31 Aralık 2008 Çarşamba

Issız Adam


Issız Adam'a niye gidilmez?
Cihangir yenilendikten sonra bol bol dekor veriyor diye düşünüldüğünden midir nedir, sinemamızda Beyoğlu’na bir yönelim seziyorum.

Issız adam, mekân seçimlerinde başarılı. Levanten mimarisi bakiyesi sayesinde İstanbul’u, bilmeyenlere bir nevi Paris diye yutturmanın mümkün olduğun gösteriyor.

Işıklarda herhangi bir özellik yok. İç mekânların dekoratif aydınlatmaları dışında ruh hallerini vurgulayıcı, gerilim yaratıcı herhangi bir estetik değer barındırmıyor filmin ışıkları.

Şahsen filmin sırf kendileri için çekildiğini düşündüğüm 70ler Türk Hafif Müziği örnekleri de yönetmenin kendi zevki dışında bence herhangi bir şey yansıtmıyor.

Görüntüler özenli, sürekli omzu çekiminden dolayı insan sıkılıyor.

Yönetmen sürekli sözlü psikolojik analizler yaptırmaktan sinema yapmayı unutmuşa benziyor. “ Sen gittikten sonra şöyle şöyle oldu..” tarzı uzun kafa sesi monologlarının sinemasal ne gibi bir değer taşıdığını çözemedim. Eğer kitapta bir hikâye anlatılacaksa bu normaldir belki ama sinemada biz seyirciler, kahramanın başına gelenleri “görmek” isteriz, bize bunların bir masal gibi anlatılmasını değil! Ayrıca acemice metaforlarla, imgelerle vs doldurulmuş diyalogların ucuz edebiyatı cidden mide bulandırıyor.

Filmin senaryosu darmadağınık. Aykırı zevkleri olan, seçkin bir aşçının hayatındaki keskin dönüş anlatılmak istenmişse şayet bu, yapılabilecek en acemice şekilde yapılmış. Hikâyenin geliştiği eksen belli değil. Karakterdeki geçici dönüşümler de bize “gösterilmediği” için film inanılmaz sıkıcı bir hal alıyor. Acemi yazarların düştüğü, o ani ve çarpıcı dönüşüm yaratma hevesi filmi çok sıradanlaştırmış, basitleştirmiş…

Filmin başlarında seyrettiğimiz o aykırı erotik sahnelerin filmin neyine hizmet ettiği belli değil. “Kahramanın” eski hayatına dönüp dönmediğine dair görsel bir ipucu da verilmediğinden bu sahnelerin“çıplaklık satar” tarzı bir ucuzluktan ibaret olduğunu düşünmeden edemedim.
Diyaloglar son derece kötü! Türkçe’yi yabancı dizilerden öğrenmiş yarı okumuş bir gencin yazabileceği kadar iyi ancak… Sözüm ona romantik komedi naziresi veya hicviyesi yapılmaya çalışılan diyaloglar filme o kadar tıkıştırılmış ki filme zor tahammül ettim.

Diyalogların bu kötü, yapmacık haline bir de oyuncuların kasılmış performansı eklenince film cidden çevresi geniş bir zengin çocuğunun elindeki imkânlarla kendini yönetmen yaptığı bir ortaokul müsameresine dönüyor. Filmin kahramanlarının bu toplumun neresine tekabül ettiği de belli değil.

“Isız Adam”, maalesef son on beş senelik Türk hikâyeciliğinin teknik yetersizliklerini bünyesinde barındıran, trajedi özünden yoksun, gerilim barındıramayan, dolayısıyla da seyirciyi hiçbir yere götüremeyen başarısız ve korkunç derecede sıkıcı bir yapım. "Babam ve Oğlum"u çeken yönetmenin bu filmi sanatı açısından ciddi bir tutarsızlık. Sanırım Çağan Irmak'ı bu filmle tanısaydım bir daha hiç bir filmine gitmezdim.

Hiç yorum yok: