24 Nisan 2016 Pazar

Sınıfsız ve Özgür Başörtüsü

             Afşar Çelik Beyin “Öküzler “ konusundaki hassasiyetlerine tüm yüreğimle katılmakla birlikte benim başörtülü bacılarıma bu kadar yüklenmesini de az biraz içerliyorum… İşin esprisi bir yana temelde düştüğümüz fikir ayrılığını huzurlarınızda tekrar tartışmaya açıyorum.
        

          Başörtüsü olgusuna dar bir açıdan bakarsanız tüm daireyi göremezsiniz. Salt dini çekinceler ve cinsellik(Birçok din de kapanmanın dayanak noktasıdır; dindar Yahudi kadınlar, rahibeler hatta tek tanrılı olmayan dinler de ki rahibeler bile başörtülüdür) ile açıklamak ya da siyasi iradeye yaranma olarak yorumlamak yeterli değildir. Bu nedenle biraz eskiye dönmek faydalı olacaktır.
        

         Kıyafet devrimi konulu fotografları hatırlarsınız; bir ayrıntıya dikkat çekerim:  Kıyafet devrimi ile ilgili fotograflar da kara çarşaflı kadınlar ile başı açık modern giyimli Cumhuriyet kadınları aynı karede gösterilir;  çağdaş kadın vurgusu ile aynı zamanda şehirli kadın vurgusu da yapılır(Tabii devrimler yapılırken köyünden şehrine kadar topyekun toplumu kucaklayan çağdaş ve refah bir toplum hedefi ile yola çıkıldı) . Köyde yaşayan kadınlar da elbette kıyafet devriminden nasiplerini almışlardır. En azından kasabaya giderken giymek zorunda kaldıkları çarşaflarından  kurtuldukları su götürmez. Köylerinde şalvarlarını giymeye yazmalarını takmaya kısacası otantik kıyafetleri ile hayatlarını sürdürmeye devam ettiler. Dönem ait köylü kadınları tayyörlü gösteren bir fotografa en azından ben hiç rastlamadım.
        

       
              60’lı yılların başında köyden kente göç ile birlikte büyük şehirler de ortaya çıkan gece kondu semtleri, köy yaşantısını ve alışkanlıklarını sürdürmeye çalışan ne köylü kalabilmiş ne de kentli olabilmiş, arafta kalmış ve gün geçtikçe sayıları artmış insanlar yığını.
       Ömer Lütfü Akad,  ünlü üçlemesi Gelin, Düğün ve Diyet’te  sözü edilen olguyu eni konu işler..Köyden şehre göç eden ilk birkaç nesil ata erkil aile düzenlerini muhafaza etti. Ağırlaşan koşullar kadınların da çalışmasını zorunlu kıldı. Eğitimsiz ve meslek sahibi olmayan kadınlar temizlikçilik, şanslı olanlar işçi olarak iş buldu( Hoş günümüzde de bu düzen değişmiş sayılmaz.). Yanlarında çalıştıkları şehirli ve varlıklı kadınlara öykünen ancak kendilerini daha alt bir sınıfa ait gören farklı bir kadın profili ortaya çıktı.
       


         Bu kadın profili;  atadan gördükleri üzere saçlarının beyazına kına yakan, kınalı ya da bakımsız saçlarını örtü ile kapatan, kına ile ellerini kalitesiz deterjanın zararlarından korumaya çalışan, eprimiş ya da demode kıyafetlerini pardesü ile gizleyen, üstelik kentte yaşayan köylü kadın itelemesinden kurtulamamıştı ki 80 askeri darbesi geldi. Toplum katı bir laik, laik karşıtı ayrımına maruz bırakıldı. Zavallı kadınlar üstüne bir de dinci damgası yedi, dışlandı. Kamusal alanlara başörtüsü ile giremedi, Elhamdülillah herkes Müslüman değimliydi, dinci de ne demekti? Yasağa olana ilgi Adem ile Havva’nın yasak meyveyi yemesine kadar gider. Tüm toplum yavaş ama derinden bir dönüşüm ile günümüze kadar getirildi. O zaman ve hali hazırda esasen sosyo ekonomik ve kültürel çekincelerle takılan başörtüsü, dini ve siyasi bir sembol oluverdi.
       
başörtüsü yasağı ile ilgili görsel sonucu

        AKP iktidarı ile birlikte ilk kez bir başbakanın eşinin başının kapalı olabileceğini öğrendi, Türkiye… Varoşlardaki kadınlar ilk kez kendilerini gördüler başbakanın yanında yürürken, önceleri ürkek davrandılar, zamanla normalleştiler. Cumhuriyetin en büyük kazanımı olan sınıfsız ve özgür toplumun bir parçası olduklarını gördüler. Sonra hemen her kadın gibi modayı takip etmeye başladılar. Başörtülerine, bağlama biçimlerine, kıyafetlerine özenir oldular. Ne var bunda, kara çarşafa inat gök kuşağı gibi olsunlar, makyaj yapsın, güneş gözlüğü taksın kot pantolon giysinler..,Üniversitede okusun, araba kullansın, dans etsin, Beyaz Show’a katılsınlar…Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, “Türk Milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare” ile  yönetilen Türkiye Cumhuriyetidir.
        

1 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Derya Hanım güzel bir polemik başlatmış, sağ olsun.

Lâfı fazla uzatmayacağım ama yazının son paragrafına çok ciddi bir itirazım var. Özelikle son bir kaç cümleye.

"Ne var bunda, kara çarşafa inat gök kuşağı gibi olsunlar, makyaj yapsın, güneş gözlüğü taksın kot pantolon giysinler..,Üniversitede okusun, araba kullansın, dans etsin, Beyaz Show’a katılsınlar…Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, “Türk Milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare” ile yönetilen Türkiye Cumhuriyetidir."

Sayın yazarımız bunları yazarken Türkiye'deki lâik devlet yapısının, "geçişli toplumsal düzenin" son yıllarda ne denli yıpratıldığına hiç dikkat etmemiş gibi gözüküyor.

Yazarımızın empatik yaklaşımı son derece takdire şayan amma velâkin yazı ısınmaya başladığı yerde ve nedenselliği ( Nedensellikten ancak fizik kanunlarını anlamakta ısrar edenlere bir kere daha söylüyorum: İNSAN EYLEMLERİ DE NEDENSELLİKTEN ARİ DEĞİLDİR!) gözetmeksizin kesilivermiş.

Başörtüsüne sınıfsal yaklaşımı şahsen çok da açıklayıcı bulmuyorum. Çünkü başörtüsü takanların sınıfsal bir endişeleri olmadığını, sınıfsal bir bakış açıları olmadığını hatta sınıf kavramından haberlerinin bile olmadığını düşünüyorum. "Her şeyi sınıfa ekonomiye, gelir adaletsizliğine bağladığında her şeyi çözümlersin!"ci naif ve şirin Marksçılığı da artık terk etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Yazı başlı başına bir cevap hak eden güzel bir çözümleme. Görünen ve etkin dinamikleri ya da sebeleri güzel incelemekle beraber, türbanlı bacıların düşünce biçimlerini incelemek konusuyla pek ilgilenilmemiş. Oysa insanlar sınıflarının güttüğü otomatlar değildir.

Derya Hanım, milyarlarca dolarlık servetlerine rağmen kafalarındaki kenar mahallelliyi bir türlü aşamamış kadınların bilincine daha kadınca ve derinlikli bakabilirdi.

Her yazıyla mutabık kalmak zorunda değiliz elbette ama her yazıdan alınması gereken bir ders muhakkak vardır. Derya Hanım da bu konuda bize ışık tutmuş sağ olsun. Bir problemin hangi yönünün irdelenmeye daha çok muhtaç olduğunu anlamak da çok mühimdir.

Daha uzun yazması dileklerimle blogumuz yazarına teşekkürlerimi sunuyorum.