15 Mayıs 2016 Pazar

Normal Nedir?



TDK sözlüğünde normal; alışılagelene uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, doğal olarak tanımlanmaktadır. Normal kelimesi norm kelimesinden türetilmiştir. Norm standart içi ise normal, standart dışı ise anormaldir. Norm ise, insan eylemlerini ve davranışlarını düzenlemeye yardım eden, toplumsal bakımdan bağlayıcı olması beklenen kurallar, yönergeler ve gereklerdir. Standart, kıyaslama için kullanılan ölçüdür. Bir toplum içerisinde de farklı normal tanımlamaları vardır. Toplumsal statü, sınıf gibi farklılaşmalar normları da etkiler.

Şimdi gelelim başörtüsünün normalleşmesine; normallik göreceli bir kavramdır. Afşar Çelik Beye ya da bana göre normal olmayan şu veya bu nedenden ötürü başını kapatmayı tercih eden bir kadın için normal olabilir. Ben empatik yaklaşımdan daha çok bir kadın olarak en nihayetinde din olgusu ile süslenmiş bir davranış ve yaşayış kalıbına farklı bir bakış açısı ile yaklaştım.


 Ülkemizin bir kültür gecikmesi yaşadığı ortada… Medeniyet gereklerine aynı hızda karşılık veremediğimiz, binlerce lira ödediğimiz televizyonlarımızın üzerine dantel oyalar örttüğümüz, teknoloji harikası akıllı telefonlarımız ile Ankara’nın Bağları fon müzikli videolar hazırladığımızı kim inkâr edebilir. Bir zamanlar TRT televizyonlarında arabesk müzik yapan sanatçılara yer verilmezdi, kültürümüzü yozlaştırdıkları gerekçesiyle. Günümüzde bırakın yasaklamayı, koca memlekette başka akıl sorulacak adam kalmamış gibi akılcı başı olmadılar mı?

bir teselli ver ile ilgili görsel sonucuBaşörtüsü aslında bir arabesk meselesidir. Tekrar ediyorum köyden kente göç ile kentli olamamış kitlenin türkü üretemediği için klasik sanat müziğini yabancı bulduğu için duygularını ifade edişidir, “Bir Teselli Ver”…Başörtülü kadın da köyle kent arasına sıkışıp kalmıştır. Tabii şartlar olgunlaşınca da her ülkede olduğu gibi din bezirganları, geçmişe sıkışıp kalmış şarkcılar, tam kadro sahne almışlardır. Örneğin; Mustafa Yürekli bir yazısında (haber7com),”Müslüman zihninin daima çatışma halinde olduğu Batılı değerler tarafından önce kuşatılması, sonra yenilgiye uğratılmasıyla neticelenen süreç,  20.yüzyıl boyunca batıcılık adı verilen aşağılık kompleksine dönüşmüştü. Bu kompleks, modern dünyayı temsil eden her şeyi tereddütsüz kabullenmeye evrildiği için derinliğimizi yitirme kabusu ile karşılaştık.”diyor. Benim kültür gecikmesi yaşıyoruz diye eleştirdiğim durumu bırakınız eksiklik olarak görme aksine “Aşağılık kompleksi “ olarak gördüğünü belirtiyor.


Bu noktada yazarı düşüncelerinden ötürü yargılıyor değilim, sadece farklı bakış açıları ve topluma yansımalarından söz etmek istedim. Başörtüsü, yukarıdaki düşüncenin şekilsel olarak en basit ifadesidir. Erkek egemen bir yapıda doğal olarak  (Erkek açısından) en zayıf birey olarak görülen kadın üzerinden toplumu yeniden dizayn etmek en kolay yaklaşımdır. Kadının onuru, iffetini başörtüsünden daha iyi ne koruyabilir ki?


14 Mayıs itibariyle haber sitelerine bir haberi düştü. Kendilerine Özgür-Der üniversite gençlik grubu üyeleri, İstanbul’da devam eden ‘Istanbul Modest Fashion Week’i protesto etti. Grup adına açıklama yapan bir genç kız özetle tesettürün bir ticari meta ya da reklam malzemesi olmadığını, esas olarak iffet ve kimlik, hayat tarzı ve duruş anlamı taşıdığını açıklamış. Onun içindir ki önce ki yazımda renga renk başörtülerini istedikleri gibi takma haklarını savunmuştum, kadınların.
 Ben kendi savımı savunuyorum. Aslında basit izahı ile kentli olamamış kadının kendi modasını yaratma ve kendini iyi hissetmesi meselesidir, başörtüsü… İslamcılar da laikler de empatiden uzak daha derin ve simgesel anlamlar yüklüyorlar meseleye o kadar..

1 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Derya Hanım'ın uzun zamandır beklediğim yazısını bir solukta okudum. Şahsen önceki yazılarından daha derli toplu ve sağlam bir argümantasyona sahip olduğunu söyleyebilirim. Yazının son bölümündeki saptama son derece önemlidir. Buna karşılık dinci üniversite gençliğinin tutuculuğunun kökenlerine bakmaması yönünden biraz eksik kalıyor.

Ben olaya "objektif bir felsefi" bakış için artık çok geç olduğunu düşünüyorum. Çünkü yazarımızın "empatik" bakışı ancak başörtüsü ya da türban denen riyakakârlık simgesinin hayatlarımıza tesir edemediği şartlar altında anlamlı ve sağlıklı olabilirdi.

Çünkü artık türban egemendir, muktedirdir ve dahası ezicidir. Kadınların %60an fazlası örtünüyor ve bu %60+ ülkede açıkça şeriatçı siyaset yapan bir partiyi destekliyorsa olaya "köylü estetiği" diyerek açıklama getirmek bana göre yetersizdir.

Türbanın içerdiği derin nefret ve aşağılık kompleksinin yerleşmesine izin verilip verilmemesi , bugün asıl tartışılması gereken konudur. Çünkü akla ve mantığa dayanması gereken bir hukuk devletinin yönetiminin akıl dışı bir dinsel simgeyle güdülendiği gerçeği, artık köylü cehaletini ve estetiğini araştırmak işini gereksiz kılmakta.

Ve... Biraz ısrarcılık ederek tekrar sormak isterdim:

Bugün mayo reklamlarının yasaklanmasının, İHLlerin hastalıklı sayıda artmasının, ülkenin yönetiminin istesek de istemesek de değiştiğinin ilan edilmesinin, %49 oy almış bir başbakanın bir emirle uzaklaştırılmasının, kadın cinayetlerinin ve tecavüzlerin on kat artmasının türbanlı bayanlara "normal" gelmesini, normalleşme sayabilir miyiz?

Bunlar elbette yazının tartışmalı yönleri. Ama türban sorununa kökenine dair son derece incelikli, empatik ve akılcı bir yaklaşım sergiliyor ki şahsen böyle bir akıl yürütmeye evsahipliği etmekten sevinç ve gurur duyuyoruz.