Son zamanlarda sürekli AKP’nin
“milliyetçileşmeye” başladığından dem vuruluyor ve bu konudaki endişeler dile
getiriliyor.
Bunu
söyleyenler Türkiye’nin aslında kimliksiz, milliyetsiz bir toplum olduğunu
düşünüyor. Bunu da her çeşit etnik
kökenden insandan oluştuğumuz teziyle
ispatlamaya çalışıyor.
Şüphesiz
etnik/ırksal bir takım kökenleri var.
Problem
kurduğunuz devletin etnik kökenleri mi milletleşmeyi mi esas aldığıdır.
Dünyada
yok olduğu sanılan az sayıdaki millî/ulusal
devlette devletin kuruluş felsefesi ve
hukukî alt yapısı etnikliği reddeden, sorumluluk almak için milletin mensubu
olmayı şart koşan bir ortak tavır vardır.
Hiçkimse
meselâ Fransız olmanın getirdiği hakları reddederek, etnik kökeninden dolayı
kendisine ayrı bir mahkeme, ayrı bir yasama bölgesi vs talep edemez.
Fransa’da Fransız ulusunun temsilcisi
bir hükümet, Fransız insanının haklarını korumak üzere idarede bulunur.
Hükümetlerin görevi, etnik kompleks taşıyanların milletleşmeye karşı direncine
boyun eğmek değildir.
Dolayısıyla
herhangi bir millî devlet, etnik komplekslerin, kendi kuruluşlarıyla ilgili
meşruiyet tartışmasını “yok hükmünde” sayar ve hele bu tartışmalar silâhlı
direnişe dönüşürse o direnişi düşmanca bit tavır sayarak yok etmeye çalışır.
Dolayısıyla
hiçbir millî/ulusal devletin demokrasisinde devletin kuruluşuna temel sayılan
millet oluşumunu reddetmek gibi bir meşru bir davranış yoktur.
Bizdeki
etnik ırkçılar, bizim devletimizin kuruluşuna esas teşkil eden kabullerin
meşruiyetini sorgularken yaptıkları budur.
Bizim
ülkemizin anormalliği, milletleşmeden habersiz cemaatlerin, milletin oyunu
türlü yalan ( Atatürk’e yönelik yoğun
karalama kampanyaları, İstiklâl Harbi’ni
ve şehitleri tahkir eden açıklamalar vs) ve çarpıtmayla yönlendirerek
Türkiye’de Türklük aleyhtarı düşmanca bir tutumu iktidara getirebilmiş
olmasıdır.
Dünyada
kendi milliyetini inkâr eden tek hükümet Türkiye Cumhuriyeti hükümetidir.
Kendi
iktidarını sağlayan hukuksal sistemin dayandığı milletleşme temeline hiçbir
düşmanda rastlanmayacak kadar düşman olan hükümet, bölücü etnik ırkçılara hiçbir silâhlı
mücadeleyle elde edilemeyecek bir hareket sahası kazandırmıştır.
Türkiye’de
siyasal İslamcı işbirlikçiler, milletin başında köksüz ve milliyetsiz bir
hükümetin nasıl bulunabileceğinin en korkunç ve kıyıcı örneğini verdiler.
Sorunumuz,
hükümetimizin devamı için milliyetimizden vazgeçip geçmeyeceğimizdir.
Görünen
o ki Türkiye’nin yarısı, iktidar sahiplerinin sürekli menfaat halini “istikrar”
diye kabullenerek soysuzluğu ve vatansızlığı kökleştirmekte, kurumlaştırmakta beis görmemektedir.
Bu
şartlar altında Türkiye Cumhuriyeti, Irak, Afganistan, Suriye gibi ilkel kabileler konfederasyonlarından biri olmaya
doğru hızla yol alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder