Türkiye’de
herkes insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden bahsediyor. Peki ama
neden herkes aynı sonuçlara ulaşamıyor?
Bunun
sebebi basit: Biz Türkiye’yi, Atatürk’ün kurduğu, imtiyazsız ve sınıfsız Türk vatandaşlarından oluşmuş bir ülke olarak
görmek istiyoruz.
Oysa
gerçek Türk vatandaşlığının, toplumsal, kültürel ve siyasi açılardan toplumun her kesimine nüfuz edememiş olması.
Bu
neye yol açıyor?
Türk
vatandaşlığı, dünya üzerinde üç yüz
milyona yakın nüfusuyla büyük bir millet olan Türk Milleti’nin kendi adıyla
anılan ülkesinde , onun siyasi, hukuki ve tarihi bir parçası olmak demekti.
Oysa
ülkenin ücra bölgelerinde yaşayan, kapalı bir yapıyı sürdürmekte ısrar eden
Kürtler ve din yoluyla kendilerini dışarıya kapamayı şeriatçı alt kültür
yapıları bu bütünleşmeyi içlerine sindirememiş görünüyorlar.İşin kötüsü Kürtler
ve taşralılıktan köken alan dindar gruplar
bu yapılarını kozmopolit şehir yerleşimleri içinde de getto benzeri mahalleleşmelerle sürdürdüler.
Bu,
bahsi geçen toplumsal yapılarla ilgili objektif bir tespittir.
Bugün
devletin güvelik güçlerinin, büyük şehirlerde girmeye çekindiği Kürt veya tarikat
kenar mahalleleri var mıdır? Evet vardır. Son günlerde özellikle
Kürt ayrılıkçı terörünün şehir
yapılanmalarının bu kenar mahallelerde, ellerinde silahlı gezen unsurlarının
fotoğrafları sosyal medyayı epey işgal
ediyor.
Kürtçü
ve şeriatçı yapılar, toplumu sürdüren toplumsal, hukuki ve siyasi bütün
kurumları reddediyorlar.
Onlar zaten “toplumlaşmayı” toptan reddediyorlar.
Çünkü onlara göre insan beraberliği ancak
görünüşte benzeşen bir grup canlının birbirini kesin şekilde tanımasına
dayalı bir beraberlik. Bu beraberlik algısı, kurala dayalı insan
beraberliğinden ziyade fiziksel benzeşimle sürdürülen hayvan sürülerinin
beraberliğine daha çok benziyor.
Dolayısıyla
Kürt olmayan, Müslüman olmayan ( Hatta sünni olmayan) herkes, ancak kendi av sahasında beslenmesi gereken farklı bir
sürüyü temsil ediyor. Elbette bu bir benzetme ama her etnik grubun
kendi başına bir özerk veya
bağımsız bölge kurması gerektiğini söylemek başka bir anlama gelmiyor. Kokusunu ve dokusunu tanımadıklarını kendi
bölgesine sokmamak veya onları ancak av olarak tanımak sadece hayvanlara özgü
bir beraberlik türüdür.
Buradaki
yakıcı çelişki şu:
Kürt
ve şeriatçı yapılar bir yandan onlara özgürlük imkânı sağlayan yapıyı sürekli
kullanabilmek istiyor diğer yandan bu yapının gayri meşru olduğu iddiasıyla onu
yıkmaya çalışıyorlar.
Türkiye
Cumhuriyetini kuran “uluslaşma” dinamiği, insanlara hiçbir beraberliğin
sağlayamayacağı kadar geniş bir hürriyet
alanı sunuyor. Çünkü Türk olmakla insanlar
elde edebilecekleri en geniş
beraberlik değerleri kümesini
elde etmiş oluyorlar. Bu değerler kümesi onlara psikolojik bir tatmin sağlarken istedikleri
görünüşü, “cemaati”, dayanışma grubunu
vs. meşru şekilde seçebilmek, değiştirebilmek imkânını da sunuyor.
Oysa
Kürtçü ve şeriatçı yapıların temel özellikleri, değişimi engellemek. Bu iki
yapı da kndilerine mensubiyeti irade dışı sayıyorlar. Dinin iradi bir tercih
olması gerçeği “ Din kardeşlerinin birbirinden mesul olması” safsatasıyla
derhal hasıraltı ediliyor. Kürt olmak zaten belli bir aşirete mensubiyetle
derhal ortaya konabiliyor.
Bu
iki yapı da insanların iyiliği ve kötülüğü, beraberliği veya bireyselliği kendi
başına seçmesine kökten karşılar. Dolayısıyla insanlara bir büyük kültürel ve
tarihi yapının üyesi olmaktan dolayı gurur veren ve bu gururla kendini, hukuk altında eşit bireyler olarak
tanımlamalarına imkân veren ulusal devlete öldürücü bir kin duyuyorlar. Bunu da
asimilasyon, katliam, zulüm, firavunluk”
gibi simgelerle nitelemeye çalışıyorlar.
Ancak
fiziksel olarak benzeşen türdeşlerin
serbestçe dolaşabildiği yaşam alanlarını hayal etmekla kanun önünde eşit fakat
farklı değer kardeşlerinin beraberliği aynı şey olabilir mi?
Oysa
demokrasi ancak değerler, değer yargıları, tarih ve hukuk birliği içinde
uzlaşmış bireylerin barışçı seçimleri ile yaşatılabilir ki bu da ancak
uluslaşma/milletleşme ile sağlanabilir.
Kürtçü
ve şeriatçı yapılar, beraberlik dinamikleri sayesinde yıkıcı eylemleri şüphesiz
daha rahat örgütleyebilirler. Yapamayacakları şey ise vatandaşlarına kanun
önünde eşitliği, bireysel tercihlerle yaşamak hürriyetini ve ortak bir değerler
kümesi etrafındaki gurur hissini sağlayabilecek gerçek bir hukuk devletidir.
Bugün
yaşanan toplumsal ilkellik krizi Türkiye’ye
de özgü değildir.
Bugün
etnik ve şeriatçı ayrılıkçılık dünyanın sayılı bütün ulusal devletleri için nükleer silahlardan bile daha büyük bir tehdittir.
Ulusal
devletler bu tehditleri ortadan kaldırmazlarsa yalnızca bölünmekle
kalmayacaklardır. Dünyanın kabileler ve dinler arasında yürütülen milyonlarca etnik savaşla yanmasına da sebep olacaklardır.
4 yorum:
Aslında inanç ve inançsızlık gibi ince bir çizgi ile ayrılan benzer iki yapıdan söz etmişsiniz. Oturup konuşsanız siyasetle ilgilenmeyen her hangi biri için bu iki ucu birbirinden ayırmak çok güçtür. Aynı pasaklı görüntü, aynı ezik ruh hali...Ortak paydaları üniter yapı ve Atatürk düşmanlığı...Ellerinize sağlık, sayın yazar.
Derya Hanım,
Yazılarınızla yorumlarınızla bloga dinamizm getirdiniz.
Yorumunuzu zevkle okuduk.
Lütfen devam! :)
Saygılar.
Değerler oluşturabilme, insan aklına ve zamana göre değişebilen hukuk yaratabilme, tüm bu değerleri ve hukuku ayrımsız uygulayabilme... Kanun önünde eşitlik ilkesi...
Bu ilke ancak ve ancak belli bir zihin altyapısına sahip, tarihsel derinlikten gelen koşullanmalar varken çalışabiliyor. Aksi taktirde PKK veya şeriat mahkemelerinin orta oyununa dönüyor.
"Gelişmiş"lerde sorgulanmıyor: Hava gibi su gibi bir ilke.
Değer yaratma ve dönüştürme konusunda mekanizmalara da meraklıyım, onu da hatırlatayım. :)
Saygılar, selamlar.
Değerler oluşturabilme, insan aklına ve zamana göre değişebilen hukuk yaratabilme, tüm bu değerleri ve hukuku ayrımsız uygulayabilme... Kanun önünde eşitlik ilkesi...
Bu ilke ancak ve ancak belli bir zihin altyapısına sahip, tarihsel derinlikten gelen koşullanmalar varken çalışabiliyor. Aksi taktirde PKK veya şeriat mahkemelerinin orta oyununa dönüyor.
"Gelişmiş"lerde sorgulanmıyor: Hava gibi su gibi bir ilke.
Değer yaratma ve dönüştürme konusunda mekanizmalara da meraklıyım, onu da hatırlatayım. :)
Saygılar, selamlar.
Yorum Gönder