6 Ekim 2018 Cumartesi

Ben Yazayım Yazmasına Da

Bir takipçim-iz ki aslında bu blogun yazı kadrosunda bir alay doktoralı adam var ve hiç biri sanırım kendilerince   bu blogu yazmağa değer bulmuyor, o yüzden "takipçimiz" diyorum,  "Daha fazla yazmalısın!" demiş.
Bu adam sanırım John Cheever

İçimdeki ergen " Sen osuruğa sıkışmadıkça yorum yazmayacaksın diye mi yazayım istiyorsun?!" dedi.

Yaş elliye yaklaşırken içimdeki "berjerde oturan adam"sa ona yani ergen yanıma:  "Bok yeme! Otur oturduğun yerde! Adam daha fazla okumak istiyorsa bu iyi bir şey!" dedi.

Bazen... Hele 27 yıldır yazdıklarımın hiç kimse için bir önemi olmadığına artık neredeyse kesinlikle inandığım karamsarlık nöbetlerinde içimdeki ergeni dinlemek istiyorum.

Ama berjerdeki adamın daha dışa dönük, anlayışlı olduğunu biliyorum.

Bu yüzden...

Bir şey yapıp da cevap alamıyorsan...

Ya reddedilmişsindir...

Ya daha büyük bir şeyin olması için olaylar mayalanıyordur...

Ya da sen bu iki ihtimali falan düşünmeden her ne halt ediyorsan, onu yapmağa devam etmelisindir.

Heeeeey! Nasıl oldu ama? Bunları iki kapak arası bassam, "kitap" falan olur mu?

Bu bir blog... Yani kamuya açık bir kişisel günlük. Ve fakat aynı zamanda...

Batıda yani yazdığınız her kelimenin sentlerle değerlendirildiği medeni memleketlerde,  başlı başına bir geçim kapısı.

Reklâm alıyor muyum? Evet. Para kazanıyor muyum? Hayır. Öyleyse bu haltı ne demeğe yiyorum ben?

Çünkü kamuya açık bir kişisel metin yalnızca para kazanmak veya mide bağırsak kanalını boşaltmak için kullanılmıyor.

Çünkü fikirlerim de yeterince "kişisel"... Ve her blog aslında bir "etki yaratmağa" uğraşıyor.     
Peki Türkiye'de bunu yapabiliyor mu?

Bilmiyorum. Çünkü ergenlerin ve henüz ergenliği terk edememiş sayısız gerzeğin doldurduğu sözlüklerden, hır gür ortamlarından ve besleme sosyal medya  arsalarından "kişisel fikirlere" pek zaman kalmıyor.

Kendime acımıyorum. Hiç kimse herhangi bir yayın evinin himmetini dilenerek 27 yıl boyunca yazmaz.

Bunu ancak kendine inanıyor ve yapabileceğini bildiğin için yapıyorsan gerçekleştirebilirsin.

Kabul görmenin belli başlı yolları var ve bu yollara girerek herkesin yaptığını yaparak muteber olabilirsin.

Sorun kendi içindeki mükemmeliyet duygusuna cevap verip veremediğindir. Hayır! Cevabın mükemmeli gerçekleştirip gerçekleştiremediğin de değildir! Çocuk olma!

Asıl vermen gereken cevap,
bu yolda çabalamaktan vazgeçip vazgeçmediğindir.

Ben vazgeçmedim. Bir ihtimal... Hiç bir işe yaramayan ve okunmamış bir yazar olarak ölmemdir.

Diğer ihtimal de aslında benim için çok önemli değil. Çünkü elmas çıkarabilmişseniz, elmaslarınız ortadaysa... Elmasları çıkaran kişinin siz olduğunu bilmeniz, bunu başkalarının bilmesinden çok daha önemlidir.

Bana daha fazla yazmamı söyleyen okuruma sonsuz teşekkürler. Demek ki okumaktan zevk alıyor. O halde ben de ona "Lütfen daha fazla yorum bırakın..." diyorum. Çünkü kafanızda belki de bir gaz lambası yakan bir insanın birazcık  "cevap almağa" sanırım hakkı vardır.

O halde güzel bir şarkı ekleyelim mi? Bakalım kimden geliyor?




2 yorum:

Unknown dedi ki...

İşte böyle,tabiki yazmaya devam etmelisin.Mistik "osho"ne diyor."zihnini taşıyamayana deli,onu taşıyabilene mistik denir."Taşıdığın sürece sorun yok.Sizin kendinizle didişmenizi okumak harika...

Afşar Çelik dedi ki...

Teşekkürler... Bunun istisnai bir şey olmamasını dilerdim. Çünkü bana öyle geliyor ki bütün medeniyetin temeli bu. Ve insanın, var olabilme için medeni olmaktan başka şansı yok.

Her zaman beklerim. Esen kalın!