26 Haziran 2021 Cumartesi

Gelişmiş Bir Toplum Neye Benzer?

 



İnanılmaz sıkıcı ve kuru bir başlıkla bir kez daha karşınızdayız


 

Gönül istiyor ki sohbet tadında yazılar yazalım. Tamam da… Özellikle yeni bir hikâyeye başlayacağım zaman  beni kara kara düşündüren bir sorun yakamı bırakmıyor.

 

Bizim  insanımız hangi konuda sohbet eder? Aha! Bunu düşünmeye başlayınca zaten ipler kopuyor.  Çünkü canım milletim sohbet etmeye bayılıyor ama düşünmekten nefret ediyor.

 

O zaman sizi azıcık sıkmak pahasına “toplumların gelişmişlik farkları” üzerine iki satır yazmak istiyorum.

 

Hangi topumlar gelişmiştir?  Toplumları gelişmeleri yönünden kıyaslamak doğru mudur? Bazı toplumların gelişmemiş olduğunu söylemek ırkçılık mıdır?  

 

( Ben okur olsam muhtemelen “ Abi senin başka işin gücün yok mu? Diye sorabilirdim.

 

Muhtemelen siz de soruyorsunuz. Sizin bu soruyu sorup da  fakiri gömdüğünüz tam da şu  sıralarda memlekette ciddiye alıp da  tapındığınız, kendilerine bel bağladığınız anlı şanlı siyasetçiler “ Yahu Türk adını Anayasadan nasıl çıkarsak?” “Türklüğü Anayasadan çıkarırsak Kürtlere yaranabilir miyiz?” “ Yahu şu Türklerden nasıl kurtulsak da Suriyeli Kürtlerle bir özerk cumhuriyet kursak?” “ Şu Türkler olmasa memlekette hem resmi dili Arapça yapar, hem  dört karı alır hem de gül gibi şeriat ilân ederdik..” “ Solunun Türkü mü olur, ayıp ayıp! Artık Kürtlerle bir federasyon kursak da sosyalist sosyalist geçinsek” gibisinden dünya salağı  fikirler geliştirmekle meşgul.

 

Bunların olmadığını mı sanıyorsunuz?  Doğuya veya güney doğuya he giden siyasetçinin  her seferinde bunları söylediğini işitiyor musunuz, işitmiyor musunuz? Hemen her siyasetçinin Türk olmadığını, Kürtlere haksızlık edildiğini vs kanıtlamağa çalıştığını görmüyor musunuz? Bal gibi de görüyorsunuz. O halde sizden istirhamım  bu yazıyı, kimin saçmaladığı hakkındaki dahiyane fikirlerinizi biraz erteleyerek okumanız.)

 

Toplumları gelişmişliğini nasıl tanımlayabiliriz? Hangi toplumlar gelişmiştir?

 

Bu soruyu  iki  şekilde cevaplamak mümkün. “ Sen doğru diyorsun ama ekmeğimizi firavun veriyor..” diyen  kanatlı hayvan akıllı seçmen  kitlelerinin mantığıyla  en çok ekmek yiyebilen  toplumlar  en gelişmiş toplumlardır. Eh.. Aklı fikri cebini dolarla midesini kebapla doldurup üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı niyetine  hatun yemek; öbür dünyada da  bu dünyanın faizi olan seksen sekiz tomurcuk memeli huriyle  şarap içmek olan  dünya muhafazakârı, kısa paçalı, dar donlu, leş sakallı, güneş gözlüklü parmak sallayarak adam korkutan egemen kitlemizin bundan daha iyi bir cevap vermesini bekleyemeyiz.

 

(“ Kısa kes lan! Ne diyeceksen de! Bırak milleti aşağılamayı!  Medeniyetin ne olduğunu sen mi biliyorsun?” diyecek okur  kitlesine de “ Senin gibilerle komşu olarak yaşayınca insanın  biraz isyan edesi geliyor be muhafız abi!” diyesim gelyor. Ne yapalım? Senin dükkânın iki yüz metre kare, “kurumsala kiralık”, oluk oluk para akıtıyor; benim dükkân da aha burası.  Hoşuna gitmiyorsa çektirir gidersin, en nihayetinde… [ Az evvel "okur kitlesi" mi dedim ben?])

 

Amma ve lâkin pek az sayıdaki Türk evlâdı muhtemelen gelişmiş toplumları, “kurumları ve kuralları gelişmiş, ayrıntılı  ve dahası bunlara gönülden ve sıkı sıkıya bağlı insanların beraberliği”  gibisinden tanımlayacaktır.

 

Kanatlı hayvan hastalıkları kitlesi için binilen Mersedesle  kurumların ve kuralların” bir  ilgisi olmadığından bu dediklerimiz fuzuli felsefe gibi gelebilir ama öyle değil.

 

Gelişmiş toplumların maddi gelişmesi ve ilerlemesi, toplumsal yapılarındaki gelişmişliğin bir sonucudur. Yani?  Tamamına yakını, aynı değerleri, aynı kuralları ve aynı kurumları gönülden benimseyerek sürdürmek isteyen toplumlar, üretimlerini de  devlet nizamlarını da  egemenliklerini de sürekli kılar ve bu süreklilik, üyelerinin hepsinde  bir güvenlik ve bağlılık duygusu uyandırır.

 

Gelişmiş bir toplum, her birey için her zaman geçerli istisnasız uygulanan kuralların, ancak dilini  tarihini, var oluş bilincini ve var olmak arzusunu birbiriyle paylaşan bireylerce  meydana getirilebilir.

 

Şimdi şu sorulabilir: “ Bu faşist bir tanımlamaya benzemiyor mu?”

 

O halde ben de size şunu sormak isterim: Türk Milletinin vekilleri olmak iddiasıyla meclise giren siyasetçilerin yüzde yetmiş beşi Türkiye’nin tek sahibinin Türk  Milleti olmaması için gece gündüz çalışırken acaba kaç tanesi,  Irak Kürt çetesi liderinin sözde  referandumunun reklam filmlerinde  en ufak kabileye bile “ Ben  Kürdüm!” dedirterek bağımsızlık çalmağa çalıştığını gördü? Ne oldu? Bir kabile şefi, Araplara ve Türklere “Ben Kürdüm!” dedirterek kendini “millet” diye pazarlamağa kalktığında, faşist veya ırkçı olmadı ama biz kendi kanımızla kurduğumuz kendi ülkemizde “ Ne mutlu Türküm diyene!” dediğimi için faşist olduk öyle mi?

 

Hayır… Gelişmiş toplumun ikinci tanımı, faşizan bir tanım değildir. Aksine sosyal demokratından, liberaline kadar devletten adalet ve emniyet bekleyen herkesin istediği kurallı, ilkeli bir toplum düzenini yaratabilecek yegâne toplum yapısıdır.

 

Bu da şu anlama gelir: Gelişmiş bir toplum, beraberlik duygusunu en büyük ölçüde gerçekleştirmiş, bu duyguyu ve arzuyu bütün kurumlarıyla koruyan ve gelecek nesillere aktarabilen insanların gerçekleştirdiği toplumdur. Neden böyledir? Çünkü ancak böyle insanlar, yarattıkları eserlerin, üretimlerinin, fikirlerinin ve hayatlarının, ülkelerinin her yerinde, devlet dahil herkse karşı ve sürekli emniyet altında saklanmasını sağlayabilir.

 

Böyle bir toplum da ancak kural koyuculukta, belirleyiclikte rakipsiz olabilen bir toplumdur. Bu da ancak ve yalnız “bağımsız ve egemen bir ulus” olabilir. Kabileler, hiçbir üyelerine derin, anlamlı bir kural ve kurum bütünlüğü sunamaz. Çünkü kabileler değerlere dayanmaz, soy bağının korunmasına yönelik kör bir inanca ve bağlılığa dayanır. Yani  meselâ bir Kürt aşiretinin şefi olarak kafalarına keleş dayadığınız insanlara kaç milyon kez “  Ben Kürdüm!” diye bağırtırsanız bağırtın, bütün elde edebileceğiniz, sadece Kürtçe konuşan kalaşnikoflu eşkıyaların sizin adınıza sokaklarda Kütçe terör estirebildikleri bir “av sahası”  işgal etmek olabilir. Böyle bir av sahasında birbirlerini görünüşleriyle, seslenişleriyle ve açıkça bilinen akrabalık ilişkileri ile tanımaktan başka bir beraberlik ölçüsü geliştirememiş insanların “sayıştay”, “danıştay”, MTA vs gibi kurumları geliştirmeleri mümkün değildir. Böyle bir av sahasında hukukun ilkelerinin gözetilmesi de mümkün değildir.

 

Oysa tarihinin en esi zamanlarında bile “töreyle” var olmuş ve hükmetmiş bir Türk için “devlet”, Türk Milleti’nin değerlerinin koruyucusu ve adalet sağlayıcısıdır.

 

Demek ki gelişmiş bir toplum, teknolojik ve maddi gelişimini en önce kendi yapısına borçludur ki bu yapının en gelişmiş ve en insanca seviyesi de millet olmaktır.

 

İşte bu yüzendir ki çocuklarımıza Türk olmanın gururunu öğretmeli ve her sabah onların kendilerini kahraman ataları gibi hissetmeleri için Andımız’ı okullarımızda okutmalıyız.

O hale bir kez daha  bizim medeni ir ulus olarak yaşamamız için çabalamış,  Yüce Atatürk’e kulak verelim:

NE MUTU TÜRKÜM DİYENE!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 yorum:

selcen dedi ki...

"O hale bir kez daha bizim medeni ir ulus olarak yaşamamız için çabalamış, Yüce Atatürk’e kulak verelim:

NE MUTU TÜRKÜM DİYENE!" BUDUR.

Afşar Çelik dedi ki...

Çok teşekkürler! İyi ki varsınız.