Milliyetçiler
millî iradeye nasıl bakmalı? Şüphesiz saçma
gibi görünen bu sorunun cevaplanması, memleketin şu an içinde bulunduğu
dinci çılgınlığın tabiatını anlamak için elzem…
Hayatın
her alanının dine göre tasarlanmış kanunlarla düzenlenmesi ilkelliğini, yasama
organı vasıtasıyla haya geçirenler, yaptıklarını millî bir istek, karşı
konulmaz bir millî ve kolektif iradeymiş gibi sunduklarında acaba buna
karşı milliyetçiler ne demelidir?
Milliyetçilerin
mevcut siyasal eğilimi, dinî saiklerle milletin her yaptığının hak olduğuna
inanmaktır. Milliyetçilerin mevcut ana akım çoğunluğunun hareketlerindeki temel
güdünün, din olması başlı başına bir mahzurdur.
Milletin
her yaptığı hak olabilir mi? Halkın sesi gerçekten Hakk’ın sesi midir? Veya
milliyetçilerin yapması gereken şey,
“milletin” denen varlığın, kendi başına irade sahibi bir büyük kolektif kitle
olduğunu savunmak mıdır?
Milliyetçilik
ve milletle ilgili yaygın yanlış kanaatler, maalesef milliyetçilerin düzeltmek
ihtiyacı duymadığı bu yanlış kabullere dayanmakta.
Milletin
kolektif bir değer olması onun fertlerin aklının üstünde
kolektif bir akla sahip olduğu anlamına gelmiyor. Millet, fertler, onu tarihin
belli bir döneminden beri bir
ortak bir değer kabul ettiği için kolektif. Bunu anlamamız, daha sonra yönetim
biçimi olarak demokrasinin zaaflarını anlayabilmemiz açısından, ehemmiyet arz
ediyor.
Milletin
kolektif değer olmasının sınırı doğru belirlenmezse, oy çoğunluğu diktası
vasıtasıyla onu bir antik çağ tanrısı
haline getirmek tehlikesi baş gösterir ki bu gün ağızlarından “Allah” ismi
düşmeyenlerin tavırlarının, şirke yakın olmasının sebebi de budur.
Bugün
millî iradeye dayandıklarını iddia edenler, oylarını “Hakimiyet Allah’ındır!”
diyen kesimlerden almaktadır.
Bir
çelişki gibi görünen bu durum, hâkimiyet
kavramının yanlış anlaşılmasındandır.
Milletin,
düzenin yöneticiliği hakkına tek başına
sahip olması kayıtsız ve şartsız meşrudur. Millet bu hakkını ne bir başka
hükümdarla ne de yabancı bir güçle paylaşmaz.
Mesele
millet denen egemen öznenin, bu hakkının
sınırsız olup olmadığı, bu hakkını kendi fertlerinin temel haklarına karşı
kullanıp kullanamayacağıdır.
Dincilik,
iktidarı eline herhangi bir şekilde geçirmek ve din adına istediği her şeyi yapabilmekten gayrısıyla
ilgilenmediği için onun ne yapacağı ve
zaten yaptıkları ortadadır. Dinciliğin milletle ilgisi onun oyu sayısı
kadardır.
Milliyetçiler
bu sorun hakkında ne düşünmelidir? Hakimiyet bilâ kayd-ü şart milletin ise
milletin içinden çıkıp gelen dinciliğin gene milletin vekili olmak sebebiyle
memleketi şeriat rejimine sürüklemesi meşru değil midir?
Ne
yazık ki milliyetçiliğin ana akım siyasi kanadı bu konuyla zerre kadar
ilgilenmemekte ve kendi dini güdülerine uygun gördüğü dinci değişikliklerine en azından sessiz
kalmaktadır.
Millî
irade, milletin egemenlik/ hakimiyet hakkının millet çoğunluğunca nasıl
kullanıldığı anlamına gelir. Bundan dolayıdır ki millî irade, egemenlik hakkı gibi sorgulanamaz bir şey
değildir. Millî irade, kaynağını millî egemenlikten alır. Kaynaklandığı
sorgulanamaz ve irade üstü özün aksine
millî irade birileri tarafından bütün toplumun hayatını ilgilendiren işler için
kullanıldığından, sorgulanabilir ve sorgulanması gereken bir zor kullanma
yetkisidir.
Millî
irade denen şey, yanılabilir, kandırılabilir, kışkırtılabilir insanların elinde
tuttukları bir tür silâhtır. Buna bir ekmek bıçağı gözüyle de bakabiliriz.
Millî irade milletin elinde tuttuğu bir ekmek bıçağıdır. Millet isterse o
bıçakla turp, ekmek ve hatta tavuk kesebilir. Sorun, o bıçakla insan da
boğazlayıp boğazlayamayacağıdır.
Bu
örnek sivri gelmişse şunu belirtmekte fayda vardır: Bir insanın boğazını
kesmek, onun temel haklarından “hayat” hakkını elinden almanın, muhtemel şekillerinden biridir.
Eğer
millî iradenin, milletin fertlerinin
temel haklarının üstünde bir şey olduğunu iddia ediyorsak bu ona, bir insanüstülük ve hatta
Tanrısallık/uluhiyet atfetmek demektir. Millî iradeye Tanrısallık izafe
ettiğiniz takdirde -bunu açıkça ifade etmeksizin bu şekilde kullanarak- “hakimiyet Allah’ındır!” sloganındaki Allah’ın yerine millî
iradeyi kullanıyorsunuz demektir. “Hâkimiyet Allah’ındır!” bağnazlığı,
hakimiyeti gerçekte kimin kullandığıyla ilgilenmemekte Allah’ın yerine zor kullanan kişinin kendisini
Allahlaştırdığını da fark edememektedir.
Millî
iradenin, milletin fertlerini ezebilen
bir şey haline getirilmesi, milletin hürriyetini ve refahını önceleyen
milliyetçiler için kabul edilemez
bir davranış olmalıdır.
Millî
iradenin bir yasama meclisinde tecelli etmesi, yasama meclisinin teşkil edilme
şeklinin, çalışma şeklinin ve hukukî sınırlarının çok iyi tespit edilmesini
gerektirir. Bu sınırlamanın ölçüsü milletin fertlerinin temel haklarıdır.
Diğerlerinin
temel haklarını ihlal için kötüye kullanımları dışında, milletin fertlerinin
temel hakları hiçbir kurumca
sınırlanamaz. Bu kurumlara millî iradenin tecelli ettiği yasama organı
da dahildir.
Millet
fertlerinin, temel haklara yani hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarına
saygı asgari müşterekinde bir araya gelerek meydana getirdikleri gönüllü
beraberlikleri tanrısal bir güç haline getirmeye gayret etmek milliyetçiliğin
hakkaniyet, medeniyetçilik ve akılcılık yönleriyle bağdaşmaz.
Eğer
milliyetçiliğin bunlarla ilgisi olmadığı düşünülüyorsa o zaman bugünkü dinci
yarı diktanın yaptıklarına karşı herhangi bir eleştiri yapmak hakkı da
yok demektir. Millî iradenin doğru tanımlanması ve kullanımı hakkında
hassasiyet göstermek, en başta milliyetçilere düşen bir sorumluluktur. Bu
sorumluluğun farkında olunmazsa belki milliyetçi siyaset profesyonelleri birkaç dönem daha
milletvekili olabilir ama kendilerini seçecek irade artık Türk adını taşır mı
bu bilinmez.
BİTTİ
BİTTİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder