Sağ siyasetin en sevdiği
kelimedir belki de “Dava”.
Ne anlama gelir?
Haklılık iddiasındaki iki taraf arasındaki duruşmadır, dava. Ama yaygın kullanılışı daha ziyade erişilmek veya gerçekleştirilmek istenen “ülkü”,
“ideal” anlamındadır.
Peki ama Türk sağının “davası”
nedir? MHP’de hacca gitmiş liderin
deyimiyle bu dava” Allah davasıdır.” Yani? Bu iyimser bir yaygınlıkla “ Haklının hakkını
aldığı bir adalet devletini temin etmek” gibi anlaşılmıştır.
Türk sağının dinci kesiminde ise “dava”
doğrudan doğruya şeriat devletini
savunmak anlamındadır. MHP’nin üç
hilalli Türk İslamcılık kararı aldığı 1969 kongresi sonrasında “dava” kelimesi örtük de olsa şeriat arzusu olarak kabul edilmiştir.
“Dava” bir haklılık iddiasıdır. Türkiye’de sağın, “dinin tek ve geçerli
gerçek” olduğu iddiasını özetleyen bir kelimedir. Bu kelime ile “sağ” ile kendisini ifade eden
dinci siyaset, toplumun devlet eliyle şeriat kurallarına göre yaşamaya zorlanmasını ifade eder. Türkiye’de sağı biçimlendiren
düşüncenin liberalizm değil de dine bağlılık olduğunu hatırlamazsak kelimenin
kullanılışındaki güdüleri ve amaçları da doğru anlayamayız.
Buna göre toplum eğer şeriat ile
idare edilirse haksızlıklar kendiliğinden engellenip hiç değişmeyecek bir
ahlâkî düzen kurulmuş olacaktır.
Bu anlayış dünyadaki İslâmcılığın
zaten yaygın kabulüdür. “Toplumun iyiliği” için Allah
adına zor kullanmak İslâmcıların Kur’an’dan
aldıklarına inandıkları bir yetki, hak dahası bir görevdir.
Böylece Müslümanlar, İslamcılara
göre karılarını istedikleri gibi kullanmalarına izin vermeyen, toplumu akla
dayalı bir biçimde kanun önünde eşitleyen “kâfir düzeninin”
geçersizliğini , ilâhi bir mahkeme önünde ispatla mükelleftir.
Peki ama bununla siyasal Türk
milliyetçiliğinin ne ilgisi vardır?
Türkeş’in İslamcılığa
kayışının gerçek sebeplerini bilemiyoruz elbette. Ama partisini bariz bir
biçimde şeriatçı söylemlere iterek
halkın dindarlığından oy devşirmeye çalıştığını biliyoruz.
Bu tavrın MHP ile Türk
milliyetçiliği ile ve milliyetçi bir
bilinçle ilgisi var mıydı, olabilir miydi? Bizim asıl üzerinde düşünmemiz
gereken sorular bunlardır.
Türk milliyetçiliği, Türk Milleti’nin
dünyada hür ve bağımsız yaşamasını arzulamaktır. Ayrıca Türk Milleti’nin
dünyada etkili ve yetkili bir millet olarak var olmasını öncelemektir. Vatanda Türk için Türk’e göre ve Türk
tarafından bir devlet düzeni sağlamak, dünyada da Türk Milleti’nden olan
herkesin hürriyeti, bağımsızlığı ve refahını sağlamak için uğraşmaktır.
Peki ama bunları yaparken
ölçülerimiz neler olacaktır?
Türk Milliyetçileri 1969 MHP kuruluş kongresinde ölçülerini İslâm
olarak belirlemişler ve tarihlerindeki en büyük yanlışı yapmışlardır. MHP
ambleminin Türklüğün bir dönemki İslâmî sembolü olarak seçilmesi dahi
şeriatçılığın etkisiyle olmuştur..
Devrinde geçerli bir siyasetti... |
1969 kongresi görünen odur ki
Türk milliyetçiliğinin particiliğin sığ
siyasal aklına teslim edilişidir. Çok
kısa zamanda görülmüştür ki MHP’nin, Türkçülük fikrinin kurucularının akla,
bilime , tarihe dayanan Türkçülüğüyle bir ilgisi kalmamıştır.
Çünkü MHP, tarihi, siyasi ve sosyal bir gerçeklik olan “Türk Ülküsü”
yerine “İslâmî “ bir dava fikrini
benimsemiştir. Türkeş’in bahsettiği “Allah davası” safsatasıyla Türklüğü
dünyada iri ve diri kılmayı
hedefleyen “Kızıl Elma” arasında hiçbir
ilişki yoktur.
MHP “dava” terimini kabul
etmekle daha en başta şeriatçılığın
metotlarını ve söylemlerini benimsediğini ilân etmiştir. Şeriatçı/dinci “dava” safsatasıyla birlikte siyasal milliyetçilik içinde, Türk olan her
şey “bedene”, “geçiciliğe” indirgenmiştir.
Oysa Türk ülküsü içinde, dini/ şeriatı, topluma ve dünyaya
egemen kılmak gibi bir “dava” yoktur. Kaldı ki Türkler adaleti temin etmek için dine de ihtiyaç duymamışlardır. Adalet
denen şey, Türk Ulusu’nun var oluşunu sağlayan törenin uygulanmasından
ibarettir. Türk töresi varlığını ne Araplara ne de İslâm’a
borçludur. Türk devletlerinde Tanrı inancı şüphesiz manevi bir destekleyicidir ama siyasal bir
manevra alanı sağlamak dışında toplum hayatında, şeriatın töresel bir yeri
yoktur.
Çaldıran sonrası büyük Türkmen
kırımıyla birlikte Türkmenlerin bir kısmının Kürtleşmesi ve daha sonra
yozlaştırılmış bir Tanrı inancının
hilafetin egemenliği için
dayatılmasıyla beraber Türk toplumsal
yapısında da yozlaşma başlamıştır.
İşte “dava”, bu yozlaşmanın, “ahlâkîleşme”,
“ dindarlaşma”,” “Müslümanlaşma” sanıldığı, hâlen devam eden büyük kültürel
soğuma ve gerileme döneminin anahtar kelimesidir.
Siyasal milliyetçilik,
milliyetçiliğin toplumsal kökenlerine,
bir bakış açısı olarak toplumsal
kabulüne yönelmek yerine, onu sığ bir siyasi doktrin halinde özetlemeye
çalışmış, bunda fevkalâde başarısız
olmuştur. Bu başarısızlığın sonunda,
siyasal İslâmcılığın meşrulaşmasına zemin hazırlamış, Türk Milleti’in
tarihinden, milli şuurundan, kahramanlarından soğumasına da sebep olmuştur.
Nitekim siyasal milliyetçiliğin
çok sevdiği NFK, Serdengeçti, Arvasi gibi isimlerin şeriatçılar için de önder sayıldıklarını hatırlamak
önemlidir. Çok yakın zamana kadar
siyasal Türk milliyetçiliğinin Atatürk’e , İstiklâl Harbi’ne bakışını şekillendiren isimler bunlardır. Hatta 1991’deki
büyük bağımsızlık dalgasından bu yana Türk
Cumhuriyetleriyle ilgili en ufak bir siyasi tasarı geliştirilememiş
olmasında dahi “davacı” , şeriatçı zihniyetin, siyasal milliyetçilik içindeki
uyuşturucu ve yabancılaştırıcı etkisinden
bahsedebiliriz.
Bugün milliyetçiliğin büyük
problemi, onu Türk’e göre düşünmek bilincinden uzaklaştıran ve ona sahte
bir hedef gösteren “dava” kelimesinden bir
an önce kurtulmaktır. Türk milliyetçiliğinin, Türk Ülküsünden başka bir “davası”
vs. olamaz, olmamalıdır.
3 yorum:
Milli olmayı ırkçılıkla karıştıran, milliliği islamcılık sanan dincilerin kendilerine yakıştırdıkları sıfat! Bu durumda ne kadar mafya bozuntusu varsa alayı dava adamı oluyor; malum davadan davaya koşturuyorlar. Ellerinize sağlık sayın yazar.
Eksik olmayın sayın yazarımız. Yorumlarınız ve yazılarınız fakirhaneyi güçlendiriyor. Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz.
Yorum Gönder