(Bu mektup değerli
düşünür İzzet Karatay’ın 19/01/2016 tarihli facebook durum güncellemesine bir
cevap olarak kaleme alınmıştır.)
Değerli Üstadım İzzet
Karatay,
Anlaşıldı, gene
çekiyoruz kılıçları "Kaynak tahsisi", üretim fazlası, hukuki sınırlama... Bu
terimleri iyi düşündüğümüze emin misin üstadım? Her şeyden evvel üretim fazlası
diye bir şey yok. İki sebepten.:
1-
Toplumun
tespit edilebilir/ölçülebilir ve durdurulabilir bir ihtiyaç
skalası yok ve olamaz.
2-
Üretimin
mal sayısı açısında bir normu ve kâr anlamında bir “değer sınırı” yoktur ve
olamaz.
Kaynak tahsisinden bahsederken tüketicinin talebine girmişsin, parayı nereye
harcadığından bahsetmişsin.
Öncelikle bireylerin parayı nereye harcadıklarıyla ilgili –normalde- “emredici”
bir hukuk yoktur. İnsanın uyuşturucu
veya fuhuşa verdiği parayı illegal yapan şey
aklı sınırlı bir yasama organının keyfi
emirleri değildir. Bunları illegal yapan şey, yaygınlaşmaları
halinde toplumu yok edeceklerine
dair açık bilgidir.
Dolayısıyla insanların paralarını Hülya Avşar’a mı kitaplara
harcadıkları yalnızca onları ilgilendirir ve ilgilendirmelidir de…
Dolayısıyla piyasa “emredici” bir hukukla falan yürümez.
“Kaynak” teriminin, “Kendisinden sermaye mallarının elde
edildiği ilk mallar” olmak dışında bir tanımı olamaz ve olmamalıdır da. Eğer
devletin keyfi şekilde bizden tahsil ettiği her paraya “kaynak” diyecek olursak her şey birbirine karışır. Devletin bizden
zorla ve mantığı tartışılır bir biçimde topladığı vergileri “kaynak” olarak
görüp de keyfe keder her harcamasına da “kaynak tahsisi” dersek bunun belki
retorik olarak bir değeri olabilir ama iktisadi anlamda hiçbir anlamı
olmayacaktır.
Senin “kaynak tahsisi” mantığına göre devlet, bizden tahsil ettiği paraları, bizim ne
şekilde yaşayacağımızı belirlemek için harcamaktadır.
Devletin
gelirlerimizi ( Yan müşterilerimizin bize vermeye razı oldukları fiyatı)
bizimle paylaşmasının açık ve makul sebepleri olmalıdır. Bireyler paralarını
harcamak hususunda ancak suçların sınırında
yasaklarla karşı karşıyayken devlet dahil herkes, ekonominin sınırlarıyla kesin şekilde
sınırlıdır. Sorun, ekonominin sınırlarının devlet gücünü kötüye kullanan
hükümetlerce belirsizleştirilmesidir.
Ekonominin sınırları ancak kaynakların sınırlarıdır ki
yaygın cehaletle ancak fiyatların yol göstericiliğinde, herkesin sınırlı bildirimleriyle
onun farkına varılabilir.
Ortada iki elma dururken iki elmadan daha fazla herhangi bir fayda temin edilemeyeceği açık
bilgisi ekonominin sınırıdır.
Demek ki ekonomi hukuk emirleriyle işleyen bir para otomatı
değildir. Ekonomi, doğal sınırlara dair insan basiretinin ve sınırlı bilgisinin
ışığında, insan iradesiyle yürütülen bir
eylemdir. Yani hayattır.
Saygılarımla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder