.
Mustafa Kafalı hocamızı destekliyorum, çünkü onun “Hayatta
en hakiki mürşit ilimdir.” diyen kurucu aklın bir mirasçısı olduğunu biliyorum.
Şimdiye kadar ortaya çıkmaması
için uğraşılmış bir anlayış farkının, artık içine hapsedildiği ilkesizlik kozasını yırtarak ortaya çıktığını da Türk
Ocakları Genel Kurulu arifesinde görüyorum.
Nedir o anlayış farkı? O fark,
Türk İslâm Ülkücülüğü/sentezciliği ile Türk milliyetçiliğinin hayat sebebi ve
çekirdeği olan Türkçülük arasındaki fark.
Bu o kadar büyük bir fark ki “delege sayıları” ile hatır
gönülle, “Partiye bir şey olmasın!
” endişesiyle vs saklanamıyor.
Peki ama iki “taraf” arasındaki
fark niye bu kadar büyük olmalı?
Şundan dolayı:
Yerleşik siyasal İslamcı
tasavvura yakın duran siyasal milliyetçilik ve Türk Ocakları mevcut yönetimi, dinin
kollektif bir değer olmasını, onunaynı zamanda ortak yaşanan, yaşanması
gereken bir “doktrin” olduğu şeklinde anlıyor. “Madem aynı dine sahibiz, o
dinin her dediğini, herkes aynı şekilde yapmalı!” anlayışı, şu anda Türkiye’de
siyasetin, dine bakışını özetliyor. Bu, siyasetin, din denen şeyden anladığı…
“Türk İslâm Ülküsü” denen şey de
siyasal mlliyetçiliğin doktrini, yani ülkücü siyasal eylemin, “emredici ideolojik temeli”. Bu ne
anlama geliyor? Şu anlama geliyor.
“Milliyetçiler milli değerlere sahip çıkmalı. Din milletimizin
paylaştığı bir milli değerdir. Öyleyse dine
sahip çıkılmalıdır. Din toplumsal ilişkileri her ayrıntısıyla düzenler.
Öyleyse toplumsal hayatımızın her
ayrıntısının dine göre düzenlenmesine
sahip çıkmak dine sahip çıkmaktır. O halde milliyetçiler, toplumsal hayatın
dine dayalı olarak düzenlenmesine sahip çıkmalıdır!”
Ümmetçilerin aynı dine mensup
insanlara “millet” demesinin yarattığı bulanıklıktan başlayalım. Üstüne bir de yukarıda açıkladığımız anlamda “ müşterek değer olarak dine sahip
çıkmak” görevini eklediğimizde; ortaya “şeriatçılık” çıkıyor.
Bu da eğer bir “ulul emr” olmazsa
dine sahip çıkılmayacağı, dinin istendiği gibi yaşanılamayacağı anlamına
geliyor. Şeriatçılığın basit ve çarpık mantığının Türk İslâm Ülküsü adıyla
milliyetçiliğe girişi de bu şekilde oluyor.
O halde neden Mustafa Kafalı
hocamızı destekliyorum?
Şundan dolayı: Hocamız dini son
derece iyi bilen bir insan. Bunun yanında, dinin Müslümanların vicdanlarında da
gayet güzel yaşanabileceğini, bir devlet zorlaması olmadan da Müslüman kalınabileceğini
bilen bir insan. O, akılcılık olmadan dinin de normal şekilde yaşanamayacağını
bilen bir insan. Türk Milleti’nin kendince anladığı ve uyguladığı Müslümanlığın,
Arap Vahhabi şeriatçı/siyasal İslâm’ından farkını da sürekli ifade eden bir
büyüğümüz.
Türk Ocakları’nın mevcut yönetimi
ise ucu, mutlaka totaliter bir şeriat devletine varacak olan Türk İslâm
sentezinin savunucusu. Bundan dolayı mevcut ocak yönetimi, zaten
sürekli olarak “Türkiye’de istikrarın,
şeriatçı bir partinin hükümetine bağlı olduğunu” söyleyip duruyor.
Bu halin çok ciddi ahlâkî vebali
de var ama şimdilik işin akılcı tahlilini yapıp bırakalım.
Mustafa Kafalı ve kırk yiğit
Türk çerisi hak ve doğru bildiklerini savunmak için yola çıktı. Onların ahlâkî
müşevviği işte bu “Hak ve doğru bildiğini savunmak” sorumluluğu. Onlar ne kadar
yığınlaşabildiklerine, sürüleşebildiklerine bakmıyorlar, buna hiç
aldırmıyorlar. Nereden mi biliyorum?
2 yorum:
Aslında bir bayrak yarışı olması gereken mesele,adeta rekabete dönüşüyorsa,birileri iyice düşünmeli ve nerede yanlış yaptık diye kendilerine sormalıdır.
Bayraklar ayrılmışsa bir kere...
Fitnenin bayrağına karşı Türk Bayrağı'nın kavgası başlar o yerde!
Her zaman beklerim. Saygılar ve teşekkürler.
Yorum Gönder