Ona ne şüphe?! |
Birkaç gündür Aydınlık’ta Apo’nun hikmetlerini okuyorum. Aman Allah’ım nasıl
büyük bir akıl, nasıl büyük bir müçtehit!
“Müçtehit” dememin bir sebebi
var. O da çözümsüz sorunlara akla dayanan bir çıkarımcı rolüyle yıllarımızı harcamış olması…
Bu “yangörünüme” (profil) uyan
biri daha var ki bebek katili onun,
kendisini en iyi anlayan kişi olduğunu söylemişti: Fethullah Gülen!
Şimdi şüphesiz “dini
hassasiyetlere” sahip bazı dostlar, “Koskoca Allah dostuyla bir dinsizi nasıl yan yana koyuyorsun!” diye
kükreyeceklerdir.
Bu iki kişinin de bazı çok önemli
ortak özellikleri var.
İkisi de birer inanç önderi. “İdeolojiler din
değildir!” diyecek bazı solcu arkadaşlar da çıkacaklardır. Da kazın ayağı öyle
değil hemşerim… Neden öyle değil?
Çünkü ideolojinin özü kadar ona
karşı tutumuz da onu özünü ve daha önemlisi işlevini etkiliyor.
Kürtçülük kendisine sosyolojik,
tarihi ve hukuki bir temel bulamayıp da ancak Stalinist Marksizmle meşruiyet
kazanmaya çalışan bir kabileci kesin inanç.
Fethullahçı Nurculuk, Kürt etnik
geriliminden beslenen bir kesin inanç önderinin gölgesinde kalan, bir başka
kesin inanç önderinin öğretisi.
Her iki hareket de kitleleşme eğiliminde ve kitleleşmeye de çok
eğilimli.
Her iki hareket de kitleleşerek meşruiyet kazanmaya
çalışıyor.
Her ki hareketin de lideri ciddi
anlamda “özbüyükçü” (megaloman), kendilerine
hayran (narsist) ve benmerkezci.
Fethullah Gülen sürekli “asrın
getirdiği meselelere” cevap yetiştirmek derdinde. Bu açıdan bütün Müslümanların imanlarının yeni
ahlaksızlıklardan, yeni sorulardan korunması için uğraşıp duruyor kendince.
Abdullah Öcalan, “ezilmiş hakları”
medeniyetin ezici söylemine karşı silahlandırıp örgütleyerek yeni bir “demokratik/Marksist”
toplumlar koalisyonu yaratmak gibi bir misyon yükleniyor.
Bu ikisine “özbüyükçü” dememin
bir sebebi de kendilerine hayranlıklarının, insanlık problemlerini
çözebilecekleri duygusuna kadar varmış olması.
Her ikisi de bir hayran
halesinin merkezinde oturup kime ne yapması gerektiğini söyleyip duruyor.
Ama belki de asıl sorun şu:
Bu iki kartondan önder de büyük,
ulvi söylemlerinin arkasında alabildiğine
ahlaksızca faydacı.
Faydacılık ne bir suçtur ne de
kabahat. Aslında günlük eylemlerimizin bütün
temel güdüsü faydacılıktır.
Düşünülmesi gereken şey, faydacılığın, birbirimizin zararına yönelmemesine
dikkat etmektir ki bunu da ahlâkî öğretilerle denetleriz.
Fethullah Gülen “İslâm’a hizmet”
etmek diye Müslümanlarının iktidarını yani
şeriat düzenini kast ediyor. Bunun için de kendince ne gerekiyorsa onun yapılmasını
emrediyor. Öyle ki iş adamlarına hükümetler eliyle ihale verilmesini “Onların
gönlünü kazanmak” olarak görüyor.” Sistemin kılcal damarlarına sızılması”
gerektiğini söyleyerek devleti bir kadrolaşmayla ele geçirip düzeni değiştirmek
arzusunu gizlemiyor.
Bebek katili Apo “ezilmiş
halklara özgürlük” söylemiyle Kürt Marksist ve etnik diktatörlüğünü kurmaya çalışıyor.
İkisi de hiçbir normatif ahlâkî
sınır tanımıyor.
Her ikisi de dini ve ideolojiyi bağlamlarından çıkarıp
tamamen kendi cehaletleri ve psikopatolojileriyle yorumluyorlar. Meselâ Apo her seferinde her şeyin kendisinden kaynaklandığını
söylerken yandaşlarından hiçbiri “ Hangi önder bu kadar teferruatlı, kapsayıcı
ve insanüstü bir akla sahip olabilir?” diye sorgulamaya yanaşmıyor,
yanaşamıyor.
Keza “hocaefendinin” şakirtleri
de “Siyasetbilim, hukuk, iktisat, sosyoloji hakkında ne okuduğunu hiç
bilmediğimiz hocaefendi nasıl oluyor da bütün bir toplumsal düzeni
değiştirmekte kendisini bu kadar yetki görüyor?” diye sormuyor.
Her ikisi de kenar mahallenin yaratıcılıktan uzak,
kimliksiz, hırçın psikolojisiyle kitleleri yönlendiriyor. “Eşrefpaşalı kahraman”
tipi Fethullah Gülen’e bir tür kenar mahalle kahramanı efsanesi giydirmekten
başka bir şey değildir.
Keza bebek katili de göç alan Güneydoğu illerinin
kimlik bunalımı yaşayan kesimlerinden besleniyor.
Geleneğin, tarihin uzağında,
toplumun kenarında kalan bu sahte peygamberler, bize hayatı ve dünyayı yeniden
öğretmeye kalkıyorlar. Kendi özbüyüklük
komplekslerini kitlelerine yansıtarak ayakta kalıyorlar. Kenarın sahte
peygamberleri, kendilerinde bir değer bulamamış zavallıları sömürüp duruyor.
(Entelektüel bir duruş, derin bir konfor hissi ve ölmeyecek bir duyarlılık için.. Teşekkürler Bilbo Baggins Amca)
(Entelektüel bir duruş, derin bir konfor hissi ve ölmeyecek bir duyarlılık için.. Teşekkürler Bilbo Baggins Amca)
2 yorum:
Afşar Bey her zaman ki gibi nefis bir gözlem ve teşhis ve fakat kitleye bir şey demiyor.Bu sizin günahınız değil! Diyemiyor,sizin söyledikleriniz kendi irtifanıza yakın bir grup insanın okuyup anlayacağı bir hüküm .Eğer buysa maksat yerine ulaşmaktadır. Değil ise bu kitle için on yıldır'' Beraber yürüdük biz bu yollarda'' gibi bir cümle edebi şahaser sayılacak ve ilkemiz olmaya devam edecektir. :))
Peride Hanım ,
Yorumunuzu okuyunca çok güldüm.
Siz de haklısınız.
Ne yapalım artık. Her arzın kendi müşterisi vardır.
Lütfen blogu boş bırakmayın.
Saygılar.
Yorum Gönder