27 Şubat 2017 Pazartesi

İdeolojik Kamplaşmayı Aşan Bir Türkçü Uzlaşma Tasarısı

Sosyal ortamda kendisiyle oldukça uzun tartıştığım bir  Türk Solu mensubu, ne yalan söyleyeyim kafamda bir umudun kıvılcımlanmasını sağladı.

Şunu her şeyden önce belirtmeliyim ki kuşaklar arası bir algı ve birikim farkı kesinlikle var.
Benim gibi çocukluğunu şiddetli ideolojik kavgaların içinde geçirmiş biriyle o günleri ancak Denizci, Mahirci güzellemelerden okumuş gençler arasında anlaşmazlık olması doğaldı.
Muhatabımın tavrını emsal almam sanırım yanlış olmaz. Çünkü genelleştiği takdirde yarar getirecek her eylem bir çığır açıcı olarak görülmelidir.

Aziz muhatabım kendi sosyalizmini " konjonktürel" olarak tanımlıyordu. Bunu "faydacı" olarak anlamayı tercih ettim. Zira sosyalizmi " Türk için" istediğini belirttiğinde dikkatimi gerçekten çekti. Ayrıca zamanında unitarist yani birlikçi / Turancı cephede yer alan Sultan Galiyef'i ölçü alması da bu faydacılığının ciddiliğine beni ikna etti.



   Aramızda iki konuda uzlaşmazlık yaşıyorduk ki bu konuların aşılması en zor olanı tarihselciliğimiz/ tarihsiciliğimiz idi. Şahsen ben solun hiç bir idolünü kahraman olarak görmediğim gibi hepsini istisnasız biçimde şu anda kendisiyle mücadele ettiğimiz  Kürt etnik terörünün müsebbiplerinden sayarım.

Öbür yandan solun tetikçi -kışkırtıcı kalem geleneğinin Türkçülük adına Atsız gibi bir Türk atasına dil uzatması da uzlaşmazlık için aslında yeterli bir nedendir.

Bütün bunlara rağmen birbirimize yerleşik ön yargıların penceresinden bakmak yerine  tarihi belgelerle bakmak , tarihi husumetleri devirlerinin şartları içinde değerlendirmek belki de bir Türklük buluşması için akılcı bir başlangıç olurdu.

Uzlaşmazlığın ikinci ayağı ideolojidir ki bu da ulusumuz kesin şekilde birinci öncelik olarak kabul edildiği takdirde aşılabilirdi.
Bu durumda şu koşulları samimiyet ve ciddiyetle kabul ederek bir araya gelmek tüm Türkçülerin görevidir.
1-İdeolojik çatışmaların tarihine saplanmamak,
2- İdelojik fraksiyonları ulusumuzdan aziz bilmemek,
3- Birbirimize sürekli samimiyet testi uygulamamak,
4- Birbirleri hakkında değişmez yargıları olan kuşakları toplantıdan uzak tutmak,
5- Toplantıyı hiç bir partiye mal etmemek ve siyasi propagandadan uzak durmak,
6- Reddetmek için değil dinlemeğe ve anlamağa çalışmak için bir araya gelmek,
7- Türklük için bir araya gelemeyenlerin düşman için ayrışacağını unutmamak,
İşte bu hal ve şartlar altında bir araya gelecek Türk çocuklarının çelik iradesini hiç bir düşman yenemeyecektir. Şurası unutulmamalıdır ki hiç bir ideoloji ırkın, dilin, tarihin ve kültürün birleştirdiği insanların kardeşliğini içinde barındıramaz.
Tanrı Türk'ü korusun!

2 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Düşmanımın düşmanı dostumdur. Eyvallah.. Tabii buna söz konusu vatansa gerisi teferruattır, güzelmesi de yapabiliriz.
Bir birlerine karşı haklı ya da haksız ön yargılarşa yaklaşan iki ideolojinin gecikmiş aşkı da diye biliriz. Sayın yazar, diğer yazışarınıza bıraktığım yorumlara vereceğiniz karşılıklara toplu cevap olsun istedim. Yani bir entelektüel ve vatan sever olarak bir birinize tahammül ediyorsunuz ama başını kapatan köylü kadına tahammülünüz yok hem de millet birlikteliği parçalanırken. Saygılar.

Afşar Çelik dedi ki...

1- Başörtüsü atık köyle ilgili bir mesele değildir.
2- Köylülük artık yerel bir mevzu olmaktan daha başka bir şeydir
3- Başını örten insanlara bundan yirmi beş yıl önce şefkat ve empati gösterirken onların içlerindekini Türk düşmanlığı olduğunu bilmiyor veya bilmek istemiyorduk.
4- Başını örten insanların kahir ekseriyeti artık saygı duruşunu gereksiz görüp Bayrağımızı çöpe atarken... Andımızı ırkçılık sayıan partiyi yıllardır başımıza dert etmişken başörtüsü meselesine hala " giyim tercihi" vs diye bakabilmeniz gerçekten isveç düzeyinde bir uygarlık örneği. Tabii İsveç'te ikinci sınıf yabancılar olarak konforlu yaşamayı hayatının tek amacı haline getirmiş insanları hala "Türklük" içinde sayabiliyorsanız...

Yorumunuza cevabımın sabırdan ve hele anlayıştan uzak olabileceğini kabul ediyorum ama türbanın orduya kadar olnaca fitnsiyle sokuşturulduğu bir devirde kutlu bayrağımızı ayaklarının, kıçlarının altına serebilen türban kitlesine sabır gösteremediğimi ve bunu bana önerenlere de artık tahammül edemediğimi, edemeyeceğimi belirmeme lütfen izin verin. Sonuçları itibariyle ülkeyi bölünme noktasına getiren bir giysi için Türkçü bir uzlaşma tasarısını basit bir ittifak hayaline indirgemenin de kendince sonuçları olacaktır.

Böyle bir uzlaşma için gayret edilir, olmazsa da olmaz. Türbanı "realite" sayıp da Türkçü bir uzlaşmayı "hayalcilik" diye alaya alabilen bütün akılcı dostlar, elbette kendilerine, tarikatlerle, Kürtçülerle daha liberal, daha demokrat daha bütünleştirici uzlaşma zeminleri tasarlayabilirler. Neden olmasın? Ne de olsa özgür bir ülkedeyiz.


Eminim türbanlı bacılarla ülkeyi bütünleştirecek daha yaratıcı, realist, akılcı, üstün, şehirli fikirleri olan arkadaşlarımız vardır. Onları da kendi mecralarında çalışmağa bekleriz.

Saygılar.