19 Ocak 2016 Salı

İzzet Karatay Üstada İkinci Mektup


(Bu mektup değerli düşünür İzzet Karatay’ın 19/01/2016 tarihli facebook durum güncellemesine bir cevap olarak kaleme alınmıştır.)

Değerli Üstadım İzzet Karatay,

Anlaşıldı, gene çekiyoruz kılıçları   "Kaynak tahsisi", üretim fazlası, hukuki sınırlama... Bu
terimleri iyi düşündüğümüze emin misin üstadım? Her şeyden evvel üretim fazlası
diye bir şey yok. İki sebepten.:

1-     Toplumun tespit edilebilir/ölçülebilir ve durdurulabilir bir ihtiyaç skalası yok ve olamaz.
2-     Üretimin mal sayısı açısında bir normu ve kâr anlamında bir “değer sınırı” yoktur ve olamaz.
Kaynak tahsisinden bahsederken tüketicinin  talebine girmişsin, parayı nereye harcadığından bahsetmişsin.

Öncelikle bireylerin parayı nereye  harcadıklarıyla ilgili –normalde- “emredici” bir  hukuk yoktur. İnsanın uyuşturucu veya fuhuşa verdiği parayı illegal yapan şey  aklı sınırlı bir yasama organının keyfi  emirleri değildir. Bunları illegal yapan şey, yaygınlaşmaları halinde  toplumu yok edeceklerine dair  açık bilgidir.

Dolayısıyla insanların paralarını Hülya Avşar’a mı kitaplara harcadıkları yalnızca onları ilgilendirir ve ilgilendirmelidir de…

Dolayısıyla piyasa “emredici” bir hukukla  falan yürümez.

“Kaynak” teriminin, “Kendisinden sermaye mallarının elde edildiği ilk mallar” olmak dışında bir tanımı olamaz ve olmamalıdır da. Eğer devletin keyfi şekilde bizden tahsil ettiği her paraya “kaynak” diyecek olursak  her şey birbirine karışır. Devletin bizden zorla ve mantığı tartışılır bir biçimde topladığı vergileri “kaynak” olarak görüp de keyfe keder her harcamasına da “kaynak tahsisi” dersek bunun belki retorik olarak bir değeri olabilir ama iktisadi anlamda hiçbir anlamı olmayacaktır.

Senin “kaynak tahsisi” mantığına göre devlet,  bizden tahsil ettiği paraları, bizim ne şekilde yaşayacağımızı belirlemek için harcamaktadır.

Devletin  gelirlerimizi ( Yan müşterilerimizin bize vermeye razı oldukları fiyatı) bizimle paylaşmasının açık ve makul sebepleri olmalıdır. Bireyler paralarını harcamak hususunda  ancak suçların sınırında yasaklarla karşı karşıyayken devlet dahil herkes,  ekonominin sınırlarıyla kesin şekilde sınırlıdır. Sorun, ekonominin sınırlarının devlet gücünü kötüye kullanan hükümetlerce belirsizleştirilmesidir.

Ekonominin sınırları ancak kaynakların sınırlarıdır ki yaygın cehaletle ancak fiyatların yol göstericiliğinde, herkesin sınırlı bildirimleriyle  onun farkına varılabilir.

Ortada iki elma dururken iki elmadan daha  fazla  herhangi bir fayda temin edilemeyeceği açık bilgisi ekonominin sınırıdır.

Demek ki ekonomi hukuk emirleriyle işleyen bir para otomatı değildir. Ekonomi, doğal sınırlara dair insan basiretinin ve sınırlı bilgisinin ışığında, insan iradesiyle yürütülen bir  eylemdir. Yani hayattır.


Saygılarımla…

Hiç yorum yok: