12 Ocak 2013 Cumartesi

Türk Kahvesi İle Erken Kış Akşamı


Bugün "Harem'in" 7. bölümünü seyrettik mutfakta. Niye mutfakta? Yemek yerken seyretmek hoşumuza gidiyor. Ayrıca orada öyle sıkış tepiş oturmak bizi eski günlere götürüyor.

Elektriğin voltajı hâlâ düşük. tasarruf l ampulümüz göz kırpa kırpa yanıyor.

"Harem'in" ince ve yer yer oldukça kalın, oturaklı dokundurmalarını, dehşetle karışık bir  neşeyle seyredip yemek yedik. Üstün bir de Türk kahvesi içtik.

Bugün ayrıca güneş de açtı. Neredeyse bir haftadır ikinci defa...  Kar bulutları yoruldu galiba...  Yollar yavaş yavaş açılıyor.  Bütün bunlar ne ifade ediyor? 

Fikrimin ilgileri ile ne  ilginiz var?

Kim, son bilgisayara teknolojileri veya moda eğilimleri veya yemek  alışkanlıkları dururken düşünmekle ilgilenir ki değil mi?

Mesele şu ki aslında herhangi bir beğeninizi ifade ettiğinizde, neyi, niçin ve nasıl beğendiğinize dair bir beyanda bulunmuş olursunuz.  Bu da neye göre düşündüğünüzü gösterir. Ama siz hâlâ " Ben ocu da değilim bucu da değilim!" gibi bir tarafsızlık tutumunun sahte sağlığına özenirsiniz.

Böyle bir tutum sağlıklı mıdır?  Birini beğenip diğerini beğenmemek...  Bir kitabı okuyup diğerini okumamayı seçmek...

Gene Fatih ERDEMCİ dinliyorum. Öbür yandan Paul AUSTER okuyorum: "Leviathan". Biraz da o teşvik ediyor beni yazmaya... "Bir yazardan öğrenilecek şey nedir?" diye düşündüğümde görüyorum ki kimse ondan nasıl yazılacağını öğrenemez. Eğer bir yazarsanız, edindiğiniz şey sadece yazmanın yemek içmek gibi bir ihtiyaç olduğudur. Yazmak, edinilmiş bir açlıktır.

Yazmak gönüllü bir kayboluştur. Yazmak kaybolduktan sonra kendi yollarını yaratmaktır.

Sahi ne ilginiz var benim ilgilerimle, değil mi? Ve hangi deli bir blog yazarak dünyada bir fark yaratmaya kalkar ki?

2 yorum:

selcen dedi ki...

Yazmak ve okumak insanı hayvandan ayıran en önemli marifettir değil mi? Gel gör ki,sadece okumayı bile ihtiyaçları listesinde görmediğimiz bazı varlıklara ne kadar insan diyebiliriz?

Afşar Çelik dedi ki...

Yorum, demir leblebi gibi daha ne diyeyim?