Belki ne kadar çok söylenirse o kadar iyidir. Madem ki kırk defa tekrarı bir adamı deli etmeye yeter, belki bizim de işlerimizin düzelmesi için bu gereklidir?
Kafamı meşgul eden soru şuydu: “İnanmadan söylemek, neye yarar?”
Mesele şuydu ki bu gün bizi kalıcı bir kötümserliğe iten şeylerin tamamı da aslında başlangıçta, inanmadan tekrar ettiğimiz kötümserliklerdi.
Belki bu yüzden bütün inançlarda, bazı şeylerin sürekli zikredilmesi tavsiye ediliyor?
Kötümserlik kültürel bir davranış mı? Herhalde öyle… Onu çevremizden öğreniyor ve bir hayat tarzı haline getiriyoruz belki de? Hayata karşı güvensizlik gelenekselleşiyor bir müddet sonra. Güvensizlik kararsızlığa, kararsızlık zaman kaybına, zaman kaybı geri kalmaya yol açıyor…
Belki Türkiye’nin geri kalmışlığının kökenini burada aramak lâzım?
Belki her gün ama her gün ümitsizliğin ve karamsarlığın doğal olmadığını, “haklı” olmadığını kendimize bir şekilde hatırlatmalıyız?
O halde neden şimdi olmasın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder