28 Şubat 2014 Cuma

İhtiyaç Ve Talep Belirsizliğine Dair Küçük Bir Akıl Yürütme

Talep ve arz piyasada birbirlerini etkilerler.
İhtiyaç, karşılanması gereken  arzu veya yoksunluk/mahrumiyettir. Burada bir “gereklilik” vardır.
İhtiyaçlar,  genel yemek, barınma  ve emniyet ihtiyaçları dışında bireyseldir.

İktisadî tartışmaların en temel kavram kargaşası ihtiyaç ve  talep arasındaki farkı  netleştirememekten kaynaklanır.

Talep  üretici arzına   karşı tüketicinin, mübadele ile  gerçekleşmiş cevabıdır.

İhtiyaçlar bilindikleri ölçüde  üreticilerce karşılanmaya çalışılır.

Buna karşılık eğer bütün üretim ihtiyaçları karşılamaktan ibaret olsaydı icat denen yeniliklerin ortaya çıkması mümkün olmazdı.

“İcat” olgusunun  ortaya çıkışı “üretimin sadece ihtiyaç için yapılması gerektiği” şeklinde ifade edilen sözde hümanist, sosyalist söylemin yanlışlığını en başta  ispatlar.

Otomobilin icadından evvel insanlar atlarla veya buharlı trenlerle  seyahat ve nakliyat ihtiyaçlarını gideriyorlardı. “Tren bütün işimizi görmektedir!” denebilirdi ama insanoğlu bunu dememiş insanların trenden daha hızlı ve daha rahat seyahat edebileceği bir buluşu ortaya çıkarmışlardır.

Otomobil Ford’un zihninde belirirken  hemen hemen hiç kimsenin ne böyle bir aracın var olabileceğine ne de  böyle bir araçla neler yapılabileceğine dair bir fikri vardı. Mevcut araçlarla devam ederek otomobile ihtiyaç duymayabilirdik de.

Oysa böyle olmamıştır. Ford kendi aklını, kendi bilgisini kendi menfaatleri için özgürce kullanarak, diğer insanlardan, yarattığı şeyin karşılığını bekleyerek otomobili üretmiştir. Ondan elde edilecek yararları şüphesiz  tahmin etmiştir, ama bu faydaları yaratan aklının, o icattan sonra meydana gelecek değişikliklerdeki, faydalardaki payını  ondan yararlanacak insanlardan beklemiştir. Bu beklenti adaletsiz veya ahlâksızca mıdır?  Elbette hayır ama bu ayrı bir tartışma konusudur.

Burada sorun ihtiyaca dayanmayan üretimin yerinde olup olmadığıdır. Bunun cevabını müşteriler talepleriyle verirler.

 Herhangi bir mal, daha önce kendisine ihtiyaç duyulmaksızın üretici tarafından arz edildiğinde iki ihtimal vardır. Ya insanlar bu malı almak ister ya da istemez. Mal istenmezse  fiyatı ödenmeyerek mal talepsiz bırakılır. Ya da mal istenir ve karşılığı ödenerek üreticinin arzına karşı bir talep cevabı verilmiş olur.

Bir malın talep edilip edilmediği, insanların o mala ihtiyaçları olup olmadığı bilinerek anlaşılmaz. Bir malın talebi ancak tüketicinin o malı alıp almamasıyla anlaşılır.

Bir arabaya şiddetle ihtiyaç duyabiliriz. Ama bu bizim bireysel sorunumuzdur.  Bu ihtiyaç belki kuvvetli bir arzu belki bir yoksunluktur. Ama en nihayetinde ancak kendi içimizde hissettiğimiz bir “duygudur”.

Bir çiklet aldığınızda  onunla ilgili yoğun bir arzu veya yoksunluk duyup duymadığınızı çiklet üreticisi bilemez. Ama onun malını satın aldığınızda “ Malını üretmek için benden istediğin fiyatı ödüyorum!” cevabını vermiş olursunuz. Talep budur!

Bir eve ihtiyacımız vardır ve bu ihtiyaç genellikle ekonomik gücümüzün yettiği barınma çeşitleriyle karşılanır.

Yiyecek ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan insanlar için de çeşitli kurumlar vardır.

Ama bir araba veya ev ihtiyacı ancak ve yalnız onu bir şekilde karşılayabilecek güce erişip de üreticiye karşılığını verdiğimizde piyasada “talep” olarak belirecektir.

Bir mala talep azlığı iki sebepten meydana gelebilir. Ya insanlar o mala ihtiyaç duymuyordur ya da karşılığını veremiyordur.

Ama ihtiyaç büyük ölçüde bireysel ve psikolojiktir. En başta bahsettiğimiz yemek, barınma ve emniyet dışındaki “ihtiyaçlar”  kişiden kişiye değişir. Şöyle düşünebiliriz. Otomobil almayı bugün çok isterken yarın bunun aslında o kadar önemli olmadığını düşünerek onu “ihtiyaçlar” listesinde daha geriye atabilir veya listeden silebiliriz.
Bu yüzden ihtiyaç birysel, talepse tarihîdir.

İktisadî hesaplar ifade mübadeleye konu olmamış arzular üzerinden yapılmazlar; ancak gerçekleşmiş ve tarih olmuş mübadelelere bakılarak yapılabilir.

Sosyalizmin mutlak iflâsı daha  bu noktada ortaya çıkar.

Çünkü müşteri talebiyle sınanacak yeni ürünlerin ortaya çıkması, “ihtiyacı karşılamaya yönelik hümanist sosyalist rejimde” mümkün değildir. İnsanlar ancak yeni bir malın, herhangi bir ihtiyacı karşılayıp karşılayamadığını deneyebilirlerse, onu, ihtiyaç listesine alıp almamaya karar verebilirler.

İnsanlar aydınlanma ihtiyacı  duyuyorlardı ama onları mumdan daha iyi aydınlatacak ve daha önce hiç var olmamış bir şeyin, onların ihtiyacı haline gelmesi, ancak ampulün icadıyla mümkün olmuştur. (Yıllarını ömrünü, enerjisini ampulü bulmak için geçiren bir insanın bu uğurda harcadıklarına baktığımızda,onun, acaba milyonlara getirdiği rahatlıktan gereken payı almayı hak etmez mi?)

Sosyalizm hem üretim araçlarını devletleştirm
esi/ortaklaştırması hem de tüketicilere ihtiyaçları dikte ettirmesi sebebiyle  arz ve talebi kökünden ortadan kaldırır. Sosyalist düzenin bir ekonomi yaratamamasının sebebi budur.

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz.

Har talep, üretici için  bir ihtiyaç mektubudur  ama her ihtiyaç, talep haline gelmeyebilir.




1 yorum:

selcen dedi ki...

Blogun zemin rengi okumayı zorlaştırıyor.Olmuşken siyah yapaydınız barı.!!!!!!!