24 Mart 2015 Salı

Kürtçü Kültür Sömürüsü Ve Türk Egemenliği


Demokrasi tartışmalarında durmaksızın tekrarlanan kutsal argüman/ her kültürün yaşamaya hakkı olduğu.

Bu öyle tartışılamaz bir ayet olarak kabul  ediliyor ki "Ama nasıl?” Sorusunu sormaya cesaret   bile              edemiyoruz.

Bir (alt) kültür büyük kültür içinde nasıl yaşar veya "yaşamalı"?

Sorun bir kültürün yaşanmasına tarafların nasıl baktığıyla değişir.

Türkiye özelinde Kürt alt-kültürünün yaşamasına dair sözde-liberal hümanist söylem konuyu aynen etnik Irkçı-liberal hümanist söylem konuyu aynen etnik Irkçı terörün anladığı biçimde bir egemenlik sorunu olarak ortaya kor. Buna göre Kürt kültürünün yaşayabilmesi için egemen bir Kürt devleti kurulmalı, Türk egemenliğine    son verilmelidir,

Ama meselâ kimse Kürt egemenliğinin Kürt diline toplumsal yapısının, kalan herkese dayatılması olacağını görmeye yanaşmıyor. Yani Kürtler kendileri için arzuladıkları  ifade özgürlüğünün diğerleri için anlamsız olacağını söylemiyor.

O halde kültürün yaşanması, ancak bütün uluslar en küçük etnik birime kadar siyasi olarak parçalandığında mı mümkün olabilecektir?

Ya da açıkça işgalci olmayan uluslar ifade hürriyeti uğruna her canı çeken alt-kültür grubunun, kanunlardan  bağışık olmasına izin mi verecekti?

Bu mümkün değildir.

Çünkü bir hürriyetin yaşanabilmesi, ancak onun, her türlü zorbalık ve ayrımcılıktan kanuna bileceği yeknesak bir hukuk birliğinde var olmasıyla mümkündür. Öyle ki kültür mensubu herkes ve   her zaman geçerli kuralların varlığından emin olursa kendini özgür hisseder.

Peki aile-kan-aşiret bağının dayanan etnik bir devletin bu ölçüleri sağlayabilmesi mümkün müdür? Etnik bir devletin o etinisiteye mensup olmayanlara herhangi bir ayrımsız hukuk egemenliği ve ifade hürriyeti sağlayabilmesi mümkün değildir.

Bu yüzdendir ki insanların göçmenlik için yanıp tutuştukları gelişmiş bütün devletler genellikle  ulusal devletlerdir.

Ulusal bir devlet size kültürel bir ifade hürriyetini tanıdığında bunu ancak sizin hürriyetinizi, bir ulusun kanun koyucu egemenliğinin meşru yetki ve sorumluluğuna dayanarak yapar. Bunu sizi egemenliğin yeknesak/ ulusal kitlesinden biri olarak görürse yapabilir. Devletin sizi ulusun parçası sayması size baskı yapması için şart değildir. Ama eylemlerin sorumluluğunu belirlerken ve        yargılama yaparken tam anlamıyla tarafsız olabilmesi için   şarttır ki egemenliğin             meşrulaştırıcı özü budur.

Kültürel bir ifade hürriyeti için bunu yıkmak asla özgürlük getiremez.

Egemenliğin doğru anlaşılması biraz da alt kültür üyelerinin egemenlikle ilişkilerini ve bu        ilişkiden elde ettikleri menfaatleri dürüstçe düşünmelerine bağlıdır.

Eşit yargılanma ve fayda elde etme haklarını ulusal devlet içinde elde etmiş olanların, ifade      hürriyeti        içindeki kültürel haklarına dayanarak egemenliği tartışmaya hakları yoktur. Bugün Kürtlerin anlayamadığı    şey , kültür üzerinden yürütülen egemenlik paylaşımı iddialarının  toplumu  geri dönülemez bir ayrışmaya ve ülkeyi topyekûn ve kaçınılmaz  bir iç savaşa sürükleyecek olması.



2 yorum:

Orhun dedi ki...

Hocam günaydın
Önce "halk" olarak başladıkları başladıkları serüvenlerine "millet" olarak devam ettiğini iddia eden saldırgan bir etnik kültür zümresi ile karşı karşıyayız. Ne diyorsak ikna edici olamıyoruz. Hukuk devleti, kanun önünde eşitlik, maddi çıkar, bireysel gelişme ve milletleşmeye katılma hiç biri bu hırçın kitleyi sakinleştirip makulleştirmek şöyle dursun daha da dik başlı ve şımarık yapıyor. Tarihimize ve kültürümüze eşit bireyler olarak dahil etmek istediğimiz insanlar gitgide bizim onları "ezdiğimize" daha çok inanıyor; yaptıkları saldırganlığı daha da "meşru"laştırıyorlar.
Kürtler'den başka ufak tefek etnik gruplarda da benzer hareketlenmelere şahit oluyorum.
Madem öyle gelecek tasarımımızı nasıl ortaya koyalım? En ufak tökezlemede Türk'ü yok saymaya kalkan etnikçileri ikna etmemiz mümkün değilse, güvenmememiz hele hiç mümkün değilse, geleceğin Türkiyesi'nde nereye koyacağız? Sorumluluğa ortak olmayanlara ne kadar hak verebiliriz?
Sabah soruları...
Saygılar..

Afşar Çelik dedi ki...

Bu işin başı Türk egemenliğine karşı ayaklanmış silahlı unsurlardır.

Onlar tam bir kararlılıkla bitirildiği takdirde bu iddiaların hiç bir cesareti ve dayanağı kalmayacaktır.

yasal düzenlemelerle de etnik ırkçılığın siyaseti engellenmelidir. İş salt bir ifade hürriyeti olarak sınırlandırılmadıkça bu işin ucu iç savaşa kadar gider.

Bizim iç savaştan kaçıp da "Ver kurtul!" dememiz de yetmeyecektir. Şu anda zaten silâhlı Kürt unsurlar iç savaş için yeterli tahrikte bulunmaktadır.

Yorumunuzdaki tespitler son derece isabetli ve can yakıcı.

Bu konu Türk toplumunda ne kadar iyi anlaşılırsa etnikçiliğin toplumdan dışlanması da o kadar net olacaktır.

Çünkü işin toplumsal boyutunda Türk Ulusu'na da büyük sorumluluk düşüyor.

Yorum için teşekkürler, gene bekliyorum, mutlaka!