29 Temmuz 2019 Pazartesi

Gözlerimi Kaparım Düşmanımı Öperim




barış, pkk, chp ile ilgili görsel sonucuEn çok ne garibime gidiyor, biliyor musunuz?

Kuvay-ı Milliyecilikten bahseden ulusalcı sol seçmenin “düşman” sözcüğüne  antipati duyması.

CHP seçmeni “düşman” sözcüğünü adeta duymamak için elinde ne varsa kulağına tıkıyor.

Kuvayı Milliye’nin kime karşı savaştığını bilmezden geliyorlar. İstanbul’u işgal ettiğimizi düşünen Yunanlı’larla barış hayalleri kurup  Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için Türk çocuklarını  bir küvetin içinde paramparça eden  alçakların “düşmanımız” olduğunu  görmezden geliyorlar.

Ya da  otuz beş yıldır ülkenin bir bölümüne açıkça Kürdistan diyen alçakların, aslında haklı olduklarını, bizim buraya sonradan geldiğimizi sessizce kabul ettikten sonra PKKlı   hainlerle empatik diyaloglar kurulabileceğini söyleyebiliyorlar.

O zaman azıcık düşünelim mi? Acaba “düşman” denen kavram “aşırı sağcıların” “faşistlerin” falan uydurduğu bir  nefret söylemi mi yoksa  tam da gerçek bir olguyu mu ifade ediyor?

Ulusalcı solun Kürtçülükle flört eden ana akımı, egemen  kitlesi, 12 Eylül kinlerini alabildiğine  derin sürdürerek milliyetçileri düşman kabul etmekte beis  görmüyor. Oysa  aynı  kesim, belki tekrara düşeceğiz ama ülkemizin bir bölümüne Kürdistan diyen vatan hainlerini “ideolojik kardeşleri” olarak kabul edip bağrına basabiliyor.

Bu kesim  sözgelimi ülkücüleri alabildiğine nefret edilmesi gereken faşist-ırkçı  vahşiler olarak görürken  bebek katleden, asker,  polis, öğretmen şehit eden insanların aslında dostumuz  olduğunu , onlarla  beraber siyaseti “çok güzel salladıklarını”, bu kati,l sürüsünün  tellâllarının mecliste olmasından “büyük mutluluk duyduklarını”  söyleyebiliyorlar.

O halde bir ulusun dostu kimdir, düşmanı kimdir, belki de önce buna bakmalıyız.

Bir ulusun, egemenlik hakkına içten bir saygı gösteren herkes o ulusun dostudur.

 Bir ulusun egemenlik hakkını tartışmaya açık bir şey olarak gören herkes de o ulusun düşmanıdır. 

Düşman tanımı size sevimsiz ve saçma geliyorsa, ulusların sınırlarını askerleriyle ve silahlarıyla koruduklarını size hatırlatmak isterim. Yani aslında “uluslar arası” ilişkilerde “dostluk” falan yoktur. (Türk  cumhuriyetleriyle aynı ulusun parçaları olduğumuzu umarım hatırlatmama gerek yoktur.)

John Locke’un “Uluslar arası ilişkilerde doğa durumu egemendir.”  Saptaması bu açıdan gerçeğin tam bir ifadesidir.

Bu yüzdendir ulusalcı sol kampın ana  akım seçmen kitlesinin,  uluslar arası ilişkilerin diplomatik yönünün, aslında  sürekli bir karşılıklı zaaf arayışı ve taviz koparma mücadelesi olduğunu  görmeyerek böylesi bir inkârı, barış taraftarlığı sanması, hastalıklı bir durum.

Kapımızda bekleyen düşmanın aslında düşman olmadığını  söylediğimizde gerçek değişmiyor.

İçimizde beslediğimiz, milli güvenlik belgelerine erişebilen, Türk egemenliğinin kalbinde Kürdistan naraları atan, egemenliğimizi işgal olarak niteleyen insanların “dost” sayılabileceğini düşünmek herhalde en hafif deyimle nevroz benzeri bir durumdur.

Türk egemenliğini tanımayan, Türk dilinin, Türk hukukunun, Türk kültürünün tekliğinden nefte eden, Türkiye’nin bir bölümüne Kürdistan diyen insanların çokluğundan korkup onlara yaranmağa çalışarak, barışın sağlanabileceğini düşünen insanlara İzmir’i işgal eden Yunan efzunlarının düşman olduğunu anlatmak herhalde mümkün değil.

Türkiye, Türk düşmanlarını seven muktedirleriyle ve sözde muhalifleriyle aslında fiili bir düşman işgalini yaşıyor. Yani hiç kimse iktidara muhalif olmanın “vatanseverlik” olduğunu falan düşünmesin. Çünkü ülkenin yüzde yetmiş beşi aslında Türk düşmanlarına bir şekilde yaranmak isteyenlerin elinde oradan oraya savruluyor.

Düşman kapımızda ve içimizde kanımızla beslenip semirirken biz de “ Acaba Türk  var mı? Türküz dersek Kürt’lerle Araplar gücenir mi?” endişesiyle tam bir hümanizm kabızlığı yaşıyoruz.



Hiç yorum yok: