Demokrasi
tartışmalarında durmaksızın tekrarlanan kutsal argüman/ her kültürün yaşamaya
hakkı olduğu.
Bu
öyle tartışılamaz bir ayet olarak kabul ediliyor ki "Ama nasıl?” Sorusunu sormaya
cesaret bile edemiyoruz.
Bir
(alt) kültür büyük kültür içinde nasıl yaşar veya "yaşamalı"?
Sorun
bir kültürün yaşanmasına tarafların nasıl baktığıyla değişir.
Türkiye
özelinde Kürt alt-kültürünün yaşamasına dair sözde-liberal hümanist söylem
konuyu aynen etnik Irkçı-liberal hümanist söylem konuyu aynen etnik Irkçı
terörün anladığı biçimde bir egemenlik sorunu olarak ortaya kor. Buna göre Kürt
kültürünün yaşayabilmesi için egemen bir Kürt devleti kurulmalı, Türk
egemenliğine son verilmelidir,
Ama
meselâ kimse Kürt egemenliğinin Kürt diline toplumsal yapısının, kalan herkese
dayatılması olacağını görmeye yanaşmıyor. Yani Kürtler kendileri için
arzuladıkları ifade özgürlüğünün
diğerleri için anlamsız olacağını söylemiyor.
O
halde kültürün yaşanması, ancak bütün uluslar en küçük etnik birime kadar
siyasi olarak parçalandığında mı mümkün olabilecektir?
Ya
da açıkça işgalci olmayan uluslar ifade hürriyeti uğruna her canı çeken
alt-kültür grubunun, kanunlardan bağışık olmasına izin mi verecekti?
Bu
mümkün değildir.
Çünkü
bir hürriyetin yaşanabilmesi, ancak onun, her türlü zorbalık ve ayrımcılıktan
kanuna bileceği yeknesak bir hukuk birliğinde var olmasıyla mümkündür. Öyle ki
kültür mensubu herkes ve her zaman
geçerli kuralların varlığından emin olursa kendini özgür hisseder.
Peki
aile-kan-aşiret bağının dayanan etnik bir devletin bu ölçüleri sağlayabilmesi
mümkün müdür? Etnik bir devletin o etinisiteye mensup olmayanlara herhangi bir
ayrımsız hukuk egemenliği ve ifade hürriyeti sağlayabilmesi mümkün değildir.
Bu
yüzdendir ki insanların göçmenlik için yanıp tutuştukları gelişmiş bütün
devletler genellikle ulusal
devletlerdir.
Ulusal
bir devlet size kültürel bir ifade hürriyetini tanıdığında bunu ancak sizin
hürriyetinizi, bir ulusun kanun koyucu egemenliğinin meşru yetki ve
sorumluluğuna dayanarak yapar. Bunu sizi egemenliğin yeknesak/ ulusal
kitlesinden biri olarak görürse yapabilir. Devletin sizi ulusun parçası sayması
size baskı yapması için şart değildir. Ama eylemlerin sorumluluğunu belirlerken
ve yargılama yaparken tam
anlamıyla tarafsız olabilmesi için şarttır
ki egemenliğin meşrulaştırıcı
özü budur.
Kültürel
bir ifade hürriyeti için bunu yıkmak asla özgürlük getiremez.
Egemenliğin
doğru anlaşılması biraz da alt kültür üyelerinin egemenlikle ilişkilerini ve bu
ilişkiden elde ettikleri
menfaatleri dürüstçe düşünmelerine bağlıdır.
Eşit
yargılanma ve fayda elde etme haklarını ulusal devlet içinde elde etmiş
olanların, ifade hürriyeti içindeki
kültürel haklarına dayanarak egemenliği tartışmaya hakları yoktur. Bugün
Kürtlerin anlayamadığı şey , kültür üzerinden yürütülen egemenlik paylaşımı
iddialarının toplumu geri dönülemez bir ayrışmaya ve ülkeyi topyekûn
ve kaçınılmaz bir iç savaşa sürükleyecek
olması.
2 yorum:
Hocam günaydın
Önce "halk" olarak başladıkları başladıkları serüvenlerine "millet" olarak devam ettiğini iddia eden saldırgan bir etnik kültür zümresi ile karşı karşıyayız. Ne diyorsak ikna edici olamıyoruz. Hukuk devleti, kanun önünde eşitlik, maddi çıkar, bireysel gelişme ve milletleşmeye katılma hiç biri bu hırçın kitleyi sakinleştirip makulleştirmek şöyle dursun daha da dik başlı ve şımarık yapıyor. Tarihimize ve kültürümüze eşit bireyler olarak dahil etmek istediğimiz insanlar gitgide bizim onları "ezdiğimize" daha çok inanıyor; yaptıkları saldırganlığı daha da "meşru"laştırıyorlar.
Kürtler'den başka ufak tefek etnik gruplarda da benzer hareketlenmelere şahit oluyorum.
Madem öyle gelecek tasarımımızı nasıl ortaya koyalım? En ufak tökezlemede Türk'ü yok saymaya kalkan etnikçileri ikna etmemiz mümkün değilse, güvenmememiz hele hiç mümkün değilse, geleceğin Türkiyesi'nde nereye koyacağız? Sorumluluğa ortak olmayanlara ne kadar hak verebiliriz?
Sabah soruları...
Saygılar..
Bu işin başı Türk egemenliğine karşı ayaklanmış silahlı unsurlardır.
Onlar tam bir kararlılıkla bitirildiği takdirde bu iddiaların hiç bir cesareti ve dayanağı kalmayacaktır.
yasal düzenlemelerle de etnik ırkçılığın siyaseti engellenmelidir. İş salt bir ifade hürriyeti olarak sınırlandırılmadıkça bu işin ucu iç savaşa kadar gider.
Bizim iç savaştan kaçıp da "Ver kurtul!" dememiz de yetmeyecektir. Şu anda zaten silâhlı Kürt unsurlar iç savaş için yeterli tahrikte bulunmaktadır.
Yorumunuzdaki tespitler son derece isabetli ve can yakıcı.
Bu konu Türk toplumunda ne kadar iyi anlaşılırsa etnikçiliğin toplumdan dışlanması da o kadar net olacaktır.
Çünkü işin toplumsal boyutunda Türk Ulusu'na da büyük sorumluluk düşüyor.
Yorum için teşekkürler, gene bekliyorum, mutlaka!
Yorum Gönder