19 Nisan 2016 Salı

Öküzüme Dokunma!


 Blog yazarlarımızdan  Derya Hanım ile bu konuyu sürekli konuşuyoruz ama hâlâ  bazı şeyleri anlayabilmiş değilim.

Anlayamadığım konu: Türban.

Bir evlilik programında,  türbanlı aday hanım, hayalindeki erkeğin George Clooney gibi olduğunu söylemiş. George Clooney batılı ülkelerde  erkek cinsel  çekiciliğinin örneklerinden biri midir? Evet!

Yani türbanlı katılımcı hanım, herhangi bir erkekle ilgili cinsel tatmin ve arzu ölçüsünü açıkça dile getirmiş midir? Evet!

Türban, dinci parti tarafından, bir özgürlük alanı olarak pazarlandı. Amaçları, sözde yükseköğrenimde, türbana ( Müslüman kadınlara) bir alan açmaktı.

Ve ne oldu? Türkiye’de kadın nüfusunun neredeyse dörtte üçü kapandı. Daha sonra dinciler kendi aralarında,  neyin gerçek tesettür olduğunu tartışmaya başladı.  Sıfır beden Slav mankenlerle   pompalanan güzellik ve cinsel cazibe hayalleri her yeri istilâ etti. Lâkin bugünlerde artık o türban  reklâmı afişleri bile yok ortada. Sanırım kadının günlük hayattan tamamen uzaklaştırılmasının bir aşaması olarak onlar da kaldırıldı.
 
Peki ama türbanla ne amaçlanıyordu? Sanırım kadının cazibesinin erkeklerden gizlenmesi  amaçlanıyordu. Peki türbana rağmen güzellikleri ortada duran Slav mankenleri örnek alan ve alımlı makyajlarıyla  gösterişli türbanlarıyla yüzlerinin güzelliğini iyice ortaya koyan “türbanlı bacılarımız” neyin peşindeydi? Evet sıradan türbanları ve pespaye pardösüleriyle insanda bir acıma duygusu uyandıran kapalı hanımlar pek çoktu. Oysa bir anda türban, zenginiyle fakiriyle herkesi kucaklayan bir tür “estetik fetiş” halini aldı. Marka güneş gözlüklerini türbanlarının üstüne takan hanımlar, alımlı, seçkin ve güzel görünüyorlardı ama öbür yandan “eline erkek eli değmemiş” birer namus timsali oluyorlardı, sanırım.

Erkeklerin zaten fırsatçı birer “ tecavüzcü” ( bu kelimenin anlamını “mütecaviz” karşılamıyor artık…) oldukları ve olmalarının da tabiatları icabı gerektiği bütün ulema tarafından neredeyse onaylanmıştı. Bunlardan biri “ Öküzlerin bakmasından rahatsızsan, bayramlık tren gibi süslenmeyeceksin bacım!” bile diyebiliyordu.

“Öküz” bilinen ve geçerli bir argo kullanımdı, oysa “bayramlık tren” diye bir şey yoktu. “Öküzün trene bakması” , bir uygarlık eserine bigâne kalmış insanı tanımlamak için kullanılıyordu.

Ama bu yazıda işin erkek cephesine bakmayacağım. “Öküz” ve “tecavüzcü” olması dinen zaten en başta kabul edilmiş bir cinsle kadın cinsinin nasıl barışık yaşayabileceğini düşünüyordum.

Galiba “türbanlı bacılarımız” için erkeğin saldırganlığı da şehveti de sorun teşkil etmiyor. Onların  karşı oldukları şey “Müslüman olmayan” erkeklerle beraber yaşıyor olmak. Oysa kendisine sayısız cariye ve huri “müjdelenmiş” erkeklerin tamamı, türban fetişini durmaksızın sömüren  “öküz” takımı. Ki bu takımın şehvetlerinin kadınlarla sınırlı olmadığı da son zamanlarda türlü rezaletle yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Kadınlarımız, bir yandan güzeller güzeli Slav kızları gibi endam arz etmeyi haya ediyor, hayallerinin bir köşesini George Clooney gibi bir ikona ayırıyor, diğer yandan kendilerini, çocuklar dahi ele geçirebildikleri her savunmasız canlıyı kullanabilecek “öküz” takımına adayabiliyor.

Bu bir “kişilik yitimi” gibi görünüyor; hatta “gönüllü kişilik yitimi” gibi görünüyor.

Bir yanda, kadını cinsel tercihleri dahil olmak üzere, kendini gerçekleştirmek  için tamamen özgür bırakan beşeri hukuk ve lâiklik diğer yanda kadını ancak erkekle var olabilen ve  tamamıyla erkeğin cinsel oyuncağı yapan bir sözde “ilâhî nizam”.

Marka türbanlar, orijinal bağlama usulleri vs. aslında hep kadının güzellik özleminin bir ifadesi. Zaten dikkat edilirse marka türban  takan kadınların çoğunun kocası son derece “modern” giyimli , batılı görünümlü erkekler. Bir diğer dikkat çekici şey de “modern türbanlıların” eşleriyle el ele ve cinsel bir eşitlik görüntüsüyle yürümeleri. Oysa inandıklarını söyledikleri şer’i düzende erkeğe böylesi bir yaklaşım göstermeleri yasak. Erkekleriyle el ele, kol kola yürürken batılı olmakta sakınca görmeyip de  saçlarını gizlediklerinde namuslu ve Müslüman olduklarına inanmak, asgari bir mantığa sahip herkes için açıkçası saçmalık veya riyakârlık.

Eşleri olduğunu düşündüğümüz erkeklerle içli dışlı olup da marka türbanlarıyla ve güneş gözlükleriyle alış veriş merkezlerinin alkollü mekânlarına bile girmekte beis görmeyen kadınların ne tür bir “özgürlük” arzusu çektiklerini anlayabilmek mümkün değil.  Yoksa onlar, zaten özgür olan açık kadınların hayat alanını yavaş yavaş işgal etmeye mi çalışıyor?

Sebebi ne olursa olsun, yapılanlar sadece “öküzlere” yarıyor.
“Türbanlı bacılarımız” lâikliğin medeniyetini, onun sağladığı özgürlük ile daraltıp yok etmeye çalışırken aslında  günlük hayatımızda “kendi öküzlerinin” egemenliğini kurmaya çalışıyorlar.   Yapılanın psikolojik  sebepleri üzerinde çok daha uzun düşünmek gerekiyor ama vardığı sonuç işte bu: “Öküzüme dokunma!”









Hiç yorum yok: