30 Mayıs 2011 Pazartesi

Marksist Vatansızlığın Temsilcisi Soner Yalçın Kafası Çözüm Olabilir mi?



Yer yer cidden millî hassasiyetler taşıdığı intibaına kapıldığımız, ilkeli bir yazardı, Soner Yalçın.  Kendisi dışındaki herkesi “her taşın altında komünist aramakla” suçlayıp ondan sonra da her taşın altında  mutlaka bir “Türk İslam sentezi” komplosu arayan nispeten pişmiş bir marksistti. Nispeten pişmiş olması yazdıklarını okumamı sağlıyordu ta ki 30/05/2011 tarihli Oda TV yazısını görene kadar.

Bu yazıda “özerklik” kelimesinin çeştli açılardan taşıdığı veya taşıyabileceği anlamlara  bildiğimiz tarihsici  Marksist bakışla bakmış, sonra  şu cümleleri sarf etmiş: “Demem o ki…
Diyalog için empati şart. Türk Kürt’ü, Kürt Türk’ü anlamaya çalışacak; barışın ilk adımı “ötekileştirmeden” atılabilir.”

Mide bulandıracak kadar ham uzlaşmacı, yaranmacı cümleler. Kaldı ki bu cümleler zaten Türk milletleşmesini inkâr eden enternasyonalist, vatansız Marksistler, liberaller ve siyasal dincilerin tipik mantığını sırtlanmış. Soner Bey’in bu cümlelerine göre  Türk Milleti’nin olduğu  Türkiye’de ona denk ve “ulus” kimliği taşıyan “Kürt” adlı bir başka toplum var ve biz o toplumla diyalog kurmak zorundayız! Soner Yalçın’ın kafasında bizim anladığımız  anlamda bir “Millet” kavramının olmadığını zaten peşinen söyleyebilirdik, çünkü o bir Marksist. Dolayısıyla bizim kutsadığımız, ve üzerine devletimizi inşa ettiğimiz değerlerin hiç birinin onun için bir anlamı yok! Onun anlam dağarcığında “vatan” diye bir kelime de  yok! O, nüfusu üç yüz milyonu bulan ve içinde sayısız ırksal bağlantıyı,  kültürel çeşitliliği barındırarak bütün bunları tek bir ad altında birleştiren Türk gerçekliğinin ne olduğunu anlayabilecek dağarcığa da sahip değil!

Dolasıyla “diyalog için” derken sanki birbirine denk ve uzlaşmaz farklılıkların konuşmasından bahsettiğini sanıyor. “Üstün Marksist tahlil yeteneğiyle” de üst perdeden bunu herkese dayatabiliyor.

İkincisi “Türk Kürt’ü, Kürt Türk’ü anlamaya çalışacak”... Kürt olmanın Türk olmaktan apayrı, anlaşılmaz ve uzlaşmaz bir bilince karşılık geldiğini söylüyor. Ve bütün Kürt’lerin Türk’lerden  ayrı ve homojen bir bilince sahip olduğunu söylüyor. Peki “Kürt olmanın bilinci”  ne anlama geliyor o halde? Sözde hümanizmi ve değer yoksunluğu ile bilmediği şeyler konusunda cesur yorumuyla devam ediyor: “barışın ilk adımı “ötekileştirmeden” atılabilir.”  

Pardon? “Barış” derken? Barıştan kasıt, iki tarafın da ( ki bu iki taraf söylemiyle Soner Yalçın bütün Kürtleri PKKlılaştırıyor,düşmanlaştırıyor…) uzlaştığı bir şiddetsizlik ortamı ise öncelikle uzlaşma sağlamanın iki yolu olduğunu  bilmeliyiz. Ya iki taraf da değerlerinden bazılarını feda etmek hususunda denk düştüklerini kabul ederler… Ya da değerlerinden kesinlikle taviz vermemek için tam bir  savaşa girer ve tartışmayı  kesin şekilde bitirirler. Kürtçülük’ün seçtiği yol ikincisidir. Kaldı ki  bu yolu seçmese dahi, bizim değerlerimizden taviz  vermemizi isteyen herkes, fiilen bize karşı savaş açmış demektir. Dolayısıyla şu saatten sonra “barışın” yolu önce kendimize denk ve meşru bir  düşman yaratıp sonra onunla pazarlık etmekten geçmiyor. Soner Bey, milletleşmenin gereğinin,  farklılıkların “hukuk biriliği” altında, “tek bir markaya/kimliğe/ada”  bağlılığı olduğunu bilemiyor. Bilmesi de mümkün değil, çünkü kendi kafasında o bir Türk değil. Ona göre zaten “Türk” kelimesi anlamsız. Anasının, babasının temsil ettiği değerler, gelenekler ve tarih diye bir şey yok onun için.. Onun için insan, bütün değerlerinden, tarihinden, geleneğinden sıyrılmış, soyutlanmış salt bir hayvansal protein yığını.

Kaldı ki etnik ırkçı  terörün duygusal kaynağının, etnik kompleks ve  Türk düşmanlığı olduğunu, yani “ötekileştirmenin” asıl öznesinin etnik  ırkçılar olduğunu dahi anlayamayacak kadar  değer yoksunu. O bu değer yoksunluğunu “objektiflik” ve tarafsızlık sanıyor.  Ötekileştirmenin var olması halinde Türk toplumunun sosyal kaynaşmayı bu dereceye getirip getirmeyeceği, ortak ailelerin kurulmasına bu kadar rahat bakıp bakmayacağı gibi  gerçekleri görmezden gelerek  Türk Milleti'ni ötekileştirmeyle itham etmek için insanın  ciddi şekilde akıldan, izandan ve  adalet duygusundan yoksun olması gerekir. “Ötekileştirme” Türk’ün sorunu değildir. Ötekileştirme, Türk adının soyutluğunu ve aşkınlığını hazmedemeyen  etnik ırkçılaırn komplekslerinin ortaya çıkış biçimidir.

Dolayısıyla  etnik ırkçı terörle uzlaşamamak için herhangi bir sebep göremiyor.  Bizim taşıdığımız değerleri “burjuva” , feodal vs diye küçümsediği için ortak aileler kurduğumuz ve “Türk” ortak  adının altında görerek kendileriyle bütünleştiğimiz Kürtleri, PKK gibi alçak, namussuz ve değersiz bir katiller sürüsünün toplumsal tabanı olarak kabul etmekte beis görmüyor.

Görünen o ki Soner  Bey,  Türk düşmanlığının ortak cephesiyle uzlaşmanın yolunu bulmuş. Kendisi her ne kadar yazısının başlığında, “PENSİLVANYA KAFASIYLA ÇÖZÜM OLMASI ZOR diyorsa da yaptığı  tam anlamıyla Pensilvanya kafasının  vatansızlık, milliyetsizlik ve değersizlik değirmenine su taşımak. CHP’nin  PKKlılaşma eğilimi ile solun,  kendi tabiatına dönüşü, anlaşılan  solun diğer bütün kesimlerinin  alınlarındaki vatansızlık lekesini iyice ortaya çıkardı. Sol bir kere daha milletin düşmanlarına yanaşmakta…

 Soner  Yalçın’ın mevcut ve telâffuz edilmemiş bir iç savaşı zımnen ifade ettiği yazısı ve bakış açısı gösteriyor ki Türk Milleti’nin varoluş mücadelesinde sola güvenilemez.  Türk milliyetçileri solun ihanet ve vatansızlık potansiyelini göz önünde bulundurmalı ve sırtlarını asla sol kampa  dönmemelidir. Soner Yalçın kafasıyla getirilecek tek barış, ülkemizin bir kısmının  Kerkük yağmacısı Peşmergelere peşkeş çekilmesiyle olabilir. O zaman Soner Bey belki İstanbul’da oturduğu yerden Türkiye’nin bir kısmının kaderi hakkında  rahatça ahkâm kesmeye devam edebileceğini sanıyor ama, maazallah ülkemiz onun kafasıyla bölünecek olursa sanmasın ki etnik ırkçılar onu sosyetik Marksist mekânlarında rahat bırakacaklardır. Kendi milletine ihanet eden, onu yok sayan hiç kimse, düşman gözünde muteber sayılmaz. Türk solunun Sovyet ve Çin  uşaklığının temel yanılgısı bunu anlayamamasıydı. Kullanıldılar ve atıldılar. Şimdi de etnik ırkçılığa alet oluyorlar ama etnik ırkçılık onları yıkamayacak,  temizlemeyecek. Üzerlerindeki ihanet kiri ve pasıyla fırlatıp atacak.

Hiç yorum yok: