18 Eylül 2014 Perşembe

Türkiye’de Liberaller Sosyolojik Düşünebilir Mi?


 Liberalin birisi bu yazıyı okusa eminim hiçbir şey anlamayacaktır.

Sebebi de şudur: En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeceğim de belki; Türkiye’de liberaller, liberalizmi, bir tür akvaryum balığı gibi yaşarlar. Dar çevrelerinde birbirlerini gıdıklar ve asla üç saniye öncesini hatırlamazlar.

İyi de bu ne demek?

Türkiye’de liberaller, anneleri cenazede TÜRKÇE MEVLÜT okuturken, helva karıp dağıtırken, yakalarına üzerlik takıp onları büyütmüşken, kısaca onları bir Türk olarak yetiştirmişken edindikleri değerleri  unutmuş en sonunda da bunları inkâr etmiş vatansız, köksüz insanlardır.

Türkiye’de liberaller asker uğurlamasını anlamaz. Bunu Kürt halkına saldırmaya giden insanlara duyulan sevgi zannederler.

Türkiye’de liberaller, çocukların,  ellerindeki Türk Bayrağı’nı dünyanın en güzel süsü olarak sallarken asla yere düşürmemelerini anlayamaz. Bunu “ulus devletin Kürt düşmanı endoktrizasyonu” sanırlar.

Türkiye’de liberaller, 23 Nisanlarda çocukların yurdun dört bucağının kıyafetlerini giyerek ama   en çok asker üniforması giymekten gururlanarak yürümesini “faşist devletin tektipleştiriciliği” sanırlar.

Neden?

Çünkü Türkiye’de liberaller liberalizmi, bütün insanlığın aynı şekilde uygulamasıyla dünyayı kurtaracak bir tür “vahiy gibi görürler. Bu bakışa şaşıyorsanız, bugün liberallerin  neden IŞİD destekçiliğine varan dinci ikiyüzlülüğü meşrulaştırmakla uğraştığına bakabilirsiniz.
"Adalet adına ve  hukuk kalkanı altına saklanan kötü yönetimden daha büyük bir tiranlık yoktur."

Liberalizm bir ideoloji.
 Her ideoloji gibi “muhayyel/metodolojik” ve  ideal sayılabilecek bazı kabuller üzerine kurulu. Bu kabuller, ideoloji denen fikirsel önermenin geçerlilik kaydını  ve şartını ortaya koyuyor. Nedir bunlar? Veya dinci söylemle söyleyecek olursak liberalizmin edille-i şeriyesi nedir?

Hayat, mülkiyet ve  hürriyet haklarına ram bağlılık.
Hukuk devletini savunmak.
Piyasanın serbestliğini savunmak.
Bireyciliği temel haklara dayanarak savunmak.

Bu  deliller bize kimin liberal olduğunu gösterir. Bunun yanı sıra bunlar aynı zamanda liberalizmin “amentüsüdür”. ( Dinci söylemle yaklaştığımı belirtmiştim.)

Liberalizmin söylediği basittir. Yukarıdaki ilkelere  en çok kim bağlı kalırsa; onun ülkesinde halk mutlu ve müreffeh olur.

Peki bu söylemde  söylenmeyen ama zımnen söylenmiş olan şey ne? Bu önermelerin bir gizli öznesi olmalıdır. Çünkü en nihayetinde bütün devletler  belli başlı iki ideoloji ( Liberalizm ve Sosyalizm) arasında bir yerde durmaktadırlar.

Türkiye’de liberallerin liberalizmden anlayamadıkları şey, liberalizmin amentüsünü yazanların HEPSİNİN birer ULUS DEVLET mensubu olmalarıdır.

Onlar Misesin’den, Mill’ine kadar istisnasız şekilde, uluslaşmış toplumların filozoflarıdır. Ve bu yüzden onlar, “insandan” bahsederken kendi insan standartlarını  esas almışlardır. Onlar için “insan” insan toplumlaşmasının en rafine ve gelişkin şekli olan uluslaşma içinde biçimlenmiş ve kendi ulusal egemenlik alanında yukarıdaki ilkeleri en iyi anlayabilecek akıl sahibi insandır.

Liberaller buna itiraz edebilir ama bu boşunadır. Çünkü maceracı sömürgecilikleriyle dünyanın dört bir yanındaki kabileleri tanımış  modern batılıların Kongo ahalisi için temel hakların anlamının olmadığını düşünemeyecek kadar aptal olmaları imkânsızdı. Eğer bu örnek çok sivri geliyorsa “Biz İnsanlar” diye başlayan o büyük yazıdan sonraki kısmı genellikle görmezden gelirler. We the People of the United States!
Bunun önemi nedir? Bunun önemi, anayasanın sahibi “insanların” kimler olduğunu resmi olarak tanımlamaktır!

Şu söylenebilir “Ama ABD çok ırklı, çok dilli bir yerdir!” Acaba öyle midir? Yoksa felsefe ve hukuk sahibi beyaz insanların, hukuk ve felsefe sorumluluğunu üstlenerek kendi dillerini, siyaset felsefelerini ve toplumsal düzenlerini egemen kıldıkları, Daniel Webster’in 1837’de söylediği gibi Tek Anayasa, tek ülke ve tek yazgı ülkesi midir?

Sadece ABD’nin kuruluşu bile Lockeçu liberal argümanların nasıl bir sosyolojik  şekillenmeye uğradığının en anlamlı örneğidir.

ABD coğrafi bir adı  üstlerine etiket olarak alıp da ırklarının özerk bölgelerinde yaşayan ilkel kabileler koalisyonu değildir.

ABD, beyaz adamın kıtaya getirdiği Anglosakson özgürlük, hukuk devleti idealleri belki yerlilerin katlini durdurmadı ama aynı ilkeler daha sonra  bir iç savaş pahasına köleliğin kaldırılmasını sağladı.

ABD’nin ırk ve kabile bağlılıklarının ötesinde, soyut ilkeler etrafında birleşmiş bir ulus kurmak ideali modern ulusal devletlerin hepsinde vardır. Ve bu aynı zamanda modern uluslaşmanın da temelidir.

Çok sevilen liberal yazarlardan Ayn Rand bal gibi bir Amerikan milliyetçisidir ve ABD’yi bahsi geçen insanlık değerlerinin ve temel hakların yegâne temsilcisi ve koruyucusu olarak görür.

Amerikan yurttaşlarının dünyayı kendilerinden ibaret sanmaları da bunun bir başka örneğidir. Belki buna kötü örnek diyebilirsiniz ama ABD kendi içinde liberal ilkelere bağlılıkta gayet özenlidir ve bunun başkalarınca tartışılmasını asla hoş görmez.

Sorun şudur ki devletleşmek her zaman uluslaşmaya yetmemektedir. Kuzey Irak yığışması bütün ırkçı, etnik saflaştırıcı çabaları ve bürokrasisine rağmen hala bir “Kürt Ulusu” yaratabilmiş değildir ve yaratamayacaktır da…

Çünkü sözde devleti kuran topluluğun uluslaşmaya  müsait bir toplumsal yapısı  ve yeterliliği yoktur.

ABD bütün ırkları “anayasa önünde eşit  birer beyaz adam” haline getirmiştir. Ve ABD bu beyaz adamın ne konuştuğu dili ne egemenliğini  ne de  birliğini tartışmaya açar. ABD’nin beyaz bilincine kayıtsız şartsız bağlı kalmak ve eski bağlılıkları reddetmek  Amerikan vatandaşlık yemininin esasıdır.

Yani? Liberallerin  Yazın tatile veya uluslararası kongrelerine gitmekle övündükleri ABD , hiç de onların sandıkları gibi kimliksiz eşit vatandaşların devleti değildir. Bu Avrupa’nın eli yüzü düzgün bütün liberal demokrasileri için de aynıdır.

Görüldüğü gibi liberallerin sandıkları gibi “ulus-al devletler” ölmemişlerdir ve liberalizmin amentüsüne yer yer aksatarak da olsa en fazla sahip çıkan ülkeler olarak ayaktadırlar. Yani Türk liberallerinin çoğunluğu, sosyoloji cehaletlerinin altında ezilmişlerdir.

Yazıyı ABD’nin “kurucu balarından” Thomas Jefferson’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum.
“ Biz ABD Anayasası’nı hazırlarken bir ulus kurduk.”




2 yorum:

Peride dedi ki...

Afşar Bey liberaller sıkıştırıyor sanırım fakat ben idealarınızın büyük bölümüne katılıyorum. Şimdi bizim memleket deki liberaller ABD yi kendi ölçüleri içinde liberal bir ülke mi kabul ediyorlar bilmiyorum eğer öyleyse ABD vatandaşlık yeminine bir bakmak gerek ABD vatandaşlığına geçmeyi düşünenler için değil tabii. TC vatandaşlığını hazmedemeyenler, anayasa beni bağlamaz yenisinde şu olmasın bu yazmasın yerine kıl tüy dikelim diyenler ve düşünce özgürlüğü konusunda ülkeyi acımasızca eleştirenler için...

ABD Vatandaşlık Yemini

Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime; bundan böyle ABD Anayasası'nı ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma;
ABD'ye bağlılık ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime; kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun

Afşar Çelik dedi ki...

Aslında her şeyi özetlemişsiniz, aklınıza, elinize sağlık.