Ulusalcı sol için söylediğimiz
Stalinist nitelemesi belki bazılarına
sert ve insafsız gelecektir.
Çünkü ulusalcı sol içinde, meselâ
Banu Avar gibi Türk olmaktan gocunmayan veya bundan tereddüt etmeyen birkaç kişi
de var.
Ama bu bilinçli insanlar ne yazık
ki Türk solunun içinde pek az. “Türk Solu” adlı
süreli yayının niteliği ise pek tartışmalı. Onun kışkırtma amaçlı
çıktığına dair yaygın bir “söylenti” var. (Gerçi MHP’nin dahi İslâmcılık
afyonuyla kerhen “Türk” dediği bir devirde “Türk Solu” bayağı ilginç şeyler söylemiyor da değil…)
Ulusalcılığın Stalinizmi, onun totalitarizm
özentisinden gelmiyor. Aksine ulusalcıların ifade hürriyetine bakışları
basbayağı liberal. Zaten Türkiye’de
ideolojik siyasetin en temel sorunlarından biri, savunulan görüşlerin köken
analizi yapılmaksızın etiketler altında
eklektik bir biçimde sunulması.
Ulusalcığın Stalinizmi, onun
ulusa bakışından anlaşılıyor. Oysa
Stalin’in bir tür amentü haline gelmiş Ulusal Sorun argümanıyla ne dünyada
silinmez izler bırakmış şerefli Türk Ulusu’nun uluslaşma macerası
anlaşılabiliyor ne de değişmeden bu güne ulaşmış ve üstüne üstlük PKK ile katliamcı ve sınır tanımaz bir şiddet
şirketine dönüşmüş Kürt etnik bilinci…
Meselâ totaliter sosyalizme bel
bağlayan bazı ulusalcılar ki bunların
başında Perinçekçiler geliyor, bir yandan bireylerin ifade hürriyetini kıyasıya
savunup bireysel gelişmenin özgürlükle ilişkisini durmadan tekrarlıyor ama
bunun Marxla olamayacağını veya bu amaca ulaşmak arzusunun liberal bir arzu
olduğunu bir türlü fark edemiyor.
Türk Solu’nun Türk gerçeğiyle barışabilmesi ancak Türk adının tarihi
şerefine kesin ve tartışmasız bir saygı duyması ile mümkün. Stalin’in
kastî/teleolojik “Ulusal Sorun” safsatasıyla
ne toplumsal barış sağlanabilir ne de
Türk ulusal egemenliği sürdürülebilir.
Umalım ki sol neyi niçin ve kimin
için arzuladığını artık “kendi aklıyla” düşünmeye başlasın.
2 yorum:
"Büyük Stalin; SSCB halklarının kardeşliğinin bayrağı" demiş ama o "halkların" neden Rusça yazıp konuştuklarından bahsetmemiş.
Bir çok yerde aradım da çorba yorumlardan anlayamadım.Doğrudan sorsam ve ricacı olsam: Stalinist "ulusal sorun" kavramını ve etkilerini açar mısınız. Fikir dünyamızda yaptığı tahribatı daha iyi anlamış oluruz. Pkk da aynı kökten geldiği için puzzle'ın bir parçası daha yerine oturur.
Saygılar...
Yanılmıyorsam Stalin'e dayanan "ulus" tanımında 4 şart aranıyor:
Toprak birliği, dil birliği, kültürel birlik ve ekonomik birlik.
Yani bu 4 birliği sağlayan toplumlar ulus olabiliyor ancak.
Düşüsenize Rus egemenliğindeki Türk topraklarında birliği yıkmış, dilleri ayrıştırmış, kültürlerin farklılığını dayatmış bir sovyet iktidarı, "ekonomik" birlikle ve diğer şartları da Rus egemenliğine göre yeniden düzenleyerek yeni bir "sovyet ulusu" yaratıyordu.
Ama dediğiniz gibi Rusların neden eşitler arasında birinci olması gerektiğini açıklayamıyordu.
Kendisi Gürcüydü ve dünyanın en güçlü diktatörlerindendi ama filli Ruslaştırmanın önüne geçemedi.
Bu argümanın bir diğer ayağı Leninden miras halkalrın kendi kaderlerini tayin hakkıydı. Elbette Rus egemenliğindeki Türk topluluklarına devrimden sonra böyle bir hak tanınmadı ama Rusya dünyanın en hümanist ideolojisi olmak iddiasıyla sosyalizmi her ülkeye bu sloganla ihraç etti. Etnik çatışmaları kışkırttı.
Azerbaycan hâlâ bizden "Türkler" diye bahsediyorsa sebebi büyük ölçüde budur.
Kürtlerin de bir ulus olduklarına dair boş inançları da gene aynı safsataya dayanıyor.
Sosyalizmin milliyetçiliğe faşizm gözüyle bakıp da etnik ırkçılığı ezilmiş halkların hak müdafaası olarak görmesi de aynı safsataya dayanıyor.
"Bolşevik iktidarı için işimize geldiği gibi" şeklinde özetlenebilecek tutarsız ve immoralist bir alay zırva, anlayacağınız.
Her zaman bekliyorum.
Yorum Gönder