15 Mart 2013 Cuma

Liberal Demokrasi Pratiğinde Metodolojik Bireyden Sapma


Liberalizmin temel değerlerinden biri birey… Bunun anlamı şu: 

Toplumsal düzenler, yapıp ettiklerinin bilincinde olan, sorumluluk sahibi özgür bireylerin eylemlerinin etkileşimi ile meydana geliyor. Bundan dolayı da liberal teori, bu sorumluluk sahibi özgür bireylerin davranışlarındaki genel düzenliliği keşfetmeye çalışıyor. Ve “ metodolojik bireyden” bahsettiğinde de  dünyanın her yerinde görülen  genel davranış  düzenliliklerini anlatmaya çalışıyor.

Bunun ne önemi var? Bunun önemi şu: Herkes için ve her zaman geçerli kuralların yani hukukun uygulanabilmesi için herkes için ve her zaman geçerli insanî davranış düzenliliklerinin anlaşılması gerekiyor.

Öyleyse liberalizmin sorunlarımıza bir türlü çözüm getirememesinin sebebi nedir?

Yanlışlık liberalizmde midir? Yani aslında temel haklar, bireyin korunması, hukuk devleti, sınırlı demokrasi, piyasa ekonomisi gibi kavramlar yanlıştır ve zararlıdır da  insanlar bunu sadece çevrelerine zarar vermek için mi kullanırlar?

Yaygın akıl yürütme, bu değerleri savunduğunu söyleyen batı ülkelerinin,  başkaları için aynı ilkelere uymadığı yönündedir.

Bu doğrudur. Kendilerine benzemeye çalıştığımız, sakatlanmış da olsa liberal demokrasi ile idare edilen ülkeler, söz konusu diğer ülkeler olunca hiç de liberal davranmamaktadırlar.

Aslına bakılırsa onlar liberalizmin  kurucu babası sayılabilecek Adam SMITH’in “Milletlerin Zenginliği’nde”  daha en başta kendilerinden şikâyet ettiği  “kayırmacı ekonominin” başrol oyuncularıdır.

O halde aslında, liberal kuram bir hayal dünyasından mı ibarettir?

Hayır elbette değildir. Liberal kuram insan davranışlarının düzenliliklerinin barış, dürüstlük ve hayata saygıya dayandığı kabulünü geliştirmiştir ki bunun en büyük delili insan neslinin korunması ve kötülüğün istisnaî olmasıdır.
Sorunun iki sebebi var:
Bunlardan birincisi batı ülkelerinin, liberal demokrasiyi kendi gelişmiş toplumlarına özgü bir şey olarak kabul etmeleri. Böylece onlar “metodolojik bireyden” bahsederken kendi toplumlarının bireylerinden bahsederler.

Bu  ciddi bir kibirdir. Aslı da yoktur. Çünkü liberal demokratik ülkelerde bile  seçmenler, ekonomik gerçeklerin ve gerçek yararın  gereklerine rağmen serbest ticaretin kısıtlanmasını kıyasıya talep ederler. AB emeğin ve sermayenin serbest dolaşımı hedefiyle kurulmuş olmasına rağmen bunu aşan bürokratik kitlesiyle üye ülkelerde bile ciddi sıkıntılara yol açmıştır. İngiltere  Euro’ya geçmemiş, birkaç ülke ortak bir emirname gibi görünen AB Anayasası’nı  reddetmiştir. Amerikan seçmenleri,  lobicilikle yürütülen ekonominin bütün bir ulusu fakirleştirdiğinden bihaberdir.  Vergi mükelleflerinin parasıyla kayırılan  sözde kapitalistlere karşı durmanın sosyalizmin değil, bilakis liberalizmin bir gereği olduğunu dahi  idrak edememektedirler.

Metodolojik bireyden sapmanın birinci sebebi,  bireyi esas alan bir temel haklar sisteminin liberal demokratik ülkelerde bile hükümetlerce alabildiğine ifsat edilmesi ve ortalama insanın, dünyanın hemen her yerinde, genellikle  kısa vadeli fayda dışında  pek bir şeye önem vermemesidir.

Metodolojik bireyden sapmanın ikinci sebebi   veya menbaı ise  demokrasinin, hukuk ilkeleriyle sınırlandırılamadığı bizimki  gibi ülkeler ve yönetimlerdir.

Böyle memleketlerde demokrasinin çarpık algılanışı bazı sonuçlar doğurur.
Bu sonuçlardan bazıları şunlar

Demokrasinin  her şeyin talep edilebildiği  ve  her talebin de karşılanması gerektiği bir rejim olarak addedilmesi…

Demokrasinin, bir sayısal güç dengesi olarak kabul edilmesi…  Sahip olunan oysa ayısınca özerklik gücüne de sahip olunabileceği yanılgısı…

Demokrasinin, çoğunluğun sınırsız iktidarı olarak kabul edilmesi…

Bütün bunların yanında geri kalmış ülkelerin  liberallerinde, toplumsal düzenlerin “kimliksiz bireylerce oluşturulduğu” kanaati, evdeki hesabın çarşıya uymamasının bir sebebi…

Meselâ Türk liberalleri, Türkiye’nin Türk insanına göre şekillenmesini  gayri demokratik bulmaktadır. Ama ayni liberaller Almanya’da Alman, Fransa’da Fransız, Amerika’da Amerikan uluslarının kendi hayat tarzlarını, içlerindeki azınlıklara rağmen kendilerinin belirlediğini nedense görmezden gelmektedir.

Bunun da sebebi,  uluslaşmanın büyük ve karmaşık çeşitliliğine akıl erdirememeleri.

Bugün Türkiye  artık kenar mahalleden beslenen bir cemaat ve etnik ırkçılık kapalı toplum koalisyonunun elinde olduğundan; bu yapıların, “egemenliğin” kullanıcısı ulusa göre bir demokratik siyaset belirlemesi de mümkün değil.

Liberal bir metodolojik birey ancak dinsel ve ırksal mensubiyetlerin ötesinde, kural altında bütünleşmekle birbirine kendiliğinden benzeşmiş  bireylerin, yani ulusların bireyleri arasında ete kemiğe bürünebilir. Ancak uluslaşma yolu  ile  hukuk teminatının “her bir birey için ayrımsız”  geçerli olduğu bir düzen kurulabilir.

Liberal kuramın “hukuk önünde eşitlik” ilkesinin gereği olan metodolojik birey, bugün  batı ülkelerinde bile  kayırmacılık, korumacılık ve  siyasi kibir yüzünden tehdit altındadır.

Hele demokrasinin kuralsız ve sınırsız işletildiği bizimki gibi memleketlerde “ taraf olmayan bertaraf” olur gibi bir ilkelliği, siyaset metodu olarak kullanan,  kenar mahalle dindarlığı ve etnik ırkçılık için “metodolojik birey” açıkça saçmalıktır.

Türkiye, yiyip içip itaat eden bir tür muti birey tipi yetiştiriyor. Azıcık vicdanı olan liberallerin yapması gereken, yetiştirilen bu birey tipinin,  liberal kuramın özündeki, aklı başında ve sorumluluk sahibi özgür “metodolojik birey” olup olmadığına bakmak…

4 yorum:

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Tüm bu liberalizm-sosyalizm-kapitalizm gibi düzenlerin asıl amacını ve mantığını yakalayabilmek için öncelikle insanın kendi değer yargılarını oluşturmuş, bencillik ve zararcılıktan arınmış, ahlaki olgunluğa ulaşmış olması gerek o halde. Aksi halde tüm bu düzenler insanların kendi menfaatlerine göre yorumlanınca ne uygulamak mümkün hale geliyor ne de verim almak...
Eline sağlık Afşar Abi, teşekkürler.

Afşar Çelik dedi ki...

Yorumun genel anlamda çok doğru Sevgili Yeliz...

Burada "fayda", "menfaat" konusuna da ayrıca değineceğim. Yorumunu, "ahlâk terazisine vurulmamış menfaat" algısını vurgulamak istiyorum.

İdeolojileri öncelikle ahlâka yaklaşımları ile daha sonra bu ahlâka dayanan fayda kabullerinin neticeleriyle yargılamamız gerekir.

Meselâ "meleklerin sosyalizmi" yaşayabilir miydi? Aslında ahlâk ve ideoloji konusuna çok güzel dokunmuşsun, ileride bir başka yazı için ilham verdin...

Bencilliğin ahlâksızlık olup olmadığına da ayrıca değinmeliyiz, belki algılarımızı tırmalayacak olsa bile. Vakit ayırdığın için teşekkürler, sağ olasın, var olasın...

selcen dedi ki...

Bütün milletlerin komünistleri de liberalleri de bilmem necileri de millidi.Bizimkiler ise hüdayi nabit yetiştikleri için böyle sopsuzdurlar.

Afşar Çelik dedi ki...

Yaşayın efendim... Aklınıza, ağzınıza sağlık, aynen!

Elin liberali milletine sövmeyi aklından geçirmez, bizimkiler soysuzluğu hümanizm sanır...