23 Ekim 2012 Salı

Etnik Irkçılık Ve Ortak Akıl Problemi


Etnik ırkçılık, Türkiye’nin devlet yapısının ırksal temelde özerkleştirilmesini ve ileri aşamalarda buna göre parçalanmasını öngörüyor.

Etnik ırkçılık bunu, amaç güdülü Marksist ideolojisiyle sınır tanımaksızın her türlü aracı kullanarak yapıyor.

Bu amacının temel güdüsü de dünyayı, temsil ettiğini söylediği aşiretlerin gözüyle algılamasından kaynaklanıyor.

Etnik ırkçılığın akıl yürütmesinin başlangıç noktası, kabullenmemek, korku, tedirginlik, dışlayıcılık gibi olumsuz psikolojik kalıplar. Dolayısıyla, sebebini tam anlayamadığı ve  bir türlü dindiremediği bir öfkeyi,  biteviye Türk insanına kusuyor, bundan dolayı Türk insanını suçluyor.

Etnik ırkçılık yapısal olarak herhangi bir gelişmiş toplumla entegre olmak kabiliyetinden yoksun. Milletleşme dairesine girememiş, etkileşimi düşük bütün kapalı toplumların  mensubiyet duygularının istisnasız “etnik ırkçı” olmasının sebebi de bu. Sözgelimi Avrupa ülkelerinde siyasete giren, meslek sahibi olan Türk’ler  milletleşmiş yapılara daha kolay uyum sağlarken bugün artık İngiltere gibi bir ülkede Türk vatandaşlarına  Kürt kökenli olup olmadıkları soruluyor. Belki işin içinde bir emperyal entrika aramak aklımıza gelen ilk sorudur ama sorun artık etnik bilincin, milletleşmiş toplumlara yönelttiği ciddi uyuşmazlık ve hatta tehdit haline gelmiştir.

Burada anladığımız kadarıyla “etnik akıl” ile “büyük toplum aklı” arasında derin  bir uçurum var.

Milletleşmiş toplumlar, nüfuslarının büyüklüğü, kültürel çeşitlilik ve etkileşimleri, kültürlerinin canlılığı, üretkenliği ve dönüştürücülüğü ile dünyayı kabile mensuplarından çok daha farklı algılıyorlar. Dolayısıyla herhangi bir  soruna yönelik çözümleri de farklı oluyor.

Toplumlaşmada kabile aşamasını geçememiş grupların dünyayı algılamalarında yukarıda saydığımız olumsuz duygusal kalıplar temel teşkil ederken bu  duygu durumunun çarpıklığını idrak etmek yerine  etnikçi gruplar bu durumu aklileştirmeye daha sonra da meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Bugün Türkiye’de “demokratik talep” diye silâhlı eylemler ve cinayetlerle  millete dayatılan sayısız kapris, bu aklîleştirme çabasından başka bir şey değildir.

Türkiye’de “tarafların ortak akılda” buluşmasından bahsedenler, dünyayı algılayışları, birbirinden uzlaşmaz derecede ayrı iki  tarafın, ortak bir akıl geliştirebileceğini sanmaktadır.

Milletleşmiş bir toplumun, kandan, ırktan, aile bağından apayrı ve soyut değer beraberliği algılayışı ile ailesi dışındaki herkesi düşman gören bir etnikçi anlayışın, herhangi bir siyasî  müştereki olamaz.

Etnik ırkçılık bir mutabakat arayışı içinde değildir. o yalnızca dediğinin yapılmasını isteyen ve ancak bununla tatmin olacağını sanan bir tatminsizlik bağımlısıdır. Etnik ırkçılık asla tatmin edilemez. Tatmin edilememek onun iptilâsıdır. Bugün Türkiye’nin adını Kürdistan yapıp Türkçe’yi ve Türk adını yasaklasak bile o, Türk’ten en ufak bir iz kalmasa dahi gene de  etnik ırkçılar, huzur bulamayacaktır. Bunu nereden biliyoruz? Meselâ resmen Irak’ın Anayasal ortağı olmalarına rağmen özerkliğin sınırında durmamalarından, Türkmen varlığına  karşı sınırsız vahşetlerinden vs…

Dolayısıyla tatmin edilememekten marazî bir zevk duyan, hayatı sürekli bir acı ve korku tecrübesi olarak algılayan, içe kapanmacı etnikçi yapının, örnek aldığımız liberal demokrasilerin sınırlı demokrasi ve sınırlı devlet gibi kavramlarını anlaması; hele de bu devletlerin meydana gelmesini sağlayan milletleşme sürecini kavrayabilmesi mümkün değildir.

Irkları,  soyları aşan bir hukuk ve değer birliği fikri, Barzanî ve şürekası PKK hainleri gibi grupların asla anlayamayacağı şeylerdendir. Dolayısıyla onlarla ortak bir akıl geliştirmeye çalışmak, zekâsı ancak evrimin belli bir aşamasında takılı kalmış  ve akıl  yürütme seviyesine gelememiş herhangi bir organizma ile devletleşmeyi tartışmaya kalkmak gibi olacaktır.

Etnik ırkçılığa, insanlığı insan yapan değerleri, bu değerleri sürekli kılmak ve korumak adına kurulmuş emniyet ve adalet tekellerini anlatmak mümkün değildir.

Etnik ırkçılık silâh tehdidi tam bir kararlılıkla son üyesine kadar ortadan kaldırılmadıkça ifade hürriyeti sahasını işgal eden zararlı bir ot veya parazitten başka bir şey değildir. Dolayısıyla o ancak silâhı elinden alındıktan sonra genel geçer temel haklar kabulüne göre  terbiye edilmesi ve akıllandırılması gereken bir ilkellikten başka bir şey değildir.

Türkiye  etnik ırkçılığın ilkelliği ile demokrasi nimetinin mümbit sahasını zehirlemeye devam ettikçe bölünme tehdidinden kurtulamayacaktır. Türkiye’nin kurtuluşu öncelikle etnik ırkçılara “aklın” ne olduğunu öğretmesiyle olacaktır.

Hiç yorum yok: