Bu sabah “Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı” bitirdim. Okurken moralimi çok bozdu. Çabuk tesir altında kalan biriyim.
Amerikan edebiyatı hakkında yüksek genellemeler yapmak istemem, artık istemem. Çünkü özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra galiba cidden “cozutuyor”. Amma… “Çavdar Tarlasında Çocuklar” bana gene de o genel ümitli, iyimser Amerikan havasının bir ürünü gibi geldi. Kötü bitse cidden yaralardı beni. Phoebe sağ olsun… İnsanın iyiliği anlaması güzel. Ölümüne nihilist ve kinik adamlara artık daha fazla gıcık oluyorum.
Ama mesele o da değil aslında… Belki de bütün mesele budur, tam emin değilim. Gene de iyi biten şeyleri seviyorum, ben…
Az önce kitap kolilerimden birini boşalttım. İşin iyi tarafı şu: “Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı” klâsikler kolisine koymuştum ve canım çok klâsik okumak istiyordu. “Decameron” ile “Canterbury Hikâyeleri’ni” yan yana koydum, herhalde uygundur? Bunun yanında…
Bu sabah cesur olmayı seçiyorum. İyi olmayı , iyi okumayı ve bir şeyleri bitirebilmeyi seçiyorum. Yanıma gene bir klâsik almalıyım belki? Klâsikler kesinlikle yetişkinlikte hatta mümkünse otuzların sonlarında falan okunmalı. Bu sabah yazmayı da seçtim ve yazarak başladım. Buna memnunum. Yazar yazmaksızın ölen adamdır çünkü…
Bu sabah kütüphanemi yerleştirmeye başladığıma seviniyorum.
Bu sabah iyi ve güçlü olmayı seçiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder