14 Ocak 2016 Perşembe

Hakikat Üzerine Bir Mektup

Değerli Üstadım İzzet Karatay,

Gerçeklik ve hakikat konusuna değinmişsiniz. Aslında felsefenin  temel konusuna  parmak basmışsınız ve düşünen beyinler için  bu pek sancılı bir konu.

Üstad izninle ben bu noktayı "doğruluk" ve "gerçeklik" diye düşünmeyi teklif ediyorum. Doğruluk gerçeğin/hakikatin bir parçası veya parçası olduğuna kuvvetle inandığımız şeydir. Gerçek veya hakikat ise aynen senin dediğin gibi varlığı inkâr edilemeyecek olan şeydir.

Doğruluk gerçeğin mutlaklığı olmaksızın anlaşılamaz. Bir mutlak referans noktası olmaksızın ölçmek, kıyaslamak ve hüküm  vermek imkânsızdır.

 Yeni  fikirlerin gerçeğe yakınlıkları, onları birbirlerine yaklaştırır. Gerçek bütünüyle bilinebilir mi? Ne kadar “büyüktür”? Bunu  doğrudan görmek mümkün olmayacaktır belki. Ama biz şunu biliriz ki bir şey , başka bir şeyi artık başka bir şekilde tanımlamamızın veya görmemizin mümkün olmadığı bir şekilde işaret ediyorsa o bir delildir, doğrudur ve gerçeği aydınlatmaktadır.

Mahkemeler doğrudan doğruya “gerçeğin” arandığı yerlerdir. Bütün deliller yanlış olduğunda bile en nihayetinde insanın amacı gerçeği bulmaktır. Zaten böyle olmasaydı yanlış yargılamalar üzerinde durulmazdı. Demek ki gerçekle/hakikatle ilgi insanın yaratılışından gelen bir güdü.

 Doğrular apaçık  göründüğünde, onların gerçekle ilgisi ortaya çıkar.

 En büyük sorunlardan biri doğrunun belirlenip belirlenemeyeceğidir. Belirlenemeyeceğini iddia edenler insan algısının sınırlılığından dolayısıyla yanılabilirliğinden bahsedebilirler. Sorun şudur ki “ İNSANIN KENDİ ALGISINI AŞAN BİR ŞEKİLDE YAŞAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.”. Bu yüzden algımızın ötesindeki evrenlere göre hüküm veremeyiz ve kararlarımızı  algı sınırlarımız içinde vermeliyiz.

O halde algımızın ötesindeki bir gerçeğin var olabilme ihtimali son derece büyüktür. Sorun, bizim ancak ve yalnız algılarımıza göre yaşamaya mecbur olmamızdır. Centurion galaksisindeki silikon temelli yaşam şekillerinin bilinçlerini bilmemiz veya görünen spektrum dışındaki dalga boylarında hayatlarını geçiren başka canlıların anlayışını bilmemiz şu an için mümkün değildir. Ve şu an için bilemediğimiz bir şeyle de mukayese yapamayız.

Doğrunun her devirde değişmesi, insan algısının her devirde değişik araçlarla daha yetenekli hale getirilmesinden dolayıdır. Doğruların gerçekle ilgisi, her devirde daha fazla sayıda ilgi kurulabilmesi sayesinde daha çok anlaşılır.

Zaten dikkat edersen özellikle sol “toplumcu edebiyat” ( “Toplumsal gerçeklik “ akımıyla ilgili Attila İlhan’ın “Hangi Sol?” u muhteşem bir kaynaktır…) hiçbir şeyin tanımlanamayacağı, hiçbir davranışın yargılanamayacağı ve yargılanmaması gerektiğine dair  zaman zaman alaycı ve yer yer de nihilizme varan bir “görecelik”  yaklaşımını savunur. Sebebi, idealizme olan düşmanlıktır.

Gerçekle ilgili olarak şu tanımı, ilgine ve eleştirine sunmak isterim GERÇEK, KENDİNDEN BAŞKA BİR ŞEY OLAMAYACAĞI ANLAŞILMIŞ ŞEYDİR. Yıllarca Hegelci hevesliler idealizme sövmeyi bir ahlâki ZORUNLULUK OLARAK DAYATTIĞINDAN ve lâf ebesi çok sevgili Marx da bunu dibine kadar sömürmüş olduğundan, bahsettiğin şeyler düşünülemedi bile…

Ama senin de dediğin gibi gerçek/ hakikat değişmez bir şey olarak bir yerde mutlaka var olmakta, bulunmaktadır.

Düşünmekten vazgeçmeyen herkese selam olsun.


Hiç yorum yok: