17 Şubat 2018 Cumartesi

Ne Yapmalı?



Sık sık sorulan ve öğrenilmiş çaresizliğimizin mazereti olan “ Ne yapmalı?” sorusuna bir cevap vermeyi deneyeceğim.

Ülkenin kötü gidişiyle ilgili bildiğimiz  tel şey, kötülere karşı örgütlenmek, yığışmak ve onlarla bu şekilde oluşturulmuş bir kalabalıkla mücadele etmek.

Burada sorun şu ki maalesef Türk toplumunda en solcu, ilerici, devrimci vs kalabalıklar bile ancak ve yalnız kabile mantığıyla bir araya gelebildikleri için öncelikle daha yolun en başında  ayrışma başlıyor.  Bunun yanı sıra bu kabileleşme  ile etnikçi Kürt ırkçılığının ve siyasal İslâmcılığın toplumsal ilkelliği kabul edilmiş, onaylanmış oluyor.

Hal böyle olunca kabileleşmede çok daha becerikli ve katı olan Kürtçülük ve İslâmcılık,  muarızlarına daima üstün geliyor. Ve zaten gelinen noktada ülke  muktedir İslâmcı’larla  onlara karşı “eş iktidar” ve fiilen ülkenin ortağı durumunda görünen Kürtçülük  arasında fiilen paylaşılmış durumda. Kürtçü terörüne karşı mücadele edildiği söylense de Kürt ırkçılığının isim değiştirmesi ihanetine  hâlâ müdahale edilmiş değil. Sözde yok edilen Kürt terör örgütünün köylerimize , belediyelerimize  hatta kara yollarımıza koyduğu Kürtçe isimler birer işgal nişanesi gibi hâlâ yerli yerinde duruyor.

O halde kabileleşmeye, kitleleşmeye, sürüleşmeye karşı daha farklı, daha insanca, daha etkili bir yol bulmalıyız.

Kitleleşmek, sürüleşmek insanı sorumluluktan kurtardığı için kabileler halinde  mücadele etmek bize daha tatlı geliyor.

Hal böyle olunca  yapılması gerekenler hep kabile liderlerinden veya kabile büyüklerinden bekleniyor. Bizde nihai kabileler, partiler ve sorumlular  da onların liderleri.

Peki o halde ne yapmalıyız?

Eczacılıkta yarı katıları/ kremleri  temizlemek için talaş kullanırız. Talaş, küçük tahta kırıntılarından ibarettir. Aynı miktarda talaştan elde edebileceğiniz tek parça tahta ile yapamayacağımız bu işi küçük parçalardan oluşmuş talaşla yapabilirsiniz.
Kaba  fizyokratlık taslamak istemem ama  kabileciliğe karşı Türklüğ’ün  medeni gücü bireyselliğinden gelmelidir.

Bu nasıl olmalıdır?

Öncelikle Türk milliyetçilerinin, vatanseverlerin partileşme/ kabileleşme  saplantısından ve mücadeleyi liderlere yüklemek  tembelliğinden kurtulmaları gerekiyor.

Öncelikle şu artık anlaşılmalıdır: Kabileler, kitleler, ideoloji, felsefe, sanat,  edebiyat üretemez.  Bunları üretemeyen yığınların, kabilelerin bütün hayatımıza, bilinçten, sorumluluktan, kısaca insanlıktan uzak bir şekilde ve en basit şartlanmalarla   teker teker verdikleri oylarla  hükmetmesi son derece tehlikelidir.

 İşte bu yüzden, Türk milliyetçileri ve vatanseverler,  sanalağ ortamında  teker teker  bireysel sayfalar veya bloglar oluşturmaya çalışmalı. Bu mecralarda  yalnızca siyasete değil, edebiyata, sanata ve felsefeye dair de  fikirler paylaşılmalı.

Burada toplumun bilgilendirilmesi ve uyandırılmasının yanı sıra  kişisel blog ya da sayfa yazarının yazı ve düşünce yapılandırması alışkanlığını geliştirmesi,  sağlanacak asıl fayda olacaktır.

 Yaratıcılığın, üretkenliğin yaygınlaştırılması sağlanamazsa  toplum liderlerin ve kanaat önderi denen kabile   güdücülerin  zihnî vesayeti altında  kalacaktır. Bunu engelleyebilmenin etkili yollarından biri düşünsel  faaliyetlerde “yüzey alanını” büyütmek olacaktır.  Binlerin fikirlerine tak başına hükmeden bir  parti liderindense binlerin her birinin birbiriyle etkileşiminin sağlandığı bir  yaratım ortamında , doğruya, uygarlığa çok daha çabuk  ulaşılacaktır.





4 yorum:

selcen dedi ki...

"Ben bilmem efendim bilir" mantığı daha kolaylıktır..Neden yoralım güzel kafacıklarımızı değil mi?Sürü deyince de kızıyorlar.Sürünün sürü olduğunu anlamasını istemeyen ÇOBAN en başta çemkiriyor.

Unknown dedi ki...

O kadar umutsuzum ki, böyle olmaktan dolayı kendime kızıyorum. Tüm "atlaslar" çekilsin ve bu çukurda kalanlar debelensin. Hiç bir yapmayalım üstadım...

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım, uzun zamandır yoktunuz. Pek sevindik, hoşgeldiniz.

Çabamız insanları insan gibi davranmağa çağırmak değil mi zaten? Kötülük kendi çapında iğneyle kuyu kazarken, uyumaz ve üşenmezken bizim ümitsizliğe düşüp durmamız kabul edilemez.

her zaman bekliyoruz, saygılar...

Afşar Çelik dedi ki...

Biz ezilelim de çocukların ne günahı var mirim? Çabamız onların geleceği için değil mi? Atatürk ne diyor? "Tek başıma bile kalsam göğsüme fişekleri sarar bir tepede vatanı savunurum..." gibi bir şey söylemiyor muydu? O halde insanın eli ayağı tutarken ümitsizlik bize yakışmaz.

Her zaman bekliyoruz.

Saygılar.