Bir akademisyen ne kadar
kendinden emindir.
Yanılmazlığın anahtarını elinde
tutar. Ona öğretilmiş ve doğruluğu nesilden nesle aktarılmış o gizli bilgilerin
mirasçısı ilân edildiğinde, artık bu seçkinlikle ne kadar dokunulmaz bir hal alır. Kim onun fikirlerinin
yanılmazlığından şüphe edebilir?
Kim onun ilâhî mesaja
yakınlığından şüphe edebilir?
Bilimin gün ışığının göz
kamaştırıcılığından uzaktaki sığınaklarında, aydınlatma şiddeti bilinen
lâmbalarının ışığında, mutlak güvenliğe ve huzur kavuştuğu fikriyle yaşamak
seçkinliği, kaç ölümlünün eline geçebilir?
Ve orada kim ona niyetinin ne
olduğunu sorabilir?
Öğrenmek ve öğretmek zevkinin olup olmadığını, kim korkmadan merak
edebilir? O soruları soran ve cevap vermek mükellefiyetini artık üzerinden
atmış bir seçkin kişidir.
Akademisyen artık sorularını
tüketmiş, hayatı cevaptan ibaret, merakın ve cehaletin tevazu çıpasını bir
kenara atmış ejderha kabilinden bir kaptan…
Ben o denizlerdeki bilinmezliği
ve çalkantıyı seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder