Kaba bir tabirle 78 Kuşağını devrimciler, ülkücüler ve hiç bir halttan anlamayan boş kafalı egoistler olarak sınıflamak mümkün.Ben o boş kafalı egoistler denim, bunu size, açıkça işin başında ifade edeyim.
Bu meyanda izlenimleri gözlemleri aktarmak ve akabinde olanlara yorum getirmeye çalışmak istiyorum.
78 kuşağı ne yazık ilk ve orta öğrenimini
kötü bir Milli Eğitim Programı içinde aldı. Soru sormak, merak etmek, ödev dışında bilgi
edinmek abesle iştigaldi. O kuşağa mensup biri olarak, doğru dürüst Türk yada
Dünya klasiği okumaya yönlendirilmedik. Türkçe, ailelerimiz olmasa günlük
ihtiyaçları talep etmenin ötesine geçemez durumda idi. Okullarda öğretilmesi
gereken dil bilgisi, gramer yada imla adına ne derseniz, yanından bile
geçilmedi. Kuşağımı şimdi görüyorum, iki, dört, beş noktanın cümlenin başında
devam anlamında olabileceği ancak cümlenin sonunda asla kullanılamayacağı gibi
bir bilgiye sahip değil. Cümlenin sonuna ya tek nokta yada üç nokta
koyabilirsin desen en hafif tabirle ukala oluyorsun. Dahi anlamında ki; de,
da,ki, soru kipindeki mi, mı, mu nasıl yazılmalı bilmiyor, suçu yok, zira öğretilmedi. Bu
neden sorun olsun derseniz? İmla hataları okumak zahmetine giren şahsın metni, yanlış anlama
ihtimalini artıran bir durum diyebilirim.
78 kuşağının başka bir yanlış algısı Türkçe'nin
okunduğu gibi yazılan yada yazıldığı gibi okunan bir dil olduğu sloganı. Türkçe üzerine bu
kadar söz neden ? Şundan; Bir ulusu ayrıştırarak parçalamak
istiyorsanız dille oynayın. Dili anlaşılmaz hale getirmek, sözcüğün her beyinde
anlamını farklılaştırmak işine afazi diyoruz. Aynı dili konuşup başka bir şey
anlamak budur işte.Öyle bir ortam oluşturun ki halk ozanlarını gençlik
anlamasın, eskiler ölsün yeniler yetişmesin.
Bizim zamanımızda üniversite dedikleri, orta öğretimden
hallice fiziki şartlara sahip çoğunlukla arkaik bilgilerin ezberletildiği, hiç
bir araştırma ve yayının olmadığı, bir çok fakülte ve yüksek okulun aylarca kapalı kalıp sınavlarda açıldığı kütüphaneden yoksun hatta ders
kitabından yoksun adı var olan kendi olmayan kurumlardı! Bunu geçelim...
Devrimciler, 68 kuşağının söylemleri
üzerinde yükselen, onların tersine, şiddet kullanmaktan ve hatta silah kullanmaktan
imtina etmeyecek ve yaşanacak güzel günleri devrim sonrasına ertelemiş bir
gençlikti. Taraftar bulmak kolaydı, sessiz, sade ve idea sız gençler akıl ve
duygularını ideolojinin determinizmine teslim etme cesaretini gösterdikleri
anda güce eklemlenip saygın genç sınıfına katılıyorlardı. Kaza en bir gün
nezarete gidip ertesi gün militan gelen arkadaşlarımı biliyorum. Mensuplarının
ne kadar Marx, Engels yada sosyoloji ve felsefe okuyarak yada Stalin'in kaç
kelle aldığı konusunda bir fikirleri olarak ideolojiye teslim olup olamadıkları meçhulümdür. Devrimi, bu denli içselleştirdikleri ne göre en azından henüz
Türkçe'ye çevrilmemiş, çevrilse dahi bulundurulması yasak olan '' Das Kapital
'' i üç beş sayfa okusalar iyi idi. Vardı da okumadılar mı ? Hayır, ülkede neredeyse
Cin Ali ve Ayşegül serisi dışında kitap yasaktı.
Ülkücüler ise Türk milliyetçiliği fikri
ile yola çıkmış muhafazakar olmak kaydı ile bağımsız, eşitlikçi bir ülkünün
peşinde şiddete sarıldılar. En büyük dehşetleri S.S.C.B tarafından işgal
edilerek asimile edilmekti. Onlar kimliklerini ve vatanlarını muhafaza
edebildikleri sürece var olacaklarını
düşündüler ancak batı dillerinde arzu ettikleri kavrama karşılık bulunamadı. Kaba, ırkçı, entelektüel birikimden yoksun ve faşist olarak isimlendirildiler.
Bu gün faşizmi tanımlayan kavramın, '' Nasyonel Sosyalizm'' olarak
adlandırılması da hoş bir ironidir.
78 kuşağının aktif gençlerinden bir grup,
aşk, eğitim, felsefe, aile ve sosyal bir insanın ihtiyacı olan her şeyi devrim
sonrasına ertelerken diğer grup, muhafaza edebildiği sürece bunları yaşayacağı
kanaatinde idi. Aralarında elle tutulur ve gözle görülür bir nefretten başka bir
ilişki göremedim. Üçüncü grup zaten beyinsiz ve aşağılık burjuvaydı.
İnanılmaz acılar çektiler, ruhsal olanlar
mı ağırdı fiziksel olanlar mı tartışma götürür ! Ölüm bile yumuşak bir hal
almıştı belleklerde...Bu üç noktanın arasına yüzlerce kitap sığdırabilirsiniz.Binlerce evlat acısı ve binlerce işkence!
Aynı silahla vurulduklarını yıllar sonra öğrendiler.Üzerinde durmadılar.
Bir sabah, bıçakla kesildi olaylar, bir
sağdan bir soldan gibi bir eşitleme ile kurbanlar kesildi ihtilal ile... Ve
fakat bu kuşak ve ebeveyni, pek emin değilim ama %98 gibi bir halk oyu ile
senaryo içindeki celladının her
buyruğuna evet dedi.
Çok kısa bir gözlem aktarmak istedim ama
uzun oldu, bundan sonrasını kısa keseyim, on yıl önce ülkede 78 kuşağı meclise
geldi, iktidar ve muhalefet oldu.Seçmen konumunda ki 78 kuşağı ne iktidara sıcak ne muhalefete mecburiyetten oy kullanıyor.Ülkenin ahval ve şeriatı böyle giderse ki öyle görünüyor; planlanan
toplum mühendisliği, ayrışma, ötekileşme, bölünme sanırım yine çoğunluklu bir
referandumla kabul görecek, biz 78 li ler yaza denk gelirse deniz kıyısında oluruz...
Kışa, Allah Kerim.
Pekiii yok mu idi söylenecek güzel bir söz 78
kuşağına ? Evet vardı ; Gençtiler, güzeldiler, temizdiler,ertelediler, yaşayamadılar ve hala kendilerini kandırmaya devam ediyorlar!
3 yorum:
Sert...
Biraz insafsız geldi.
Öte yandan da artık yargılanmaktan bıkan bir kuşağın, kendi göbeğini kesme cesareti gibi de geldi...
Yanılıyor muyum?
Aklınıza, yüreğinize sağlık Peride Hanım.
"Sert" derken özeleştirinin sertliği anlamında kullanmıştım.
Yüzeyi sert evet Afşar bey, ancak dikkat edilirse ciddi bir savunma aslında...Başlangıç için elimizdeki doneler bunlardı. Ülkenin demokratik yapısı ve devletin duruşu da zaten malumunuz!
Bizim kuşak, yazdığım noktada da kalmadı elbette sorunun kaynağını bilmeden de olsa savaştı. Yenik ve donanımsız başladığı hayatı her yıkımdan sonra kendisi için yeniden tasarladı. Bir çoğumuz bilgi eksiğini şu yada bu yolla tamamladı. Okudu,düşündü, yazdı.
Belki şimdi yapılması gereken kendimizi af edip gerçeklerin ayırdına varıp, yeni nesle deneyimleri ve değerleri aktarmak olmalı.
Sevgi ve saygı ile.
Yorum Gönder