4 Mart 2013 Pazartesi

Türkiye’nin Sağı Solu Neresi?

Üç katil de sosyalisttir... Ne ilginç tesadüf değil mi?

Bir okurumuz -ki  okunduğumuza inanmak zor ama- Türkiye'nin sağıyla solunun ideolojik anlamda ne farkı olduğunu, eğer  aralarında belirgin bir fark yoksa  niye çatıştıklarını sordu.

Sağ ve sol kavramının Fransız meclisindeki genel  felsefî ve yerleşimden kaynaklandığını hepimiz biliriz. Buna göre sağ  muhafazakâr, sol yenilikçidir. Daha sonra  tarihsel materyalizmin köktenci ilericilik anlayışı solun karakteristiği haline gelmiştir.

Fakat solun karakteristiği artık ilericlik vs. değildir. Solun  Marx’la yönelimi değişip ekonomik bakışla temellenmiştir.

Keza Marx’ın ekonomik felsefesi dışındaki tarihsel yorumları tamamen materyalist birer Talmud yorumundan başka bir şey değildir.  Tarihe saçma sapan bir yorum ve tarihten saçma sapan bir kehanet çıkarmak gayreti Marx’ın romantik özelliğidir. Buna mukabil,  dört işlem hakkındaki cehaleti ve  toplama çıkarmayı yanlış anlamasından başka bir şey olmayan   “kâr analizi” solun, onun  “akıl” niyetine kabul edebileceği tek yönüydü. Marx’ın kârı, sömürüde gören bu analizi  “zarar” denen olayı açıklamakta hiçbir işe yaramıyordu. Sol, bu matematiksel şaşılığın üzerine, bütün bir komuta ekonomisi kurulabileceği kör inancından başka bir şey değildi artık…

Öncelikle solun ne olduğuna bakarak sağın ne olması gerektiğini görmeliyiz. Sonra Türkiye’de gerçekten bir sağ ve sol ayrımı  yapılabilir mi ona bakmalıyız.

Sol denen ideoloji iki  ayak üzerinde durur:
Temel hakların reddi ve tarihsel kehanet tutkusu…

Türkiye’de ekonomistler, Marx’ın kadim Yahudi hikâyelerine benzeyen ekonomik tarih hurafelerini gerçek sanır, bir de  bu hurafelerin üzerine kapitalizmin geleceğine dair kehanetler   yumurtlamayı severler… “Kapitalizm çökecek!” diye  mistik hayaller kurar, bunu yazarken de  son donanımlı bilgisayar kullanmaya dikkat ederler. Ama bilgisayarlarının üzerinde özel mülkiyeti gösteren birer markanın bulunduğuna hiç dikkat etmezler.

Sol, bireyi kendi başına bir değer olarak kabul etmediği için hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarını da reddeder. Sola göre birey, içinde yaşadığı toplumun ürünüdür. Dolayısıyla kendi başına bir mana ifade etmez. Bundan dolayı da kendi başına hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarına da sahip değildir. Bunun ne önemi vardır?

Şu önemi vardır ki bireyin hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarını, ona değil de topluma ait  şeyler olarak gördüğünüzde ekonomi denen faaliyeti ortadan kaldırırsınız. Yani sosyalizm ile ekonomi bir arada olmaz! Neden olmaz? İnsanlar birbirleriyle fayda mübadelesine giremediği için olmaz. Bundan önce insanların kendilerine ait fayda kabulleri meydana gelemediği için olmaz. Bundan da önce insanların kendilerine ait hayatları, fikirleri ve mülkiyetleri olmadığı için olmaz.

Demek ki şunu bilmeliyiz. Kim ki alışverişin, mübadelenin birileri tarafından düzenlenmesinden, komuta edilmesinden bahsediyorsa; o kişi aslında size ait olanlar üzerinde hak iddia ediyor demektir. Bu, “Senin özgürce alışveriş etmene izin verirsem, ne yapacağın belli olmaz! Senin hırsızlık edip etmeyeceğini bilemeyeceğime göre senin ne yapman gerektiğini benim söylemem, emretmem gerekir!” demektir.

Bundan dolayıdır ki Türkiye’de aslında sağ diye bir şey yoktur! Türkiye’de sağ sanılan partilerin tamamı, bireyin özgür mübadele eylemine kuşkuyla bakan ve bireyin her türlü işinde devletin tasallutunu savunan koyu otoriter sosyalist partilerdir. Türkiye’de sağ denen kitle, temel haklara dayanan bir piyasa düzeninden yana olmayı ayıp, günah sayan,  mutaassıp bir kitledir.

Bu kitleye “muhafazakâr” demek yanlıştır. Çünkü muhafazakârlar değişime toptan karşı değildir. Değişimin kendiliğinden ve tedrici olmasından yanadır. Türkiye tam bir dil fakiri memleket olduğundan bugün aslında muhafazakârlık diye bilinen şeyin tam adı “taassuptur”/ tutuculuktur. Türkiye’de bu yüzden sağ adı altında   temel haklara düşmanlıkta  mutaassıp/ tutucu bir kitle,  ekonomiyi sürekli berbat eder.

Milliyetçilerle dinciler muhafazakârlık asgari müştereğinden dolayı sağ gibi  görünürler. Tek ortak noktaları dindir. Buna mukabil bu iki grubun dine bakışlarını belirleyen de dincilerdir. Türkiye’de sağcılık, sosyalizmin ekonomik muhalifi olarak değil genelde dine dayalı bir sosyalizm karşıtlığı şeklinde gelişmiştir. Milliyetçiler “ esir Türkler” söylemiyle  sosyalist blok içindeki Türkleri hatırlamışsa da sonradan hareketin rengi dinci eğilimlerce belirlenmiştir, hâlâ da böyledir.

Dolayısıyla Türkiye’de temel hakları ( hayat, mülkiyet, ifade hürriyeti) haklarını savunan, sosyalizm karşıtı bir sağ falan yoktur! Türkiye dinine tutucu şekilde bağlı, bazıları milliyetinin bilincinde olan ama kesinlikle ekonomiyi devletin icat edip yönettiğini sanan sosyalist zihinli bir siyasal çoğunluk vardır. Türkiye, ekonomiyi devletin yönetmesi gerektiğini sanan  bir siyasal anlayışın toptan egemenliğindedir. Yani aslında hepimiz sosyalistiz, hepimiz Marksistiz! Olay budur!

2 yorum:

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Aslında kendini sağcı veya solcu olarak nitelendiren birçok insan gerçekten neyi desteklemekte olduğunu bilmiyor o halde. Ya da tabirlerin kendi kafasındaki tanımlarına göre kendini bir tarafa ait hissediyor ki o durumda da zaten söylenecek bir fazla bir şey yok.Terimlerin Türkiye'deki algıları ile gerçek manaları uyuşmayabiliyor yani, bu sonucu da çıkarabiliyoruz.

Gerçekten birçok kavram oldukça şekillendi aklımda, çok çok teşekkür ediyorum Afşar Abi, eline yüreğine sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Aynen Yelizciğim, aynen... Gayet güzel ifade etmişsin, bu yorumu yorumlamaya gerek yok... hayır insanların neyin ne olduğunu fark ederek taraf tutması en sağlıklısı olurdu. insanlarımız önce taraf tutup sonra yarım yamalak bildikleri anlamı ona uydurmaya çalışıyor.

Fikirlerin bulanıklığı bir aşamada iyi başka bir aşamada kötüdür. Şöyle ki fikirler terimlerin bilinmediği zamanlarda bulanık olursa bu iyidir, çünkü bu durum, kelimeleri öğrenmek ihtiyacını doğurur.

Kelimeler netleştikten sonra fikirlerin bulanıklığı ise ya kasıtlı bir tahrikçilik veya inatçı bir cehaletin sonucudur. Sağolasın, varolasın... Her zaman beklerim...