11 Ocak 2015 Pazar

Gerçek İslâm’ı Ararken Akla Gelen Soru: İslâm Gerçek Mi?


"İslâm dünyaya hükmedecek"
Bir“idea”yı savunduğunuzda ideanın hayatta değişik görünümleri, belirtileri veya sonuçları olduğunu bilmeniz gerekir.

Hukuk ideali böyle bir şeydir. Şöyle ki hukuk belki tümüyle ve mükemmel biçimde bilinmemektedir. Ama eldeki verilerden yaptığımız çıkarımlarla “gerçek hukuka” ne kadar  yaklaşabildiğimizi sürekli deneyebiliriz.

Din de bu açıdan bir ideadır. En azından İslâm’ı diğerlerine göre daha “devrimci” yapan şey budur.

Yahudiler, sürekli tefsir  yapan ama asla “içtihat” yapmayan  ama dini olduğu yerde tutmaya çalışan insanlarken Hıristiyanlar içtihatları birer kurumsal ayrışma haline getiren insanlardır.

Bu açıdan İslâm “Her hükmün kendi yeri ve zamanına göre verilmesi gerektiğini” söyleyerek  kendisini tabulaştırmamış ve keşfedilmesi gereken  bir “idea” halinde sunan tek dindir.

Oysa Müslümanların bugünkü yaşayışları, tam da Musevi tefsirciliğinin donuk şeriatçı taassubuyla Hıristiyan ilâhiyatının bölük pörçük  gergin mezhepçiliğinin en ilkel bir alaşımı halinde.

Bundan dolayıdır ki insanların “ O halde gerçek İslâm nerede?” diye sormalarına şaşmamak gerekiyor. Çünkü artık Müslümanlara göre “gerçek İslâm” , keşfedilmesi  gereken ve bu yüzden her gün cehtle üzerinde çalışılması gereken bir “idea” değildir. Müslümanlara göre  İslâm,  göklerden ideolojik ve siyasi bir paket halinde indirilmiş bir  “aç ve kullan” araç takımından başka bir şey değildir. Kullanım kılavuzu ve parçaları değişmez şekilde yollandığından dolayı bu eşsiz ve kullanıma hazır paketi değiştirmek gibi bir şansımız da yoktur.

İdealar kendilerini insan eylemlerinin sonuçlarında belli ediyorsa; eğer kafamızdaki İslâm ideası hiç de savunduğumuz barış dini değil, demektir. Çünkü “İslâm âlemi” denen hayali coğrafya’da Müslümanların dinle ilgileri hiç de devrimci bir dinin ceht içindeki akıllarının anladığı gibi anlaşılmıyor. Dolayısıyla “Başka bir İslâm’ın var olamayacağına” dair  kanaatler gittikçe kuvvetleniyor.

Bu da İslâm’ın,  ancak lâik bir düzende, gerçekten ahlâkî bir yol gösterici olduğunu gösteren tek ülke olan Türkiye’de  yeni yeni anlaşılmaya başlanıyor ama  çok geç…

İslâm artık bir öç alıcı, kahredici, cezalandırıcı bir Yahudi  Tanrı telâkkisini kabul eden ikinci el İbrani inancı olarak aramızda yaşatılıyor.

Bu ilkellik aklı küçümsediği için inanılması daha kolay bir hurafe haline geliyor. Aklın kendisini bir fitne sebebi sayan din profesyonellerinin yorumlarından ibaret olan ilmihal Müslümanlığının olayları sebepleri ve sonuçlarıyla incelemek yerine şartlanma haline getirdikleri inançlarıyla hayvansal tepkiler vermesi, artık Müslüman toplumların ve toplulukların yegâne varoluş biçimi  haline geliyor.

"Ama ABD de Afganistan'da..." diye başlayan şeyler birer savunma olamaz. Bu sadece İslami terörün meşru bir şey olduğunu söylemeye varır. Dinin, insanların vicdanlarının dışında bir devlet aracı haline getirildiği her yerde din bir zulüm ve fitne haline gelir.

Dolayısıyla “gerçek” diye ortaya çıkan İslâm, o kadar somut, o kadar yakıcı, o kadar kahredici ki bunun “ilâhi bir gerçek” olduğunu savunmak artık akıl dışı görünüyor. Çünkü ideaların gerçekliği, en başta söylediğimiz gibi hayat içindeki belirtileri, göstergeleri veya sonuçlarıyla anlaşılır. Dolayısıyla bir yanda “aslında” barışı ve kardeşliği savunduğu söylenen bir ideadan bahsederken diğer yandan ondan sadır olan  bütün sonuçların yok edici ve ilkel olması savunulabilir bir akıl yürütme değildir.

"Bizimkisi barışçıl bir dindir ve aksini söyleyen herkesi öldüreceğiz!"
"Özür dile veya öl!"
"Papa'ya ölüm!"
Bu batıcı bir peşin hüküm gibi gelebilir ama Ortaçağ İslâm âlimleri İslâm’dan dolayı ilerlememişlerdir. Onlar tam da İslâm din profesyonellerinin taasuplarına rağmen bazı ilerlemeler kaydetmişlerdir. İbn-i Sina’yı tıbbın babası kılan döneminin fakihleri değildir. Farabi de ününü dinden kaynaklanan veya din ile desteklenen  hurafelerden değil Matematik ve felsefeden almıştır. 

Bugün “İslâm âlimleri” dendiğinde bu insanların değil de işleri güçleri, her gün Müslümanların hayatlarını din ile kısıtlamanın yollarını  aramak olan din profesyonellerinin  anlaşılması, bize bu büyük bilginlerin hasbelkader Müslüman olmaları dışında, İslâm’dan kaynaklanan bir yetkinlik edinmediklerini göstermiyor mu?


Bugün İslâm'ı Amerikalılar yanlış anlamıyor, en başta Müslümanlar yanlış anlıyor. Bugünkü din anlayışımızla İslâm’ın barış veya huzur getirmesi mümkün değildir. Kaldı ki bugün onun va’z ettiği evrensel değerler zaten artık bilinmektedir. Yani İslâm bugün el kesmek, mirasta pay oranı ve kadının aşağılaması dışında belirleyici bir rengi olmayan adeta Talmudî bir Ortadoğu kör inancı haline gelmiştir. Bunu söylemeye cesaretimiz olmadığı için teröristleri aklamaya çalışarak İslâm'ı savunuyoruz.

7 yorum:

Selcen dedi ki...

Çok doğru tesbitler.Bravo

Afşar Çelik dedi ki...

Teşekkürler... Eksik olmayın. Saygılar.

bilge dedi ki...

şu günlerde okuduğum en doyurucu eleştirilerden birisiydi.

İKNA dedi ki...

Hemen belirtmeliyim ki İslam asla “devrimci” değildir. İslam geldiğinden itibaren “kelime-i tevhid” 10 sene nakşedilmiştir. 10 sene! İslam dininin “tedrici” uygulamaları saymakla bitmez ama en dikkat çekici uygulama “esir” alma , “esir” olma yani “kölelik” kurumu gibi berbat bir uygulamayı yıllar içinde yavaş yavaş ortadan kaldırmasıdır.
Alkollü içeceklerin yasaklanması dahi zamanla olmuş, Kur’an önce uzak durmayı tavsiye etmiş bilahare gelen ayetlerle yasaklanmıştır.

Resulullah (sav) 40 sene temsil görevini yaparken dahi asla kavminin ve Arapların eski inançlarına saygısızlık yapmamış, atalarının dinlerine “küfür” etmemiştir. Risaleti geldiğinden itibaren temsil görevine tebliğ görevi de eklenmiş, tebliğ sürecinde de asla öfke-kin-nefret gibi kavramları üzerinde bulundurmamıştır.

İslamla ilgili Müslümanların içine düştüğü en büyük yanlış Kur’an ın seslenişindeki hitabın sahibi noktasında olmaktadır: Kur’an da yaratıcı seslenişte bulunurken Kur’an ın hemen yüzde sekseninde “Ey iman edenler!” demektedir. İman etmişsen bu hitabın muhatabısın. Maalesef bu gün Müslümanlar Kur’an hitabının muhatabı olmayan insanlara “asıl muhatap”mış gibi davranmakta, kendi yükümlülüğünü görmemekte yada görememektedir.

Kur’an ı en basit şekliyle okuyup inceleyen her hangi bir insan net şekilde bir şeyi görecektir: Kur’an yasakların (negatif hukukun) hakim olduğu, emirlerin (pozitivizmin) son derece az olduğu bir metindir. Yani Kur’an iman edenlere “ne yapmayacağını” söyler. Bunun dışında kalan tasarrufta iman eden özgürdür. Düşünün Hz. Adem İle Hava ya sadece bir ağaç yasaklanmışken diğer tüm ağaçların meyvesi helal kılınmıştır. Yani özgürlükleri “sadece şunları yapabilirsin” diye kısıtlanmamıştır.

Bu gün nerelerinden uydurdukları bilinmeyen bir din anlayışını dikte etmeye çalışanların, kime hizmet ettikleri gayet nettir. Yaratıcı kitabın da “hangi haddini bilmez bizim helal kıldıklarımızı haram kılmaya kalkar” demektedir. Düşününki bazı yaradılmışlar yaratanın da üzerinde “din” hakları olduğunu düşünebilmektedirler

Batının yaptıklarına ayrıca değinmeli ama bu yazıyı çok uzatır. Müslüman’ın unutmaması gereken en önemli kural Yüce Allah (c.c) ın resulüne seslenişidir :”Senin tek görevin temsil ve tebliğdir”

Saygılar…

Afşar Çelik dedi ki...

İkna Üstadım, hoşgelmişsin tekrar! Sefalar getirdin.

Yorumun düşündürücü ve aydınlatıcı. Ufuk açtın, teşekkürler. Bir yandan da şöyle düşünüyorum, bilmem ne dersin?

Kendi düzenini, şerefli zenginler, aileler(beytler), oğullar, servet vs üzerine kurmuş bir topluma bütün bunların Allah indinde "boş" olduğunu söylemek devrimin ta kendisidir!

Saydığın bütün hususlar ancak bir paradigma yıkıldıktan sonra üstünde düşünülen ayrıntılardan ibarettir. Ona bakarsan ne çin ne Rus devrimi bir toplumun bütün kurumlarını toptan yıkabilmiştir.

"Negatif hukuk" yaklaşımın enfes bir basiret örneği ve "İslâm ideasının" mantığını temsil ediyor. Sorun idea böyleyken bunun tam aksinin nasıl zuhur edebildiği. İnsanlar ondan senin çıkarsadığını çıkarsamak istemiyor olabilirler mi?

Yoksa İslâm özünde "âmir"(pozitif) bir din midir?

Yazıya itirazını anlıyor ve bir ölçüde ben de paylaşıyorum. O halde bütün akıl ve vicdan bizden yana görünürken İslâm'ı bir otoyolda ters yöne sokan sürücüler kimlerdir? dahası onlar varken biz varolabilecek miyiz?

Başlı başına bir deneme tadındaki ve hacmindeki yorumlarınla fakirhaneyi zenginleştiriyorsun, çok çok teşekkür ediyorum azizim! Her zaman gelmelisin, arayı soğutma!

Afşar Çelik dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Afşar Çelik dedi ki...

Bige Amca,

Blogu izlediğini biliyorum, lütfen yorumsuz da bırakma , olur mu? Beğendiğine sevindim. Daha iyilerini senden bekliyoruz.

Hadi aklına, gönlüne bereket!