"İslâm dünyaya hükmedecek" |
Bir“idea”yı savunduğunuzda
ideanın hayatta değişik görünümleri, belirtileri veya sonuçları olduğunu
bilmeniz gerekir.
Hukuk ideali böyle bir şeydir.
Şöyle ki hukuk belki tümüyle ve mükemmel biçimde bilinmemektedir. Ama eldeki
verilerden yaptığımız çıkarımlarla “gerçek hukuka” ne kadar yaklaşabildiğimizi sürekli deneyebiliriz.
Din de bu açıdan bir ideadır. En
azından İslâm’ı diğerlerine göre daha “devrimci” yapan şey budur.
Yahudiler, sürekli tefsir yapan ama asla “içtihat” yapmayan ama dini olduğu yerde tutmaya çalışan
insanlarken Hıristiyanlar içtihatları birer kurumsal ayrışma haline getiren
insanlardır.
Bu açıdan İslâm “Her hükmün kendi
yeri ve zamanına göre verilmesi gerektiğini” söyleyerek kendisini tabulaştırmamış ve keşfedilmesi
gereken bir “idea” halinde sunan tek
dindir.
Oysa Müslümanların bugünkü
yaşayışları, tam da Musevi tefsirciliğinin donuk şeriatçı taassubuyla
Hıristiyan ilâhiyatının bölük pörçük
gergin mezhepçiliğinin en ilkel bir alaşımı halinde.
Bundan dolayıdır ki insanların “
O halde gerçek İslâm nerede?” diye sormalarına şaşmamak gerekiyor. Çünkü artık Müslümanlara
göre “gerçek İslâm” , keşfedilmesi
gereken ve bu yüzden her gün cehtle üzerinde çalışılması gereken bir “idea”
değildir. Müslümanlara göre İslâm, göklerden ideolojik ve siyasi bir paket
halinde indirilmiş bir “aç ve kullan”
araç takımından başka bir şey değildir. Kullanım kılavuzu ve parçaları değişmez
şekilde yollandığından dolayı bu eşsiz ve kullanıma hazır paketi değiştirmek
gibi bir şansımız da yoktur.
İdealar kendilerini insan
eylemlerinin sonuçlarında belli ediyorsa; eğer kafamızdaki İslâm ideası hiç de
savunduğumuz barış dini değil, demektir. Çünkü “İslâm âlemi” denen hayali
coğrafya’da Müslümanların dinle ilgileri hiç de devrimci bir dinin ceht
içindeki akıllarının anladığı gibi anlaşılmıyor. Dolayısıyla “Başka bir İslâm’ın
var olamayacağına” dair kanaatler
gittikçe kuvvetleniyor.
Bu da İslâm’ın, ancak lâik bir düzende, gerçekten ahlâkî bir
yol gösterici olduğunu gösteren tek ülke olan Türkiye’de yeni yeni anlaşılmaya başlanıyor ama çok geç…
İslâm artık bir öç alıcı,
kahredici, cezalandırıcı bir Yahudi
Tanrı telâkkisini kabul eden ikinci el İbrani inancı olarak aramızda
yaşatılıyor.
Bu ilkellik aklı küçümsediği için
inanılması daha kolay bir hurafe haline geliyor. Aklın kendisini bir fitne
sebebi sayan din profesyonellerinin yorumlarından ibaret olan ilmihal
Müslümanlığının olayları sebepleri ve sonuçlarıyla incelemek yerine şartlanma
haline getirdikleri inançlarıyla hayvansal tepkiler vermesi, artık Müslüman
toplumların ve toplulukların yegâne varoluş biçimi haline geliyor.
"Ama ABD de
Afganistan'da..." diye başlayan şeyler birer savunma olamaz. Bu sadece
İslami terörün meşru bir şey olduğunu söylemeye varır. Dinin, insanların
vicdanlarının dışında bir devlet aracı haline getirildiği her yerde din bir
zulüm ve fitne haline gelir.
Dolayısıyla “gerçek” diye ortaya
çıkan İslâm, o kadar somut, o kadar yakıcı, o kadar kahredici ki bunun “ilâhi
bir gerçek” olduğunu savunmak artık akıl dışı görünüyor. Çünkü ideaların
gerçekliği, en başta söylediğimiz gibi hayat içindeki belirtileri, göstergeleri
veya sonuçlarıyla anlaşılır. Dolayısıyla bir yanda “aslında” barışı ve
kardeşliği savunduğu söylenen bir ideadan bahsederken diğer yandan ondan sadır
olan bütün sonuçların yok edici ve ilkel
olması savunulabilir bir akıl yürütme değildir.
"Bizimkisi barışçıl bir dindir ve aksini söyleyen herkesi öldüreceğiz!" "Özür dile veya öl!" "Papa'ya ölüm!" |
Bu batıcı bir peşin hüküm gibi
gelebilir ama Ortaçağ İslâm âlimleri İslâm’dan dolayı ilerlememişlerdir. Onlar
tam da İslâm din profesyonellerinin taasuplarına rağmen bazı ilerlemeler
kaydetmişlerdir. İbn-i Sina’yı tıbbın babası kılan döneminin fakihleri
değildir. Farabi de ününü dinden kaynaklanan veya din ile desteklenen hurafelerden değil Matematik ve felsefeden
almıştır.
Bugün “İslâm âlimleri” dendiğinde bu insanların değil de işleri
güçleri, her gün Müslümanların hayatlarını din ile kısıtlamanın yollarını aramak olan din profesyonellerinin anlaşılması, bize bu büyük bilginlerin
hasbelkader Müslüman olmaları dışında, İslâm’dan kaynaklanan bir yetkinlik
edinmediklerini göstermiyor mu?
Bugün İslâm'ı Amerikalılar yanlış
anlamıyor, en başta Müslümanlar yanlış anlıyor. Bugünkü din anlayışımızla İslâm’ın
barış veya huzur getirmesi mümkün değildir. Kaldı ki bugün onun va’z ettiği
evrensel değerler zaten artık bilinmektedir. Yani İslâm bugün el kesmek,
mirasta pay oranı ve kadının aşağılaması dışında belirleyici bir rengi olmayan
adeta Talmudî bir Ortadoğu kör inancı haline gelmiştir. Bunu söylemeye cesaretimiz
olmadığı için teröristleri aklamaya çalışarak İslâm'ı savunuyoruz.
7 yorum:
Çok doğru tesbitler.Bravo
Teşekkürler... Eksik olmayın. Saygılar.
şu günlerde okuduğum en doyurucu eleştirilerden birisiydi.
Hemen belirtmeliyim ki İslam asla “devrimci” değildir. İslam geldiğinden itibaren “kelime-i tevhid” 10 sene nakşedilmiştir. 10 sene! İslam dininin “tedrici” uygulamaları saymakla bitmez ama en dikkat çekici uygulama “esir” alma , “esir” olma yani “kölelik” kurumu gibi berbat bir uygulamayı yıllar içinde yavaş yavaş ortadan kaldırmasıdır.
Alkollü içeceklerin yasaklanması dahi zamanla olmuş, Kur’an önce uzak durmayı tavsiye etmiş bilahare gelen ayetlerle yasaklanmıştır.
Resulullah (sav) 40 sene temsil görevini yaparken dahi asla kavminin ve Arapların eski inançlarına saygısızlık yapmamış, atalarının dinlerine “küfür” etmemiştir. Risaleti geldiğinden itibaren temsil görevine tebliğ görevi de eklenmiş, tebliğ sürecinde de asla öfke-kin-nefret gibi kavramları üzerinde bulundurmamıştır.
İslamla ilgili Müslümanların içine düştüğü en büyük yanlış Kur’an ın seslenişindeki hitabın sahibi noktasında olmaktadır: Kur’an da yaratıcı seslenişte bulunurken Kur’an ın hemen yüzde sekseninde “Ey iman edenler!” demektedir. İman etmişsen bu hitabın muhatabısın. Maalesef bu gün Müslümanlar Kur’an hitabının muhatabı olmayan insanlara “asıl muhatap”mış gibi davranmakta, kendi yükümlülüğünü görmemekte yada görememektedir.
Kur’an ı en basit şekliyle okuyup inceleyen her hangi bir insan net şekilde bir şeyi görecektir: Kur’an yasakların (negatif hukukun) hakim olduğu, emirlerin (pozitivizmin) son derece az olduğu bir metindir. Yani Kur’an iman edenlere “ne yapmayacağını” söyler. Bunun dışında kalan tasarrufta iman eden özgürdür. Düşünün Hz. Adem İle Hava ya sadece bir ağaç yasaklanmışken diğer tüm ağaçların meyvesi helal kılınmıştır. Yani özgürlükleri “sadece şunları yapabilirsin” diye kısıtlanmamıştır.
Bu gün nerelerinden uydurdukları bilinmeyen bir din anlayışını dikte etmeye çalışanların, kime hizmet ettikleri gayet nettir. Yaratıcı kitabın da “hangi haddini bilmez bizim helal kıldıklarımızı haram kılmaya kalkar” demektedir. Düşününki bazı yaradılmışlar yaratanın da üzerinde “din” hakları olduğunu düşünebilmektedirler
Batının yaptıklarına ayrıca değinmeli ama bu yazıyı çok uzatır. Müslüman’ın unutmaması gereken en önemli kural Yüce Allah (c.c) ın resulüne seslenişidir :”Senin tek görevin temsil ve tebliğdir”
Saygılar…
İkna Üstadım, hoşgelmişsin tekrar! Sefalar getirdin.
Yorumun düşündürücü ve aydınlatıcı. Ufuk açtın, teşekkürler. Bir yandan da şöyle düşünüyorum, bilmem ne dersin?
Kendi düzenini, şerefli zenginler, aileler(beytler), oğullar, servet vs üzerine kurmuş bir topluma bütün bunların Allah indinde "boş" olduğunu söylemek devrimin ta kendisidir!
Saydığın bütün hususlar ancak bir paradigma yıkıldıktan sonra üstünde düşünülen ayrıntılardan ibarettir. Ona bakarsan ne çin ne Rus devrimi bir toplumun bütün kurumlarını toptan yıkabilmiştir.
"Negatif hukuk" yaklaşımın enfes bir basiret örneği ve "İslâm ideasının" mantığını temsil ediyor. Sorun idea böyleyken bunun tam aksinin nasıl zuhur edebildiği. İnsanlar ondan senin çıkarsadığını çıkarsamak istemiyor olabilirler mi?
Yoksa İslâm özünde "âmir"(pozitif) bir din midir?
Yazıya itirazını anlıyor ve bir ölçüde ben de paylaşıyorum. O halde bütün akıl ve vicdan bizden yana görünürken İslâm'ı bir otoyolda ters yöne sokan sürücüler kimlerdir? dahası onlar varken biz varolabilecek miyiz?
Başlı başına bir deneme tadındaki ve hacmindeki yorumlarınla fakirhaneyi zenginleştiriyorsun, çok çok teşekkür ediyorum azizim! Her zaman gelmelisin, arayı soğutma!
Bige Amca,
Blogu izlediğini biliyorum, lütfen yorumsuz da bırakma , olur mu? Beğendiğine sevindim. Daha iyilerini senden bekliyoruz.
Hadi aklına, gönlüne bereket!
Yorum Gönder