Etnik
ırkçılık, Türkiye’nin devlet yapısının ırksal temelde özerkleştirilmesini ve
ileri aşamalarda buna göre parçalanmasını öngörüyor.
Etnik
ırkçılık bunu, amaç güdülü Marksist ideolojisiyle sınır tanımaksızın her türlü
aracı kullanarak yapıyor.
Bu
amacının temel güdüsü de dünyayı, temsil ettiğini söylediği aşiretlerin gözüyle
algılamasından kaynaklanıyor.
Etnik
ırkçılığın akıl yürütmesinin başlangıç noktası, kabullenmemek, korku,
tedirginlik, dışlayıcılık gibi olumsuz psikolojik kalıplar. Dolayısıyla,
sebebini tam anlayamadığı ve bir türlü
dindiremediği bir öfkeyi, biteviye Türk
insanına kusuyor, bundan dolayı Türk insanını suçluyor.
Etnik
ırkçılık yapısal olarak herhangi bir gelişmiş toplumla entegre olmak kabiliyetinden
yoksun. Milletleşme dairesine girememiş, etkileşimi düşük bütün kapalı
toplumların mensubiyet duygularının
istisnasız “etnik ırkçı” olmasının sebebi de bu. Sözgelimi Avrupa ülkelerinde
siyasete giren, meslek sahibi olan Türk’ler
milletleşmiş yapılara daha kolay uyum sağlarken bugün artık İngiltere gibi
bir ülkede Türk vatandaşlarına Kürt
kökenli olup olmadıkları soruluyor. Belki işin içinde bir emperyal entrika
aramak aklımıza gelen ilk sorudur ama sorun artık etnik bilincin, milletleşmiş
toplumlara yönelttiği ciddi uyuşmazlık ve hatta tehdit haline gelmiştir.
Burada
anladığımız kadarıyla “etnik akıl” ile “büyük toplum aklı” arasında derin bir uçurum var.
Milletleşmiş
toplumlar, nüfuslarının büyüklüğü, kültürel çeşitlilik ve etkileşimleri,
kültürlerinin canlılığı, üretkenliği ve dönüştürücülüğü ile dünyayı kabile
mensuplarından çok daha farklı algılıyorlar. Dolayısıyla herhangi bir soruna yönelik çözümleri de farklı oluyor.
Toplumlaşmada
kabile aşamasını geçememiş grupların dünyayı algılamalarında yukarıda
saydığımız olumsuz duygusal kalıplar temel teşkil ederken bu duygu durumunun çarpıklığını idrak etmek
yerine etnikçi gruplar bu durumu
aklileştirmeye daha sonra da meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Bugün
Türkiye’de “demokratik talep” diye silâhlı eylemler ve cinayetlerle millete dayatılan sayısız kapris, bu aklîleştirme
çabasından başka bir şey değildir.
Türkiye’de
“tarafların ortak akılda” buluşmasından bahsedenler, dünyayı algılayışları,
birbirinden uzlaşmaz derecede ayrı iki
tarafın, ortak bir akıl geliştirebileceğini sanmaktadır.
Milletleşmiş
bir toplumun, kandan, ırktan, aile bağından apayrı ve soyut değer beraberliği
algılayışı ile ailesi dışındaki herkesi düşman gören bir etnikçi anlayışın,
herhangi bir siyasî müştereki olamaz.
Etnik
ırkçılık bir mutabakat arayışı içinde değildir. o yalnızca dediğinin
yapılmasını isteyen ve ancak bununla tatmin olacağını sanan bir tatminsizlik
bağımlısıdır. Etnik ırkçılık asla tatmin edilemez. Tatmin edilememek onun
iptilâsıdır. Bugün Türkiye’nin adını Kürdistan yapıp Türkçe’yi ve Türk adını
yasaklasak bile o, Türk’ten en ufak bir iz kalmasa dahi gene de etnik ırkçılar, huzur bulamayacaktır. Bunu
nereden biliyoruz? Meselâ resmen Irak’ın Anayasal ortağı olmalarına rağmen
özerkliğin sınırında durmamalarından, Türkmen varlığına karşı sınırsız vahşetlerinden vs…
Dolayısıyla
tatmin edilememekten marazî bir zevk duyan, hayatı sürekli bir acı ve korku
tecrübesi olarak algılayan, içe kapanmacı etnikçi yapının, örnek aldığımız
liberal demokrasilerin sınırlı demokrasi ve sınırlı devlet gibi kavramlarını
anlaması; hele de bu devletlerin meydana gelmesini sağlayan milletleşme
sürecini kavrayabilmesi mümkün değildir.
Irkları, soyları aşan bir hukuk ve değer birliği
fikri, Barzanî ve şürekası PKK hainleri gibi grupların asla anlayamayacağı
şeylerdendir. Dolayısıyla onlarla ortak bir akıl geliştirmeye çalışmak, zekâsı
ancak evrimin belli bir aşamasında takılı kalmış ve akıl
yürütme seviyesine gelememiş herhangi bir organizma ile devletleşmeyi
tartışmaya kalkmak gibi olacaktır.
Etnik
ırkçılığa, insanlığı insan yapan değerleri, bu değerleri sürekli kılmak ve
korumak adına kurulmuş emniyet ve adalet tekellerini anlatmak mümkün değildir.
Etnik
ırkçılık silâh tehdidi tam bir kararlılıkla son üyesine kadar ortadan
kaldırılmadıkça ifade hürriyeti sahasını işgal eden zararlı bir ot veya
parazitten başka bir şey değildir. Dolayısıyla o ancak silâhı elinden
alındıktan sonra genel geçer temel haklar kabulüne göre terbiye edilmesi ve akıllandırılması gereken
bir ilkellikten başka bir şey değildir.
Türkiye etnik ırkçılığın ilkelliği ile demokrasi
nimetinin mümbit sahasını zehirlemeye devam ettikçe bölünme tehdidinden
kurtulamayacaktır. Türkiye’nin kurtuluşu öncelikle etnik ırkçılara “aklın” ne
olduğunu öğretmesiyle olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder