12 Temmuz 2009 Pazar

Türkiye’de Liberallerin Fikrî Donmuşlukları




Batıdan tercüme malumat ezberciliği” önceleri sadece Türkiye solunun problemi gibi görünüyordu.
Bu ezberciliğin en büyük zaafı batı ideolojik kaynaklarının, batı kültür tarihinden ne kadar etkilendiğini bilmemeleriydi.




Meselâ kapitalizmin bir numaralı etik müdafii Ayn RAND’ın ABD tecrübesine ne kadar bağlı olduğunu, kapitalizmi sadece enternasyonal bir değer olarak değil aynı zamanda Amerikan ulusunun bir değeri olarak gördüğünü hiç görmemişlerdir.




Ve yine meselâ Alman-Avusturya kökenli liberal düşünürlerin milliyetçilikle ilgili beyanlarının kültürel tarihine hiç dikkat etmemişlerdir. Bu düşünürler için milliyetçilik ancak NAZİ zulmünün aklayıcısı bir toplumsal histeriydi. Ama onlar dünyanın geri kalanında, milliyet duygusunun nasıl tezahür ettiğini bilmiyorlardı.




Oysa ülkelerinden kaçıp da sığındıkları Anglo sakson dünyasında meselâ İngiltere’de İngilizliğin sembollerine uyum sağlarken bu sembollerin nasıl asırlardır kıskançlıkla korunduğuna hiç şaşmadılar. Popper kraliçenin huzurunda Anglosakson dünyasına adım atarken bu seremoninin İngiliz olmanın anlamı olduğunu acaba fark etmiş miydi?




Liberaller, modern devletin oluşumuna dair gayet akılcı izahlar getirilerken aynı şeyin toplumların uluslaşma tanımlarında nasıl bir değişime yol açtığı konusunda hiç kafa yormamışlardır. Maalesef görebildiğimiz kadarıyla batılı liberaller de aynı noksanla maluldür. Bütün entelijansiyası batıya taabiyetle karakterize Türkiye gibi bir geri kalmış bir memlekette de elbette toplumsal değişimlerle ilgili özgün fikirler üretilmesi imkânsızdı. Bu hem batıya muhtaç olmak, hem entelektüel profesyonelizmin getirdiği fikri donmuşluk hem de bu donmuşluğu besleyen fikri “kastlaşmayla” beslendi.




Bu fikir donmuşluk o kadar kutsandı ki bütün entelektüel faaliyet, “büyüklerin” eserlerinin naklinden ibaret sayılmaya başlandı.Oysa bu eserlerin toplumsal yapımız açısından yorumu hiç yapılmadı. Milliyetçiliği NAZİZMden ibaret sanan Hayek milliyetçilere karşı kullanılırken, onun toplumsal değişmenin kendiliğindenlik fikrinin uluslaşmayla ilgisinin kurulmasına hiç çalışılmadı. Çalışılması da imkânsızdı. Çünkü maalesef liberal okumuşlar da memleketin diğer donmuş zihinli, profesyonelist, kast mensuplarından farksızdı.




Hal böyle olunca mesela “millet”, “etnisite” farklılığına da bakılmadı. Bu konuda belirleyici olanlar ezelden enternasyonalist olan sosyalistler oldu. Liberallerin bütün yaptıkları, sosyalistlerin “ulus” ve milliyetçilik tanımlarını “hümanizm” diye benimsemek oldu. Bu konuda liberallerin sosyalistlere göre gizli bir aşağılık kompleksine kapıldığı gibi bir izlenimden bahsetmeliyiz.




Liberaller, tarihi Fransız İhtilali’nden başlatan sosyalistlerle aynı şeyleri söylemekte beis görmediler. Bu belki kestirmeden bir hümanizm, zahmetsiz ve etik bir vatansızlık için meşruiyet sağlıyordu ama toplumların, Fransız İhtilali’nden önceki durumlarını, uluslaşmanın gerçek aşamalarını anlamalarını sağlayamıyordu. Zaten bunu anlamak da liberaller için gereksizdi. Çünkü onlar etik geçerliliği kabul edilmiş bir enternasyonal fikir elitinden ayetlere iman ederek görevlerini yerine getiriyorlardı.




Liberallerin devletçilik muhalefeti ezberleri açısından oldukça tutarlıdır. Buna mukabil, devletin de “dönüştürülebilir” olduğu dolayısıyla kötülüklerinin giderilebilir olduğu ısrarla görmezden gelinmektedir.


Bu, devletçe yapılan bazı yanlışların tarihsici bir kinle adeta değiştirilemez mutlaklar olduğu kanaatini yaratmakta ve bu kanaat de ülkemizdeki etnik ırkçılık ve etnik terör yanlılarınca gayet güzel istismar edilmektedir.


“….Barışçıl uluslar arası işbirliği kendilerinin ve milliyetçilerin hedefledikleridir: uluslar arası işbirliğinin çatışmadan çok daha uygun bir araç olduğuna inanmaktadırlar. Milliyetçilerin iddia ettiklerinin aksine, liberaller yabancılar lehine kendi uluslarının çıkarlarına ihanet etmek için barış ve serbest ticaret taraftarı değildirler. Tam tersine kendi uluslarını daha zengin yapmanın en iyi aracı olarak barış ve serbest ticareti görmektedirler. Serbest ticaretçiler ile milliyetçileri ayıran şey amaç değil, her ikisinin de ortak amacı elde etmek için tavsiye ettikleri araçlardır…”*


Mises’in bu satırları Türk liberalleri açısından çok uyarıcı cümleler ihtiva etmektedir ama donmuş malumat ezberleri, bu cümleler üzerinde düşünmelerini imkânsız hale getirmektedir.




Bu cümlelerde dikkate değer en öneli husus liberallerin “ulus” realitesini inkâr etmedikleri, ulusun menfaatini düşünmek açısından milliyetçilerden çok da farklı olmadıklarıdır. Bu cümlelerdeki bir diğer ders de milliyetçiliğin kolektivist, otokratik ve merkantilist olmasının gerekmediği, aksine eğer bunlardan kurtarılması gereğidir. Bir Türk entelektüeli için bu satırlar yalnızca milliyetçiliğin liberalizm karşıtı bir kötü olduğu anlamına gelmemelidir. Bu cümlelerden kendi dinamiklerimizi daha müspet kanallara yöneltmek için faydalanabilmelidir.




Oysa maalesef Türk liberallerinde ne böyle bir niyet ne de kabiliyet vardır. Mises gibi bir düşünürün satırlarından habersiz olmaları da mümkün olmakla beraber bu satırlardan sonra hâlâ “milletin” Fransız İhtilali’nden sonra uydurulmuş bir şey olduğunu iddia edebilmeleri inanılmaz bir taassup ve kin örneğidir. Yorumlama yetersizlikleri etnik ırkçılara sürekli istismar edilmekte ve adı Türk olan bir devletin yok edilmesi için mükemmel bir manivela olarak kullanılmaktadır.




Yorumlamamaktaki ısrarları, yorumlama yetersizlikleri ve kendilerine yakın durmaya çalışan yorumları ezberlerine dayanarak peşinen reddetmelerinin yanında etnik ırkçılığın gerek teorisini gerekse şiddet eylemlerini eleştirmek yönünde hiç bir gayret göstermemeleri Türk liberallerinin 80 öncesi Demirperde ajanlarının, yeni türleri olup olmadıklarını artık çok ciddi şekilde düşündürmekte.
*Mises,L.,;”İnsan Eylemi”; Liberte;2008; Shf;179.

2 yorum:

Sirkencubin dedi ki...

eline sağlık ağabeyim, çok güzel izah etmişsin...

batılılaşma dönemi türk aydınının bir portresinin, bir soy ağacının çıkarılması gerekli, böylece anlamsız görünen, tutarsız görünen yönlerinin izahını yapmak kabil olabilir...

Afşar Çelik dedi ki...

"Türk Modernleşmesi" (Şerif mardin) bu konuyu anlamamız açısından temel kaynaklardan biri hocam.

Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik ( Erol GÜNGÖR) de milliyetçilerin fikri donmuşluklarını çözecek bir diğer kaynak.

Evet dediğin doğrudur hem bu aydınların akademik hem de asli neseplerinin araştırılması bize büyük ışık tutar.

Buna kısa bir değinme meselâ Alev ALATLI, "Or'da Kimse var mı?" dörtlemesinin yanılmıyorsam ikinci cildinde vardı.

Dikkânı ihmal etme, arayı soğutma hocam! Gel gari!