24 Aralık 2008 Çarşamba

Güneşin Oğlu


Allah var, “Gölge Oyunu’ndan” bu yana böyle bir yerli yapım seyretmemiştim.
Fikir orijinal, konu ilginç falan ama ne yazık ki bu orijinallik harcanmış. Biraz “Ucuz etin yahnisi tirit olur!” hesabı, Köksal ENGÜR, Halûk BİLGİNER ve Hümeyra gibi güçlü oyunculardan oluşan kadro da israf edilmiş gibi.

Filmin ses kaydı çok kötü. Bu durum diyalogları anlamayı zorlaştırıyor. Ve maalesef cidden hoşa gidebilecek müzikal temaların da anlaşılamamasına da yol açıyor.

Oyuncu kadrosu cidden çok doyurucu. Burada “Aman güzel olsun da ne olsa iş yapar!” diyerekten kadroya alınmış Özgü NAMAL maalesef karaktere hiç oturmamış. Görsel olarak rolüne uygun değil. İstediğiniz kadar kırmızı mini etekler giydirin Özgü NAMAL’dan vamp kadın olmaz!

Öğrendiğimiz kadarıyla on günden az zamanda çekilen film çok daha özenli çalışılabilirdi.
Mekân seçimleri çok güzel, senaryo ile eldiven gibi uymuş. Ama cidden bu kadar güzel gelişen ve bizi bir yere kadar da çarpan senaryo tam bir acemilikle bitirilmiş. Seyirci için film “bitmiyor”. Seyirci böyle bir bitişi sevmez ve sevemiyor da.

Diyaloglar bazı yerlerde fazlasıyla çeviri Türkçe’sine kaymış ve uzun kalmış., mesela Fikri Bey’in Burak’ı azarladığı sahnede bıktırıcı bir repliği var ve son derece tatsız ve çeviri kokan bir replik bu. Belki senarist bir İngiliz filologuydu ve Shakespeare takıntısı vardı?

Bunların dışında seyirciye hoşça vakit geçirtebilen, son zamanlarda gene sinemamıza musallat olan kolektivist hamlıklara bulaşmadan öyküsünü anlatan bir film.

Hiç yorum yok: