17 Nisan 2014 Perşembe

Mustafa Kafalı İle Lider Dernek Olmaya Doğru


Türk Ocakları seksenlerin sonunda  “ANAP’ın güdümünde” olmakla itham edildi. O zamanlar yeni ocaklıydık ve söylenenlere bir anlama veremediğimiz gibi gençlik heyecanıyla bunu aklımıza bile getirmiyorduk

Aslında iş hangi partinin yörüngesine girildiği de değildi. Sorun, herhangi bir partinin ve bilhassa iktidar partilerinin  yörüngesine girilmesi fikrinin içimizde yerleşip yerleşememesiydi. Zamanla gördük ki “iktidara yamanmak” Türk Ocakları’nın genel tavrı haline gelmiş. Sayın Sadi SOMUNCUOĞLU’nun kısa süren Türkçü yönetim devresi dışında “ocak” daima merkez sağın “ılık ve bulanık dinci” söylemlerini destekledi. Bunu yaparken de kendi kurucularıyla hiç ilgileri olmayan Arvasi, Serdengeçti, Necip fazıl gibi insanların söylemlerini benimsedi.

Bu, ocak için iki anlamda köklü bir değişimdi. Birincisi, ocağın artık öncü/lider konumundan “takipçi nefer” konumuna geriletilmesi…
 ikincisi de “Türk için ve Türk’e göre” düşünmek itiyadının din endişesiyle ( aslında buna “anksiyete” demek daha doğru olur… Çünkü dincilik insanda ağır bir endişe hali yaratır…) terk edilmesi…

İkinci konu aynı zamanda, ilkeli bir duruşun, artık ahlâken de önemsenmemesi sonucunu doğurdu.

Kendi binalarını, hiçkimseye gebe kalmamak, Türklük için alnı ak bir vicdanla çarpışabilmek için yalnızca  kendi varlıklarıyla inşaa ettiren  büyük Türklerin “ülkücü” zihniyetinin yerini, iktidarların himmetlerine muhtaç, ilkesiz, mutlak uzlaşmacı “gecekondu muhafazakârları” zihniyeti aldı.

Sanırım bu bir  kuşak  sorunuydu. Atsız Dede’mizden sonra gelenlerin, siyasete yönelen çoğunluğu, entellektüelin lider kişiliği ve bireysel sorumluluğunu anlamak yerine, herhangi bir lidere biat ederek yığışmanın derdine düştü. Türk Ocakları’nda  doksanların başında yönetime gelen kuşak işte siyasetin yığışmacı biat kültüründen beslenmiş bir kuşaktı. Bunu bugün daha iyi anlıyoruz.

Peki bu ne anlama gelir?

Bu, Türk Ocakları’nın, entellektüelden ziyade cami  cemaati yetiştirmeye yönelmesine yol açtı. Cami cemaatinde imama tam riayet söz konusudur.  Dolayısıyla yöneticileri, hikmeti, hükümetten uman bir dernek  olarak yığışmacı siyaset içinde, entelektüel sorumluluğunu ve bilincini yitirip merkez sağın “hık deyicisi” haline geldi. Merkez sağ siyasetin, lâik bir milliyetçilikten ziyade dinci bir popülarizme yöneldiği de  gün gibi aşikârdı.  Dolayısıyla “kendi başına Türk Milleti için düşünen” ocaklılar yerine sürüye uyan, lidere biat eden “küçük Araplar” yetiştirilmeye çalışıldı.

Türk Ocakları’nın şansı şuydu: Siyasetin gençleri  kendine çeken kavga ortamına karşın ocağın entelektüel, seçkinci geçmişi, daha bilinci bir genç neslin burada yetişmesini sağladı.  Şunu da ifade etmemiz lâzım: Türk Ocakları “ayetli Cuma sohbetleri” ile bu genç nesle pek bir şey vermedi. Ama onlara bir entellektüelin ne yapması gerektiğini beraberce keşfedebilecekleri bir ortam sağladı.

İşte bugün Türk  Ocakları, “kendi yağıyla kavrularak” gerek ahlâken gerekse ilkesel anlamda siyasi çıkar odaklarıyla araya gerekli mesafeyi koyacak bir yönetime kavuşmak üzere. Mustafa Kafalı Hocamız, uzlaşmazlık ahlâkının anlamını bilen, Türk’ün değerlerini her şeyden üstün tutan, Türk Milleti’nin beka ve hürriyeti amaçları için kafa yoran, lider bir yönetim için Türk Ocakları’nda  başkanlığa aday oluyor.

“Her  ocaklıyı bir bayrak” olarak gören hocamız, her ferdin kendi başına bir değer olduğunu ısrarla vurgulayarak, ocağın yirmi yıldır içine yuvarlandığı dinci cemaatçilik çukurundan, cesur ve şerefli evlatlarının tek tek desteğiyle çıkarılacağını  göstermiş oluyor.

Hocamız, her Türk’ün başlı başına bir başbuğ sorumluluğu ve cesareti taşıdığını bize gösteriyor. Liderlerin, sürüye uyan koyunlardan değil de kendi işini kendi gören kurtlardan çıkacağını, bize gösteriyor. Bu açıdan o, camii cemaati zihniyetinin sıradanlaştırıcı, bayağılaştırıcı şekilciliğini, elinin tersiyle iterek içimizdeki seçkinlik duygusunu, bir kere daha ayağa kaldırıyor.

Emin olduğumuz bir şey varsa  o da Türk Ocakları’nın, Mustafa Kafalı yönetiminde, Türk fikir hayatında , öz Türkçü ve entelelktüel bir lider dernek olarak gene parlayacağıdır.

Ey Türk! Titre ve kendine dön!
Ne mutlu Türküm diyene!
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!


Hiç yorum yok: