2 Mart 2015 Pazartesi

Alacalı Yaşar Kemal Yalanı


Mehmetçik gibi tertemiz bir askere "bu toprakların" yazarı bunu
nasıl der? 


Rahmetli babam “ Çürütülmesi en zor olan yalan, yarısı doğru olan yalandır” derdi.

Son yıllarda  herkesi ikiye bölen çoğu tartışmalarda hep bu alacalığı görüyoruz.

Yaşar Kemal dünyasını değiştirdi ve  kardeşi kardeşe düşürecek tartışmalar da gene aynı alaca tonda ortaya çıktı.

Romanları  kırk, belki daha fazla dile çevrilmiş bir yazar Yaşar Kemal. Türkçe yazdığı için Türk edebiyatının yüz akı sayılıyor. Alacanın beyaz yanı bu…

Alacanın kara yanı ise çok daha ciddi görünüyor.

Bir yandan halk deyişleriyle süslenmiş gerçekçi romanlar ki edebî değerleri konusundaki tartışmalara umarız sol, ilerleyen zamanlarda daha uygarca katılır,  yazmış, diğer yandan Türk ulusal kimliğine alabildiğine düşmanlık etmiş.

Kendisine, öğrenim göreceği, yazabileceği,  gezebileceği, yararlanabileceği bir yurt sağlayan Türk adına hakaretleri ve ithamları gerçekten akıl alır gibi değil.

Ölümünden hemen sonra   benim de dahil olduğum bir kısım Türk insanı onu rahmetle andı. Çünkü bu insanlara göre  Yaşar Kemal,  hepimizin bildiği Çukurova sıcağının bir altın ipliği gibiydi. Onun Türk insanında bıraktığı izlenim, bir ağaç gölgesinde kırılmış karpuzla  peynir ekmek yenecek koca bir Türkmen yazarı olduğuydu ve belki de bütün gerçeklere rağmen gene de öyle kalacak.

Oysa  kendisi Türk olmadığını dahası Türk Ulusunun katliamcı, soykırımcı olduğunu defalarca söylemiş. Bu yönü halktan gizleniyor mu? Maalesef evet!

Yani Yaşar Kemal, Anadolu’yu kendine vatan yapan Türk Ulusunu, işgalci, asimilasyoncu, soykırımcı olarak görüyor mu? Maalesef gene “evet”.

“İyi ama iyi bir yazar olarak gönüllerde yer etmiş bir insanı böyle didiklemek ayıp değil mi?” diye sorulabilir.

İyi bir yazarın, bizim varoluşumuza nasıl baktığı da en az yazarlığı kadar önemlidir. Herhangi bir yabancı  yazarı sırf edebî yönüyle sevmemiz ve değerlendirmemiz bu yüzden. Hiç kimse meselâ  Çehov’dan Türk dostluğu ummaz ve  hikâyelerini  okurken de bu beklentiyle hareket etmez.

Ama Yaşar Kemal “bu toprakların” yazarı olmak iddiasındadır. Bu topraklar da rastgele etnik kabilelerin rastgele dolaşıp rastgele çatıştıkları bir Afrika savanı falan değildir. “Bu toprakların” bir adı ve sahibi vardır! Bu topraklara “Türkiye”,  sahibine de “Türk” denir.

Dolayısıyla bir yandan bu toprakların yazarı olup diğer yandan bu topraklara adını veren egemen ulusa hakaret etmek kimsenin haddine değildir.
 
Yaşar Kemal dünyasını değiştirdi. Niyetlerin nihaî yargısına doğru gitti. Onun  diğer tarafta  ne bekler bilemiyoruz. Görünen o ki tarih onu büyük romancı olarak yazacak .

Ama üç milyon Türk’ün katili  Ermenilerin, Türk kardeşliğinin emanetine sürekli ihanet eden Kürt etnikçilerinin sözcüsü ve avukatı olduğu da aynı tarihin sayfalarında silinmez bir dipnot olarak kalacak.






2 yorum:

Orhun dedi ki...

Hocam
Yaşar Kemal öldüğünde bir şey hissetmemiş olmak suç mu bilemiyorum ama bende böyle oldu. Türk dilinin romancısına böyle yaklaşma sebebim sanırım kendisinin etnikçi teröristlere verdiği destekti. Belki de bizim kuşak için (30-40 grubu) Yaşar Kemal bu kadar yakın bir romantizm objesi değildi. Biz şehir çocuğu olarak bambaşka bir dünyanın içinde büyüdük, bu da etkili olmuş olabilir.
Her halükarda, mesela Rusların yazarlarına, şairlerine (Mayakovski'den Puşkin'e) gösterdiği hürmeti duymak isterdim. Duyamadım.
İşte o hürmeti duyamama sebebim ,kesinkes diyebilirim ki, rahmetlinin ihanete varan siyasi duruşuydu.
Yaranamıyoruz. Yedikleri içtikleri bizden ayrı gitmeyen,koruduğumuz, soyuna sopuna bakmadan başımızın üstüne çıkardığımız insanlar tarafından gaddarlıkla, insan olmamakla suçlanıyoruz. Sonra da bu insanları överek hatırlıyoruz. Kusura bakmayın bendeki mide bunu kaldırmıyor.
Elinize sağlık
Saygılar..

Afşar Çelik dedi ki...

Aynen...

Edebiyatıyla değil de siyasi duruşuyla ün kazanmaya çalışan bir insanı, nasıl anılmak istiyorsa öyle anıyoruz, o kadar.

Yorumuna bereket...