14 Şubat 2018 Çarşamba

Yanılmak Ve Aldatılmak Üzerine



İnsan her zaman bilgili ve bilge değildir. Belki de insan ömrü boyunca bilgili ve bilge değildir.

Şeylerin  tam bir bilgisine ulaşmak mümkün olmadığına göre insan, daima elindeki bilgi kandilinin kudreti kadar  aydınlanan bir yolda yürümek mecburiyetindedir.

Burada insanın, elindeki bilgi kandiliyle hangi yolu tercih ettiği sorusu akla gelir. Çünkü insan hayatının her günü    yol ayrımlarına varacaktır. Yol ayrımlarındaki tercih anları heyecan vericidir ve insan genellikle  heyecan  ve ondan sonra gelen zevkin sürekli olmasını ister.

Bir müddet sonra iş sürekli olarak heyecanın ve zevkin tercih edilmesine varır. Ve böylece insan yol ayrımlarındaki tercihlerin sonuçlarını düşünmekten vazgeçip tercih yapabilmenin zevkine bağımlı hale gelir. “Tüketim çılgınlığı” denen şeyin  davranışsal temeli budur. Yeni cep telefonunuzu aldığınız ilk gün duyduğunuz heyecan, ikinci gün söner. Ya da yeni kıyafetinizin çevrenizde yarattığı hayranlık bir müddet sonra söner.

Bu noktada “beğenilmek arzusuna” değinmek, yolların birbirileriyle ilişkili, çatallanmış hallerini sezmek ya da görmek açısından önemlidir.

Yanılmak veya aldatılmak, “Beklentilerin boşa çıkması veya boşa çıkarılması” anlamına gelir.

Yanılmak  doğru beklenen tercihle yanlış yere varmaktır.

Aldatılmak ise doğru hedefe varılacağı vaadinin boşa çıkmasıdır.  Peki ama neden “doğru” hedef? İnsan daima doğruya mı yönelir? İş burada dönüp dolaşıp “ Kimin doğrusu?” sorusuna gelir.

Yanılmak bir insanın “doğru bildiğinin” yanlış olduğunu anlamasıdır. Yanlış yola girdiğini anlamayan  kişi  yanılmış sayılmaz. Yanılmak, insanın doğruya ve yalnızca doğruya yönelmek istediğini ifade eder. Yanıldığını söyleyen kişi  seçtiği yolun yanlışlığını idrak  eden kişidir. Yanılmak, kişinin yol ile ilgili bilgisinin, izleniminin ve kararının  doğru olup olmamasıyla ilgilidir.

Aldatılmak ise bir yoldaşlığı gerektirir. Çünkü burada kişi, ona “ Aynı doğru yolda  onunla birlikte yürüyeceğini söyleyen bir insan” tarafından yanıltılır.
Burada aldatılmanın iki türü olduğunu, derhal görürüz.

Bunlardan birincisi, gerçekten doğru bir yolda  beraber yürüdüğümüz yoldaşımızın,  yanlış bir yola girerek bizi terk etmesi ve beraberlik vaadini boşa çıkarmasıdır. Aldatılmanın bu türlüsü, iyi ve doğru bir insanın güvenini boşa çıkarmakla ilgilidir.  Doğru bir yolda yürümek azmindeki insan, iyi bir insandır.

Amma ve lâkin aldatılmanın günümüzdeki yaygın  anlamı bambaşkadır.  Aldatılmanın  günümüzdeki yaygın kullanımı, “dolandırılmaktır”. Günümüzdeki yaygın anlam daha ziyade politika gücüyle oluşturulmuştur ve bu anlam kelimenin tam anlamıyla dolandırılmaktır.

Şunu en başta belirtmekte fayda vardır ki dolandırıcılar  bazen korku, iyi niyet gibi duygularımızı sömürerek bizi yanıltabilir ama sorun bizim yanlışa düşerken dahi aslında iyilikten ve doğruluktan ayrılmamak için gayret sarf ettiğimize içtenlikle inanmamızdır. Bilgimizin sınırlılığı yüzünden kötülüğü  ayırt edemememiz, sonuçta aldatılmış bile olsak aslında  bir yanılgıdır.  Çünkü iyiliğe dair tercihimiz sonuna kadar bizim irademize bağlı kalmıştır.

Peki ama “dolandırılmak” anlamındaki aldatılmanın “yanılmaktan” farkı nedir?

Yanılmak, “ doğruya yönelmek üzere kararlı” davranan ve seçtiği yolun, insanlara en az zarara vereceği yönünde samimi bir inanca sahip olan insanın, doğruya yönelme gayretidir.

Oysa “dolandırılmak” anlamındaki aldatılmak, yanlış olduğu açıkça görülen ve bilinen bir yolda birlikte yürüyen yoldaşlardan birinin diğerini yanıltmasıdır.

Dolandırılmak anlamındaki aldatılmak olayında  yoldaşların her ikisi de “ bir başkasına zarar vermek”  veya  “başkalarının zararı pahasına bir yarar elde etmek” amacıyla ortaklaşa hareket ederler. Dolandırıcılar genellikle “kolay görünen yol” vaadiyle yoldaşlarını aldatır. “Kolay görünen yol” da genellikle en az zararı verecek şekilden uzak, dümdüz ve kırıcı biçimde uzanan yoldur.

Yanlış yoldan gitmeği aklından geçiren insan, dolandırıcının hedefidir. Bu yüzden dolandırıcılar  “Dürüst bir insanı dolandıramazsın!” derler. Dolandırıcıların en çok güven duydukları şey, yoldaşlarının, bilerek yanlış yolda gittiklerini itiraf edemeyecek olmalarıdır.

Ve fakat bir başka daha önemli ayrım vardır ki o da yanılanlar,  verdikleri zarardan dolayı kendilerini suçlarlarken “aldatılanlar”, bundan dolayı yoldaşlarını suçlarlar.

Bu yüzden dolandırılmak anlamında aldatılanlar, kötüler tarafından aldatıldıklarını, kurban ve mağdur olduklarını sürekli söyler ve bunlardan şikâyet ederlerken kötü insanlarla ne işleri olduğunu asla açıklayamazlar.

Aldatılanlar yoldaşlarının kötülüğünden habersiz olabilirler. Ve fakat genellikle gittikleri yolun bir başkasına zarar vereceğinin farkındadırlar.

 Söz gelimi ulusal, lâik Türk devletini yıkmak  “menziline” beraber giden insanların, eylemleri, yolları , hedefleri zaten gayrı meşru iken bu yolda  beraber yürüyen insanların birbirlerine karşı tutumlarında, bir meşruiyet ve hak zemininden bahsedilemez.

Yanıldığını söyleyen insan, yanlıştan doğruya yönelen insandır. Yanılmak  doğruya yönelmek iradesiyle  yanlış seçim yapmaktır.

Dolandırılmak anlamında aldatıldığını söyleyen insan ise  aldatılmasa yanlış yolda yürümeğe devam edeceğini söyleyen insandır.

Bu yüzdendir ki yanılan insanlara güvenebiliriz ama dolandırıldığını/aldatıldığını söyleyen insanlara, yollarını ve yöntemlerini tam olarak öğrenmedikçe güvenmemekte fayda vardır.







Hiç yorum yok: