Geçmişte ancak kâğıt, mürekkep ve
mülki amir izniyle dergi çıkartılarak entellektüelcilik oynayabilirdik... En
iyi ihtimalle fotokopiyle fanzin yazardık... Bugün yarım saatte "Kahrolsun
kapitalizm!" diye haykırarak bir
saat içinde onlarca "like" almamızı sağlayan ve sonrasında bir
anda ünlenen sitemizin, orasını burasını
ekmek ağacı reklamlarla doldurmamızı sağlayan şeyi meydana getiren yaratıcı
zekâlar, nereden gelir?
Facebook aslında mala davara
yaramaz. Facebook pastoral romantizmlere gerekmez. Kimsenin facebooka ihtiyacı
yoktur. Bir tanıdığa verilip elden
mektup göndermek hem daha insani hem de çok daha ucuzken(?) insanlar sadece
"tüketim" çılgınlığından, birbirine
e-posta atar... Kızının o anda nerede bulunduğunu cep telefonuyla
öğrenen anne aslında saçmalamaktadır. Kapitalistlerin tüketim çılgınlığına
bilincini teslim etmiştir.
Ruhi Hoca, "Dergiye yazı
lâzım! Neredesin?" diye sorduğunda fakirin kraft defterdeki hikâyeyi,
yarım saat içinde yollayabilmesi de aslında "ahlâksızca" bir sömürü
düzeninin eseridir.
Aslında televizyonu, bilgisayarı, otomobili icat eden
insanlar, bize kullanılacak gerçek şeyler
vermemişlerdir. Aslında “Muhteşem Yüzyılı” seyrettiğimiz şey gerçek
değil! Aslında otobüslere binmiyoruz. Aslında okuduğumuz kitapların bize
gelmesini sağlayan ofset matbaalar falan da yok!
O matbaalar
kitapları sadece hayır için basmalıydı. Televizyonu satın almasak da
mağazadan yağmalasak daha güzel olurdu. Ekmeği yaptığımız buğdayı neden
çiftçiden satın alıyoruz ki? Onu bize bedava vermediği için öldürülmeyi hak
etmiyor mu? Bir devrim yapar, tarlasını elinden alır, onu öldürür ve bedava
ekmek yapamaz mıydık? Onu bize neden para karşılığı verdiklerini şahsen
anlayamıyorum. Bilgisayarların herkesin
çantasına girmesi neden gerekli olsundu ki? Hastalarımız taşıyan cankurtaranlar
ve helikopterlerin icat edilmesini kim istemişti ki? Madem icat edildiler bize
bedava sunulmaları gerekmiyor mu? İnsanlar icatlarını bizim hayatımıza bedava
sunmak için yaşamıyor mu?
İpek türban takarak modern oluyor
ve “caiz” bir lüksü yaşamanın zevkine varıyoruz. Türbanımızın markasına önem
veriyoruz. Gözlük Ray Ban’dan ve
şortumuz Jack Wolfskin’den olsun ve “sobetlerde” mehir pazarlığı yapalım istiyoruz.
Parkamız yeşil olsun ki
solculuğumuz belli olsun ama Adidas olursa daha iyi olur… Merrel botla yürüyüş
yapıp yeri göğü sarsmak ve Nike
parmaksız eldivenle yumruğumuzu havaya kaldırıp her şeyin kahrolmasını dilemek de enfestir!
Blackberry telefonla eylemleri birbirimize mesajlamak da “süperdir”.
Kapitalizm berbat bir şeydir,
insanı “yabancılaştırır” falan ama ürettikleri de fena değildir. Tek sorun,
bunların bedava olmamasıdır.
Kapitalizm aslında hiçbir şey üretmez ama biz o “hiçbir şeyi”
kullanmayı pek severiz.
Kapitalizm aslında servetin birkaç kişide toplanmasını sağlar ama kahrolası
General Motors iflas ettiğinde, kimse bunun nasıl olabildiğini anlamaya
çalışmaz. MacDonnal Douglas diye bir uçak firmasının artık var olmadığını kimse bilmez… Hani sermaye hep birkaç elde toplanıp hiç
gitmiyordu ya? Yani tüketici hep
tüketici kapitalist hep kapitalistti ya? Hani aslında kapitalist hiç tüketmeden
hep üretiyor, tüketici de hiç üretmeden hep tüketiyordu ya? Hani üreticiler
icatlarını topraktan çıkarıyor, hiç kimsenin
bilmediği icat tarlalarını yağmalayarak bunları elde ediyordu ya? Kapitalist
denen adamların para kazanabilmesi için sizin onların ürettiklerine
itibar etmenizin gerekmesi de sanırım sizin iradenizin önemini yeterince
anlatmıyor?
Veya site yazarak reklam toplamanın ne olduğunu
kimse anlamaz. “Daha iyi bir üniversiteye” gitmenin aslında daha yüksek bir
geliri garantilemek için olması da tamamen sosyalist, dayanışmacı yüksek
ahlâkın eseridir!
Facebook aslında mala davara
yaramaz. Facebook pastoral romantizmlere gerekmez. Kimsenin facebooka ihtiyacı
yoktur. Orta halli bir üniversite öğrencisinin yarattığı bir şeyin, insanlarca
sevilerek onu bir anda zengin etmesi, aslında o gencin kabahatidir. Size
ilkokul arkadaşlarınızı bulmak imkânı sağlaması, “örgütlenip” ona “kapitalist”
diye küfretmenizi sağlaması da onun eşekliğidir. Sizin kırk yıl düşünseniz
yaratamayacağınız bir şeyi size bir anda sağlaması, onun “görevidir” size göre…
Sizin bütün istediğiniz,
çevrenizde, hayatlarını karşılıksız sömürebileceğiniz yaratıcı insanların sürekli var olmasıdır. Siz, sosyalist
yağma histerinizi herkese haykırırken
kullandığınız megafonu kimin yarattığıyla ilgilenmezsiniz. Siz İslâm’ın
sosyalist romantizminden bahsederken kafanızdaki türbanın hangi modaevinden
çıktığını unutuverirsiniz. Siz, eli kanlı dincilerin kapitalizme karşı nasıl
kahramanca savaştığın dair destanlar
yazarken kullandıkları uydu telefonlarının nasıl var edildiğini anlayamazsınız.
Siz ilâç firmalarının yok edilmesi,
belki devletleştirilmesi
gerektiğini düşünür ama maliyetleri ve teknolojileri ile ilgili en ufak
fikrinizin olmadığı ilaçlarla ilgili olarak eczacıyla “yan sanayii” polemiğine girmeyi
seversiniz…
Facebook aslında mala davara
yaramaz. Facebook pastoral romantizmlere gerekmez. Kimsenin facebooka ihtiyacı
yoktur.
7 yorum:
Valla tadından yenmez bir yazı olmuş.Örnekler cuk oturmuş, daha da güzel anlatılamazmış durum...
Sağol Yelizciğim, zaman ayırmışsın...
Beğendiğine sevindim, aslında cesaret işi yaptığın..
Epeydir yoktun, gene beklerim...
kapitalizmi yere göğe sığdıramadığınıza göre...150 kişi çalıştırılan...kendileri otomat makinaya günün 8 saati...ayın...26 günü 1 patron emriyle makinaştırılmış...insanlıktan çıkarılmış insanları ne ile izah edebilirsiniz..??*....keza...kapitalist zihniyetin...ticaretçi hırsızlarını...kapısından giren insanı...insan değil...ayağına çelme takılıp....yüzü kızarmadan...ahlaksızca müşteri kılıklı birisi geldi...düşüncesi ile...bitmek tükenmek bilmeyen.....satıcının....arsızlığına ne diyebiliriz..???....
Önce zahmet edip yorum bıraktığınız için çok teşekkürler.
Elbette her işin ahlâksızı vardır. Kapitalizmde eğer devlet birilerini kayırmıyorsa; müşteri dükkan sahibini "işten atabilir"
Size solum şu: Sosyalizmde her şey devletleştiğinde memur satıcıların veya müdürlerin ahlaksızlığı nasıl engellenebilir?
Veya... Siz sosyalizmde işçilerin insan gibi mi çalıştırıldığını sanıyordunuz?
Romantizme itirazım yok.
Yeter ki aklımızı perdelemesin.
Saygılarımla.
SAYIN ÇELİK...SOSYALİZM OLSUN DEMEDİMKİ...kaldı ki...devlet ile şirketler...stk lar...sendikalar...medya..güvenlik görevlileri ortaklar...devlet..şirketlerden vergi..çalışandan vergi..almaz mı..???....devletin...şirketleri kayırmadığı nerde görülmüş..???...şirketler...devlet komünizminin...şirketleşmiş....halidir...tekel...tekelci sermaye....yerli-yabancı ortak...saygılar..
Efendim , herhalde yeterince açık arz edemedim. Bir memlekette insanların işlerini kendilerinin mi yoksa devletin mi yürüteceği rejime bağlıdır.
"Sosyalizm olmasın ama insanların işlerine devlet sürekli müdahale etsin !" diyorsanız bu en hafif tabirle çelişkidir.
Kapitalizm size göre bir vahşet rejimi ise bu şu anlama gelir:"İnsanlar kendi başlarına bırakılınca mutlaka alçaklık ederler . Bu yüzden onlar asla özgür olmamalı ne yapmaları gerektiği, onlara âdil ve melek yöneticilerce söylenmelidir. "
Bir işe devlet müdahalesi işi bozuyorsa yapılacak şey O işi ve özgürlüğü yok etmek değildir. Yapılacak şey devletin keyfi müdahalesini engellemektir.
Saygılarımla
Efendim , herhalde yeterince açık arz edemedim. Bir memlekette insanların işlerini kendilerinin mi yoksa devletin mi yürüteceği rejime bağlıdır.
"Sosyalizm olmasın ama insanların işlerine devlet sürekli müdahale etsin !" diyorsanız bu en hafif tabirle çelişkidir.
Kapitalizm size göre bir vahşet rejimi ise bu şu anlama gelir:"İnsanlar kendi başlarına bırakılınca mutlaka alçaklık ederler . Bu yüzden onlar asla özgür olmamalı ne yapmaları gerektiği, onlara âdil ve melek yöneticilerce söylenmelidir. "
Bir işe devlet müdahalesi işi bozuyorsa yapılacak şey O işi ve özgürlüğü yok etmek değildir. Yapılacak şey devletin keyfi müdahalesini engellemektir.
Saygılarımla
Yorum Gönder