Türk Ocakları seksenlerin sonunda
“ANAP’ın güdümünde” olmakla itham
edildi. O zamanlar yeni ocaklıydık ve söylenenlere bir anlama veremediğimiz
gibi gençlik heyecanıyla bunu aklımıza bile getirmiyorduk
Aslında iş hangi partinin yörüngesine
girildiği de değildi. Sorun, herhangi bir partinin ve bilhassa iktidar
partilerinin yörüngesine girilmesi
fikrinin içimizde yerleşip yerleşememesiydi. Zamanla gördük ki “iktidara
yamanmak” Türk Ocakları’nın genel tavrı haline gelmiş. Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU’nun
kısa süren Türkçü yönetim devresi dışında “ocak” daima merkez sağın “ılık ve
bulanık dinci” söylemlerini destekledi. Bunu yaparken de kendi kurucularıyla
hiç ilgileri olmayan Arvasi, Serdengeçti, Necip fazıl gibi insanların
söylemlerini benimsedi.
Bu, ocak için iki anlamda köklü
bir değişimdi. Birincisi, ocağın artık öncü/lider konumundan “takipçi nefer”
konumuna geriletilmesi…
ikincisi de “Türk için ve Türk’e göre”
düşünmek itiyadının din endişesiyle ( aslında buna “anksiyete” demek daha doğru
olur… Çünkü dincilik insanda ağır bir endişe hali yaratır…) terk edilmesi…
İkinci konu aynı zamanda, ilkeli
bir duruşun, artık ahlâken de önemsenmemesi sonucunu doğurdu.
Kendi binalarını, hiçkimseye gebe
kalmamak, Türklük için alnı ak bir vicdanla çarpışabilmek için yalnızca kendi varlıklarıyla inşaa ettiren büyük Türklerin “ülkücü” zihniyetinin yerini,
iktidarların himmetlerine muhtaç, ilkesiz, mutlak uzlaşmacı “gecekondu
muhafazakârları” zihniyeti aldı.
Sanırım bu bir kuşak
sorunuydu. Atsız Dede’mizden sonra gelenlerin, siyasete yönelen
çoğunluğu, entellektüelin lider kişiliği ve bireysel sorumluluğunu anlamak
yerine, herhangi bir lidere biat ederek yığışmanın derdine düştü. Türk Ocakları’nda doksanların başında yönetime gelen kuşak işte
siyasetin yığışmacı biat kültüründen beslenmiş bir kuşaktı. Bunu bugün daha iyi
anlıyoruz.
Peki bu ne anlama gelir?
Bu, Türk Ocakları’nın, entellektüelden
ziyade cami cemaati yetiştirmeye
yönelmesine yol açtı. Cami cemaatinde imama tam riayet söz konusudur. Dolayısıyla yöneticileri, hikmeti, hükümetten
uman bir dernek olarak yığışmacı siyaset içinde, entelektüel sorumluluğunu ve bilincini
yitirip merkez sağın “hık deyicisi” haline geldi. Merkez sağ siyasetin, lâik
bir milliyetçilikten ziyade dinci bir popülarizme yöneldiği de gün gibi aşikârdı. Dolayısıyla “kendi başına Türk Milleti için
düşünen” ocaklılar yerine sürüye uyan, lidere biat eden “küçük Araplar”
yetiştirilmeye çalışıldı.
Türk Ocakları’nın şansı şuydu:
Siyasetin gençleri kendine çeken kavga
ortamına karşın ocağın entelektüel, seçkinci geçmişi, daha bilinci bir genç
neslin burada yetişmesini sağladı. Şunu
da ifade etmemiz lâzım: Türk Ocakları “ayetli Cuma sohbetleri” ile bu genç
nesle pek bir şey vermedi. Ama onlara bir entellektüelin ne yapması gerektiğini
beraberce keşfedebilecekleri bir ortam sağladı.
İşte bugün Türk Ocakları, “kendi yağıyla kavrularak” gerek
ahlâken gerekse ilkesel anlamda siyasi çıkar odaklarıyla araya gerekli mesafeyi
koyacak bir yönetime kavuşmak üzere. Mustafa Kafalı Hocamız, uzlaşmazlık
ahlâkının anlamını bilen, Türk’ün değerlerini her şeyden üstün tutan, Türk
Milleti’nin beka ve hürriyeti amaçları için kafa yoran, lider bir yönetim için
Türk Ocakları’nda başkanlığa aday
oluyor.
“Her ocaklıyı bir bayrak” olarak gören hocamız,
her ferdin kendi başına bir değer olduğunu ısrarla vurgulayarak, ocağın yirmi
yıldır içine yuvarlandığı dinci cemaatçilik çukurundan, cesur ve şerefli
evlatlarının tek tek desteğiyle çıkarılacağını
göstermiş oluyor.
Hocamız, her Türk’ün başlı başına
bir başbuğ sorumluluğu ve cesareti taşıdığını bize gösteriyor. Liderlerin,
sürüye uyan koyunlardan değil de kendi işini kendi gören kurtlardan çıkacağını,
bize gösteriyor. Bu açıdan o, camii cemaati zihniyetinin sıradanlaştırıcı,
bayağılaştırıcı şekilciliğini, elinin tersiyle iterek içimizdeki seçkinlik
duygusunu, bir kere daha ayağa kaldırıyor.
Emin olduğumuz bir şey varsa o da Türk Ocakları’nın, Mustafa Kafalı
yönetiminde, Türk fikir hayatında , öz Türkçü ve entelelktüel bir lider dernek olarak
gene parlayacağıdır.
Ey Türk! Titre ve kendine dön!
Ne mutlu Türküm diyene!
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder