Türk İslâm Ülküsü nedir?
Bu konuda yazılmış bir
kitap olmasına rağmen hiç kimsenin konuyu aydınlatıcı bir özetine bu güne kadar
rastlayamadım. Merhum Türkeş'in " Sizi Allah yoluna
çağırıyorum!" sözü ne anlama
gelmektedir?
Türk İslâm Ülküsü denen
düşünce milliyetçiliğin ne toplumsal
özünde ne de fikri mücadelesinin başında vardır.
Türk İslâm Ülküsü denen
bir ülkü var ise bunun ulaşmak istediği hedef nedir?
Bu sözde ülkünün
anlamı, Türk toplumunu, "İslâm ahlak ve faziletine göre şekillendirmektir". Bir ileri aşaması bir "Türk-İslam
Birliği" meydana getirmektir.
Her şeyden evvel toplumu harekete geçirmek imkânına sahip bir
siyasi figürün her sözü toplum hafızasında ve bilincinde ciddi tesirler
yaratır. Dolayısıyla toplumu yönetmeye
aday insanların sözleri, sıradan insanların sözlerinden çok daha fazla tetkik
edilmelidir. Oysa bizde, durum tam tersidir. Bizde yetki sahiplerinin yetkileri,
onları adeta tanrılaştırmak için
kullanılır ve sözlerine ayet kudretinde
bir tartışılmazlık izafe edilir.
MHP'nin popülerleşme
ucuzluğu içinde, dinci seçmene yaklaşmak gayretiyle uydurduğu sloganik söylem,
maalesef hedeflediği hiç bir ahlâkî gayeye ulaşamadığı gibi toplumdaki
milletleşme bilincinin, tam aksi
istikametteki siyasal dinciliğin ümmetçilik fikrine doğru kaymasına sebep
olmuştur.
Bir Müslüman memleketinde dinini kendi bildiği
gibi yaşayan insanlara "Sizi Allah yoluna çağırıyorum!" demek "Yaşadığınız
şey Allah yolu değildir!" demektir ki bu söylem zaten dincilerin,
kendilerinden gayrisini tekfir eden aşırılıklarıyla aynı mantığı kullanmaktır.
Bu sözün hangi ahlâkî idealizmle söylendiğinin hiç bir önemi yoktur. Din,
maksatların son derece dikkatli belirlenmesi ve hadde riayette son derece
dikkatli davranılması gereken bir sahadır. Dolayısıyla din adına slogan üretmek,
ahlâka fayda getirmez ancak dini ucuzlaştırır.
Bundan dolayıdır ki
milliyetçiliğin dinî bir hassasiyetle sloganlar üretmesi millette hiç bir
olumlu yankı bulmamış, milliyetçilerin günden güne siyaset sahnesinde erimesine
sebep olmuştur. Bugün en keskin cemaatçi, tarikatçi aşırıların içinde çok
sayıda ülkücü olmasının sebebi budur.
Türk İslâm Ülküsü denen
fikrin "İslâm ahlak ve faziletinden" bahsetmesi kuramsal olarak iki açıdan son derece yanlıştır.
Bunlardan biricisi "ahlâk" denen kurumun İslâm dışında
var olmadığını kabul etmesidir.
İkincisi, standart,
kimliksiz, milliyetsiz bir İslâm ahlâkının var olduğunu sanmasıdır.
Birinci anlayışa göre Türk'ler İslâmiyet'ten önce
ahlâksız, vahşi ve insanlık dışı bir
yığınken İslâm'dan sonra "adam olmuş" bir kabile olarak kabul
edilmektedir.
İkincisi daha kötü ve
zorbalık sebebi olan anlayıştır.
Milletlerin kendi ahlâkî anlayışlarını İslâm dışı ve batıl bularak onlara
"evrensel bir ahlâk"
manifestosu sunmaya çalışırlar.
Ahlâkın temelinde zarar vermemek iradesi
vardır ve bu irade her toplumun kendi normlarına ve değerlerine göre
şekillenir. Âleme nizam vermek isteyen Türk İslâmcılar için âlemi Arap yeşiline
boyamak insanlığı mesut etmeye yetecektir.
İslâm, milliyetleri yok
ederek standart ve kimliksiz bir Müslüman toplumu yaratmak için gelmemiştir. Onun
evrenselliği, insanlığın ortak davranış kuraları hakkında bir paradigma
değişikliği önermesinden gelir. İnsanın temelde doğru davranış alışkanlıklarını
edinmesi ve böylece toplumda olumlu bir ilişkiler ağının örülmesi onun temel
hedefidir. Dolayısıyla İslâmiyet'in sanıldığı gibi tek bir dili yoktur; onun
dili Arapça değildir.
İslâmiyet'in önerdiği
toplumsal düzen Tevratvâri tanımlanmış bir düzen değildir.
Türk İslâmcı'ların
âleme nizam vermek "ülkülerinin"
fiiliyattaki hedefi şeriat devletidir. Zira onlar "hataya açık" beşeri hukuku, kötülüğün yegâne kaynağı
olarak görür ve "mükemmel olan" bir "ilâhî manifestoyla"
topluma hükmetmek isterler. Çünkü bir toplumu "İslâm ahlâkına
döndürmenin" yolu ancak şeriat devletidir.
Onlar "İslâm
ahlâkından", ulemanın icazet verdiği davranışları anlarlar. Oysa ahlâk
"yapılması gerekenlerle" değil "yapılmaması gerekenlerle"
ilgilidir.
Hayatın her ânını
devletin/ otoritenin emri altında yaşayarak ahlâklı olunamayacağını
anlayamazlar. Sözde ülküleri, milletin
fertlerinin hür iradeleriyle yanlışı seçerek sorumluluk alabilecekleri bir
hürriyet ortamı yaratmak değildir. Onların "ülkü" dedikleri şey,
fertlere kendi akıllarınca İslâm'ı zorla yaşatarak ahlâklı olmalarını sağlamaktır. Onlar dinin
bunun için geldiğine inanırlar. Belli bir giyim şeklinin "ahlâkî"
diğerlerinin "ahlâksız" olduğunu söylemek, bunu dayatmak, kadını
ahlâksızlık ve fitne kaynağı olarak görerek ortadan kaldırmaya çalışmak Türk
İslâmcı'ların yegâne ahlâkî standardıdır.
Bu gerçekten sapkın ve
zorba din anlayışı ile Türk İslâmcılar , doğrudan doğruya Arap taklitçisi
dincilerle aynı aklı ve tavrı benimser. Bu yüzden "Türk İslâm"
anlayışı, milletin genel düzeni ve dirliği için pirinç içindeki beyaz taştan
farksızdır. "Türk İslâm Ülküsü" denen şey, dinciliğin, içine Türk adı
karıştırılmış halinden başka bir şey değildir.
Türk Milleti ahlâkı,
dinci zorbalığa itaat ederek yaşamak
şeklinde anlamaktan vazgeçtiğinde, bu tip "din davası" hurafelerinin saçmalığını da idrak edecektir.
Türk milliyetçilerinin varsa bir görevleri o da dini bir dava, bir ideoloji,
bir rejim olarak anlayan dinciliğe payanda olmaktan vazgeçmek ve milleti de din istismarının sarhoşluğundan uyandırmaktır. Yoksa Arap taassubunu
"İslâm ahlâkı" diye pazarlayarak oy devşirmek değil...
8 yorum:
Bu yazı şu anda kendisini hem ülkücü hem de (siyasal) islamcı, nurcu, ocu bucu diye tarif eden ve bu tanımların birlikte telaffuz edilmesindeki garabeti görmeyen güruhun nasıl ve neden "var edildiği" üzerine düşünmemizi sağlıyor.
Bu yazı kendini hem ülkücü hem de (siyasal) islamcı, nurcu, ocu bucu diye tarif eden ve bundaki garabetin farkında olmayan gürhun nasıl ve neden "var edildiği"hakkında düşünmemizi sağlıyor. Hapishanelerde ellerine tutuşturulan Seyyid Kutup vb. siyasal islamcıların kitapları ve Bozkurt'u islama aykırı ve kırılması gereken bir put olarak görmeye kadar giden bir dönüşüm. Pandora'nın kutusunu açan Türkeş onları bu konuda boynuz kulağı geçer misali kat be kat geçen Muhisn Yazıcıoğlu ve ekibinin bu yaptıklarından kendisinin de sorumlu olduğunu acaba anlayabilmiş miydi ?
Sağ olasın. Milliyetçiliğin aslına aykırı bir düzleme nasıl çekildiğini hatırlamazsak, hiç olmaması gereken bir şey haline geldiğinde şaşmamamız gerekir. Vakit ayırıp okuduğun ve zahmet edip yorum yazdığın için sağol.
Atalay aynen düşündüklerimi ifade etmiş.Tekrarın gereği yok.Mesele budur.Anlamak isteyenler için ayan beyan budur.
Eksik olmayın efendim, vakit ayırıp okumanız bile yeter. Evet çok güzel özetlemiş Kağan...
Alparslan Türkeş'i Başbuğ yapan aslında "sizi Allah Yoluna çağırıyorum" sözünden ziyade 1944 Tabutluk süreci ile başlayan ve 9 Işık Doktrini ile zirveye ulaşan süreçti. Ancak ne zamanki Büyük Doğucular Türkeş'in etrafında yumak olmaya başladılar iş "Türkün Ahlak ve şuuru ile islamın faziletini alem-i nizama yaymaktır" fikri gelişmeye başlamış ve "Tanrı Türkü korusundan, Allah (cc) Türkü Korusuna evrilmiş Türk İslam anlayışı geliştirilmeye çalışılmıştır. Neden? Zira Tanrı kelimesi şirk çağrıştırmaktaymış. Çelişkiler içinde çelişkiler yumağıdır Türk İslam Ülküsü.
Ancak şunu da belirtmeden geçmeyelim ki insanlarda bir tükenmişlik, yok olmuşluk hissi veren 12 Eylül cehenneminde cezaevi şartlarına psikolojik bir dayanım sağlamsı hasebiyle öneme haizdir.
Zira esas olan 12 Eylül Tankları Din Tüccarlarının üzerinden geçmemiştir.
Güzel yorum Veli Baba... Bir tahammül vesilesi olduğu doğrudur...
Her zaman beklerim... :)
Yorum Gönder