2 Eylül 2009 Çarşamba

Hayko’yu Nere Koyalım?




Onu Rum diye biliyordum.

Ermeni imiş.


Barbarız, göçebeyiz, kıyıcıyız ya… Hani illâ damarlarımızda Avrupaî bir ırkçılık bulunmalı ya…
Öyleyse Hayko’yu nereye koyalım? İçinde yetiştiği büyük kültürü böyle benimsemiş, kendini bizden biri bilen bir yurttaşımızı ne yapalım?
Türk adını iyi tanımayanlar, ecnebi yapımı “ötekileştirme” ayıbını zorla üstümüze yapıştırmaya çalışıyorlar.


Bazı konularda problematiklerimiz aynı olmakla beraber biz Avrupalı değiliz. Bizim gettolarımız yoktur. Dolayısıyla ötekiyle farkımızı bilmekle beraber, onun varlığını, fiilinden bağımsız şekilde kendimize düşman bilmekliğimiz de yoktur.

Eğer öyle bir kültürel kodumuz olaydı, bu gün Anadolu’nun “genetik çeşitliliğinden” bahsolunamazdı. Bugün Anadolu Türk toplumunun “çeşitli” genetik kökenlere sahip olduğu söyleniyorsa bu insanı sağımlık inekten farklı gören, rahmetli nenemin “O da “Allah Allah” diyor yavrum…” diyerek hürmete lâyık kabul eden bir tutumun eseridir.

İşte böyle bir toplumun toprağında Hayko kardeşimiz de pek çok ses sanatçısına taş çıkartacak kadar güzel “nesef” okuyor. O Pir Sultan’ın nefesini, düşman “Turkes”in şarkısı diye görmemişse biz nasıl olur onu “öteki” biliriz?

İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor: "Ermenistan’da yerleşmiş böyle bir Türk sanatçısı var mı?"

Maalesef yok.

Çünkü iki toplumun oluşma biçimi çok farklı. Biri cihan imparatorlukları kuran geniş ve hazımlı bir büyük kültürel mirasa, diğeri, varlığını bir baş düşmana bağlamış, “karışırsa” yok olacağını sanan bir cemaat anlayışına dayanıyor.

Bizim için insanın kanı değil, dünyaya bakışı ve mahlûkata muamelesi esastır. Türkmen ereni Pir Sultan’ın nefesini okuyup da gönlünü gönlümüze açan Hayko’nun, Karabağ katillerinden farkını biz biliriz. Pir Sultan’ın nefesi, Türk toprağında, bağrı bereketli rüzgârlar gibi eserken kim bizi bölebilir?

Ağzına, kalbine sağlık Hayko kardeşim….

Hiç yorum yok: