30 Ekim 2012 Salı

Millî İradeyi Tanrılaştırmak


Milliyetçiler millî iradeye nasıl bakmalı? Şüphesiz saçma  gibi görünen bu sorunun cevaplanması, memleketin şu an içinde bulunduğu dinci çılgınlığın tabiatını anlamak için elzem…

Hayatın her alanının dine göre tasarlanmış kanunlarla düzenlenmesi ilkelliğini, yasama organı vasıtasıyla haya geçirenler, yaptıklarını millî bir istek, karşı konulmaz bir millî ve kolektif  iradeymiş gibi sunduklarında acaba buna karşı milliyetçiler ne demelidir?

Milliyetçilerin mevcut siyasal eğilimi, dinî saiklerle milletin her yaptığının hak olduğuna inanmaktır. Milliyetçilerin mevcut ana akım çoğunluğunun hareketlerindeki temel güdünün, din olması başlı başına bir mahzurdur.

Milletin her yaptığı hak olabilir mi? Halkın sesi gerçekten Hakk’ın sesi midir? Veya milliyetçilerin yapması  gereken şey, “milletin” denen varlığın, kendi başına irade sahibi bir büyük kolektif kitle olduğunu savunmak mıdır?

Milliyetçilik ve milletle ilgili yaygın yanlış kanaatler, maalesef milliyetçilerin düzeltmek ihtiyacı duymadığı bu yanlış kabullere dayanmakta.

Milletin kolektif bir  değer  olması onun fertlerin aklının üstünde kolektif bir akla sahip olduğu anlamına gelmiyor. Millet, fertler,  onu tarihin  belli bir  döneminden beri bir ortak bir değer kabul ettiği için kolektif. Bunu anlamamız, daha sonra yönetim biçimi olarak demokrasinin zaaflarını anlayabilmemiz açısından, ehemmiyet arz ediyor.

Milletin kolektif değer olmasının sınırı doğru belirlenmezse, oy çoğunluğu diktası vasıtasıyla onu bir antik çağ  tanrısı haline getirmek tehlikesi baş gösterir ki bu gün ağızlarından “Allah” ismi düşmeyenlerin tavırlarının, şirke yakın olmasının sebebi de budur.

Bugün millî iradeye dayandıklarını iddia edenler, oylarını “Hakimiyet Allah’ındır!” diyen kesimlerden almaktadır.

Bir çelişki gibi görünen bu durum,  hâkimiyet kavramının yanlış anlaşılmasındandır.

Milletin, düzenin  yöneticiliği hakkına tek başına sahip olması kayıtsız ve şartsız meşrudur. Millet bu hakkını ne bir başka hükümdarla ne de yabancı bir güçle paylaşmaz.

Mesele millet denen egemen  öznenin, bu hakkının sınırsız olup olmadığı, bu hakkını kendi fertlerinin temel haklarına karşı kullanıp kullanamayacağıdır.

Dincilik, iktidarı eline herhangi bir şekilde geçirmek ve din adına istediği  her şeyi yapabilmekten gayrısıyla ilgilenmediği için onun ne yapacağı  ve zaten yaptıkları ortadadır. Dinciliğin milletle ilgisi onun oyu sayısı kadardır.

Milliyetçiler bu sorun hakkında ne düşünmelidir? Hakimiyet bilâ kayd-ü şart milletin ise milletin içinden çıkıp gelen dinciliğin gene milletin vekili olmak sebebiyle memleketi şeriat rejimine sürüklemesi meşru değil midir?

Ne yazık ki milliyetçiliğin ana akım siyasi kanadı bu konuyla zerre kadar ilgilenmemekte ve kendi dini güdülerine uygun gördüğü  dinci değişikliklerine en azından sessiz kalmaktadır.

Millî irade, milletin egemenlik/ hakimiyet hakkının millet çoğunluğunca nasıl kullanıldığı anlamına gelir. Bundan dolayıdır ki millî irade,  egemenlik hakkı gibi sorgulanamaz bir şey değildir. Millî irade, kaynağını millî egemenlikten alır. Kaynaklandığı sorgulanamaz  ve irade üstü özün aksine millî irade birileri tarafından bütün toplumun hayatını ilgilendiren işler için kullanıldığından, sorgulanabilir ve sorgulanması gereken bir zor kullanma yetkisidir.

Millî irade denen şey, yanılabilir, kandırılabilir, kışkırtılabilir insanların elinde tuttukları bir tür silâhtır. Buna bir ekmek bıçağı gözüyle de bakabiliriz. Millî irade milletin elinde tuttuğu bir ekmek bıçağıdır. Millet isterse o bıçakla turp, ekmek ve hatta tavuk kesebilir. Sorun, o bıçakla insan da boğazlayıp boğazlayamayacağıdır.

Bu örnek sivri gelmişse şunu belirtmekte fayda vardır: Bir insanın boğazını kesmek, onun temel haklarından “hayat” hakkını elinden almanın, muhtemel  şekillerinden biridir.

Eğer millî iradenin,  milletin fertlerinin temel haklarının üstünde bir şey olduğunu iddia ediyorsak bu ona,  bir insanüstülük ve hatta Tanrısallık/uluhiyet atfetmek demektir. Millî iradeye Tanrısallık izafe ettiğiniz takdirde -bunu açıkça ifade etmeksizin bu  şekilde kullanarak-         “hakimiyet Allah’ındır!” sloganındaki Allah’ın yerine millî iradeyi kullanıyorsunuz demektir. “Hâkimiyet Allah’ındır!” bağnazlığı, hakimiyeti gerçekte kimin kullandığıyla ilgilenmemekte Allah’ın yerine  zor kullanan kişinin kendisini Allahlaştırdığını da fark edememektedir.

Millî iradenin,  milletin fertlerini ezebilen bir şey haline getirilmesi, milletin hürriyetini ve refahını önceleyen milliyetçiler için kabul edilemez  bir  davranış olmalıdır.

Millî iradenin bir yasama meclisinde tecelli etmesi, yasama meclisinin teşkil edilme şeklinin, çalışma şeklinin ve hukukî sınırlarının çok iyi tespit edilmesini gerektirir. Bu sınırlamanın ölçüsü milletin fertlerinin temel haklarıdır.

Diğerlerinin temel haklarını ihlal için kötüye kullanımları dışında, milletin fertlerinin temel hakları hiçbir kurumca  sınırlanamaz. Bu kurumlara millî iradenin tecelli ettiği yasama organı da dahildir.

Millet fertlerinin, temel haklara yani hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarına saygı asgari müşterekinde bir araya gelerek meydana getirdikleri gönüllü beraberlikleri tanrısal bir güç haline getirmeye gayret etmek milliyetçiliğin hakkaniyet, medeniyetçilik ve akılcılık yönleriyle bağdaşmaz.

Eğer milliyetçiliğin bunlarla ilgisi olmadığı düşünülüyorsa o zaman  bugünkü dinci  yarı diktanın yaptıklarına karşı herhangi bir eleştiri yapmak hakkı da yok demektir. Millî iradenin doğru tanımlanması ve kullanımı hakkında hassasiyet göstermek, en başta milliyetçilere düşen bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun     farkında olunmazsa  belki milliyetçi  siyaset profesyonelleri birkaç dönem daha milletvekili olabilir ama kendilerini seçecek irade artık Türk adını taşır mı bu bilinmez.

BİTTİ




Hiç yorum yok: