14 Eylül 2009 Pazartesi

Y a Etnik Terör?


“Demokratik açılımda” mangalda kül bırakmayanların, vicdanlarını nasıl sığdırdıklarını anlayamadığım bir mesele var; o da etnik terör.

Ortada açıkça ırkçı ve ayrılıkçı bir örgüt var. Her ne kadar “Biz ayrılmak istemiyoruz!” dese de aslında” Canımız istediğinde ayrılabilme istiyoruz!” diyorlar.

Yani? “Bu topraklarda sizin iradenizi yok sayıyoruz. Bu topraklarda bizim irademizin belirleyiciliğini kayıtsız şartsız tanımazsanız, askerlerinizi ve sivillerinizi öldürmeye devam edeceğiz!” deniyor.

Peki bu şiddet ve tehdit tavrı “açılımcı” okumuşlarımızı neden hiç rahatsız etmiyor?
Türkiye daha demokratik bir ülke olmalı mı? Şüphesiz evet! Herkesin, her bir vatandaşımızın “şiddeti açıkça davet etmeden” kendini ifade edebilmek hürriyeti artık yerleşmeli mi? Şüphesiz evet!

Peki Türkiye’de sözüm ona demokratik hak talep edenlerin bir ırkçı terör örgütünü bizim muhatabımız daha doğrusu “patronumuz” olarak dayatması neden “açılım” meraklılarının vicdanını hiç rahatsız etmiyor?

“ Kürt sorunu terör sorunu değildir!” diyen açılımcılarımızın iyi niyeti etnik siyasetçilerce sürekli istismar ediliyor ve bu iki sorununun aynı şeyler oldukları sürekli empoze ediliyor.

Eğer Kürt kökenli Türk vatandaşlarının bir ifade hürriyeti sorunu var ise bu şüphesiz hepimiz için bir vicdanî yaradır.

Ama Kürt kökenli Türk vatandaşlarının ifade hürriyeti sorununun çözümü için etnik terör bir metot ve teröristler de muhatap olarak dayatılıyorsa o zaman kimse “çözümün” önündeki engelin ne olduğunu tartışmamalı. Bu engel etnik terördür. Yani? Herhangi bir fikri, şiddet, korku ve tehdit ile kabul ettirmeye çalışmaktır.

Kürt kökenli vatandaşlarımızla etnik terörü aynileştirdiğiniz anda ki etnik ırkçı siyasetçilerin yapmaya çalıştığı budur, o vakit kimse “açılım” denen şeyin samimiyetinden şüphe duyulmasına kızmamalı.

Açılımda CHP ve MHP’nin yok sayılmasını demokrasinin gereği sayanların “PKK’nın yok sayılmasının gereğinde” neden ısrar etmediklerini anlamak imkânsız. Kaldı ki bu iki parti Türkiye Cumhuriyetinin iki meşru ve resmî siyaset aktörü ya PKK?

Görünen o ki etnikçi siyasetçiler Türk devletinin hukuk ve emniyet sağlayıcı otoritesini açıkça reddetmekte, etnik terör örgütünü kendi “askerleri” olarak görmektedirler. Bu durumda hâlâ Türkiye’de siyaset yapabilmelerine rağmen bize “demokrasi” dersi vermelerinin de radikal açılımcıları hiç rahatsız etmemesi mide bulandırıcı. TBMM’nin bir üyesinin Türk ordusu dışında bir örgütlenmeyi meşru kabul etmesi normal olarak “vatana ihanettir”.

Bu süreçte yapılan en büyük kötülük kavramların içinin boşaltılması ve eylemlerin muhakeme edilmesinin engellenmesidir. Bundan dolayı DTPli siyasetçilerin her beyanlarında açıkça görülen “ihanet” cevapsız kalabilmektedir. Etnik ırkçılar, zaten bizim devletimizi ve millî irademizi tanımadıkları için yaptıklarını ihanet olarak görmemektedirler de diğer “açılım” meraklıları bu sorunda kendilerini hangi tarafa ait hissetmektedirler; bunun seçimini bir an önce yapmalıdırlar. Eğer zaten Türkiye Cumhuriyeti’ne herhangi bir bağlılık hissetmedikleri için kendilerini “hain” olarak görmeyenlerin meşruiyetinden bahsedebiliyorlarsa o zaman “kendini bağlı hissetmeyen” herkesin eline silah alıp ayrılık talep etmesin meşru kabul edip etmediklerini de söylemeliler.
Sorunun çözümü bellidir:

Etnik terör örgütü son üyesine kadar bertaraf edilmelidir.
Etnik terörü açıkça destekleyenler derhal vatandaşlıktan çıkartılmalıdır.

Etnik terörü desteklemenin insanî ve ahlâkî anlamı üzerinde kafa yormak istemeyenler için bunlar şedit çözümler gibi görünebilir. Ama “çözümün” kapsamı sorunu “tanımlayanlarca” yani etnik ırkçılarca belirlenirse, aynı kişiler yaptıklarının ceremesini çekmeyi de kabul etmelidir.




Hiç yorum yok: