22 Temmuz 2010 Perşembe

Türkiye’de Anlam Kaybı ve Etnik Terör



Bu ciddi bir akıl tutulması. Bu ciddi bir bilinçsizlik hali.
Bu ciddi bir değersizlik hali… Yani elde etmek ve korumak istediğimiz hiçbir şeyin olmaması hali…


Sanki sağ ve sol, öne ve arka, aşağı ve yukarı yokmuş ve biz sıvılaşmış bir evrende sıvılaşmaktayız, diğer her şey gibi.


Sanki iyi ve kötü, doğru ve yanlış yalnızca birer sıvılaşmış kelime ve aslında bilinçlerimiz de eriyip gitmekteler.


“Ülke”, “vatan” yalnızca birer yol levhasından ibaret. Kapıkule’de bizi karşılayan ama içeriği olmayan bir toprak parçası.


Bu sıvılaşma beynimizi öyle tahrip etmiş ki artık anlamları bile umursamıyoruz.
Anlamları umursamayınca katiller, mütecavizleri, hainleri, satılmışları da göremez oluyoruz.


Çünkü bu sıvılaşma ihanet edilecek hiçbir değer de bırakmıyor elimizde.
Beyinsiz birer empati yumağı haline getirmeye çalışıyoruz birbirimizi.

“Dağdakiler de bizim!”, “ Gerilla ölmesin, analar ağlamasın!” diyen biziz!
Ne dediğimizi fark etmeden, bir anlamını bizi nerelere sürükleyeceğini idrak edemeden.
Biz kelimeleri anlamsız göstergeler sanıyoruz artık. Dolayısıyla “katil” dendiğinde sadece birilerinin diğerlerine yakıştırdığı ama özünde anlam taşımayan, onu üzerinde taşıyan adamla da bir ilgisi olmayan bir isim sanıyoruz.


Çünkü ne katille ilgili bir anlam takımımız var, ne de vatanla ilgili. Hastalıklı bir takım “düşünürler” “ vatanı en büyük kötülüklerin kaynağı” saydığı diye vatan kelimesinden korkan, onu yok sayınca iyileşeceğimizi sanan, beyinsiz bir kitleye döndük.
Katile neden katil denir hiçbir fikrimiz yok!


Çünkü gerçeklerle kelimeler arasındaki bağa inanmıyoruz artık.
Gerçekleri isimlendirmeden anlamaya çalışırken isimleri anlamsızlaştırıyoruz.
Vatanın anlamını bilincimizden silmeyi hümanizm sayarken onun ilişkili olduğu olumsuz anlamları da sildiğimizi göremiyoruz.


Çünkü meselâ vatan yoksa vatana ihanet de yoktur. Çünkü eğer vatan yoksa “egemenlik/ hâkimiyet” de yoktur, buna bağlı olarak “düşman” da yoktur! Çünkü eğer vatan yoksa “şehadet” de yoktur, şehit yoksa terörist de yoktur. Vatan yoksa “millet” de yoktur, millet yoksa, komşu da yoktur, diplomasi de yoktur, hasım da yoktur!
Bu nörotik, bu hastalıklı hümanizmle anlamları sakatlayıp yok ederken gerçekleri de yok ettiğimizi sanıyoruz.


Belki vatanı yok ediyoruz zihinlerimizde “düşmanla” beraber ama düşman olduğu yerde duruyor. Şehidi yok sayınca öfkemizin yok olacağını sanıyoruz ama terörist her gün katliam yapıyor. Milleti yok sayınca herkesle aynılaşıyoruz sanıyoruz ama sınırlar oldukları yerde duruyor. “Herkesle sıfır problem” deyince problemler yok oluyor sanıyoruz ama bizden yok olan şeyleri fark edemiyoruz.


Anlam kaybı, kavramları ve olguları anlamamızı sağlayan sınırları ortanda kaldırıyor. Her şeyi birbirinin içine geçen ama asla tam göremediğimiz, algılayamadığımız koskoca bir bulanık kitle haline getiriyor.


Tam bir tarafı anlamak üzereyken sıvılaşmış anlamlar, birbirlerinin üzerinden akıyor ve bizi tanımsız bırakıyor. Artık ailemizi tehdit ederek siyaset yaptıklarını iddia edenlerin çelişkilerini göremiyoruz. Çünkü korku yaratarak kabul ettirmekle, ikna etmeye dayalı siyaset eylemi arasındaki farkları ortadan kaldırmış oluyoruz.


Çünkü artık kendi ailesini taciz eden, çocuklara tecavüz eden, karılarının, kızlarının intiharına sebep olan, ailesini, aşiretinin keyfi kararıyla köpek gibi öldüren, inekleri, sahipleriyle beraber katleden adamı niteleyecek hiçbir kelime kalmamıştır.


Kelimelerin arasındaki sınırları kaldırmakla sebep olduğumuz şey, hayatla ölüm arasındaki sınırı kaldırmak, katilin ve mütecavizin, anlam sahasını işgal etmesine izin vermektir.
Biz kelimeleri yok sayarak onların anlamlarını, yani zihnî sınırlayıcılıklarını ortadan kaldırıyor ve katillerden, mütecavizlerden, teröristlerden bunu anlamalarını, durmalarını bekliyoruz. Ama zaten onların yapmak istedikleri de bu.

Diyalektik materyalizmi bir maymuncuk gibi kullanan ve Marksist şiddeti kafalarımıza kabul ettirmek için kelimeleri keyiflerince sarf eden etnik ırkçılar, önce vatanımızı kafamızdan silip sonra kendi hayatımıza ve anlam dağarcığımıza bizi düşman ederek bizi zihnen yok ediyorlar.
Bundan sonrası kolaydır. Vatan, millet, bayrak gibi kelimelerin anlam ilişkilerini reddeden, hatta bunları insanlığın düşmanı sayan bir zihin için evini kimin işgal ettiğinin bir önemi yoktur. Böyle bir zihin yaşamak arzusunu kaybetmiştir. Onu yok etmek için tüfeği doğrultup nişan almanıza gerek yoktur. O zaten tüfeğin namlusunu, kendi şakağına kendisi dayayacaktır.








Hiç yorum yok: