18 Aralık 2012 Salı

Dinci Fitnenin Beyaz Taşı: Türk İslâm Ülküsü Hurafesi


Türk  İslâm Ülküsü nedir?

Bu konuda yazılmış bir kitap olmasına rağmen hiç kimsenin konuyu aydınlatıcı bir özetine bu güne kadar rastlayamadım. Merhum Türkeş'in " Sizi Allah yoluna çağırıyorum!"  sözü ne anlama gelmektedir?
Türk İslâm Ülküsü denen düşünce milliyetçiliğin  ne toplumsal özünde ne de fikri mücadelesinin başında vardır.

Türk İslâm Ülküsü denen bir ülkü var ise bunun ulaşmak istediği hedef nedir?
Bu sözde ülkünün anlamı, Türk toplumunu, "İslâm ahlak ve faziletine göre  şekillendirmektir".  Bir ileri aşaması bir "Türk-İslam Birliği" meydana getirmektir.

Her şeyden evvel  toplumu harekete geçirmek imkânına sahip bir siyasi figürün her sözü toplum hafızasında ve bilincinde ciddi tesirler yaratır.  Dolayısıyla toplumu yönetmeye aday insanların sözleri, sıradan insanların sözlerinden çok daha fazla tetkik edilmelidir. Oysa bizde, durum tam tersidir. Bizde yetki sahiplerinin yetkileri, onları adeta tanrılaştırmak  için kullanılır  ve sözlerine ayet kudretinde bir tartışılmazlık  izafe edilir.

MHP'nin popülerleşme ucuzluğu içinde, dinci seçmene yaklaşmak gayretiyle uydurduğu sloganik söylem, maalesef hedeflediği hiç bir ahlâkî gayeye ulaşamadığı gibi toplumdaki milletleşme bilincinin,  tam aksi istikametteki siyasal dinciliğin ümmetçilik fikrine doğru kaymasına sebep olmuştur.

 Bir Müslüman memleketinde dinini kendi bildiği gibi yaşayan insanlara "Sizi Allah yoluna çağırıyorum!" demek "Yaşadığınız şey Allah yolu değildir!" demektir ki bu söylem zaten dincilerin, kendilerinden gayrisini tekfir eden aşırılıklarıyla aynı mantığı kullanmaktır. Bu sözün hangi ahlâkî idealizmle söylendiğinin hiç bir önemi yoktur. Din, maksatların son derece dikkatli belirlenmesi ve hadde riayette son derece dikkatli davranılması gereken bir sahadır. Dolayısıyla din adına slogan üretmek, ahlâka fayda getirmez ancak dini ucuzlaştırır.

Bundan dolayıdır ki milliyetçiliğin dinî bir hassasiyetle sloganlar üretmesi millette hiç bir olumlu yankı bulmamış, milliyetçilerin günden güne siyaset sahnesinde erimesine sebep olmuştur. Bugün en keskin cemaatçi, tarikatçi aşırıların içinde çok sayıda ülkücü olmasının sebebi budur.
Türk İslâm Ülküsü denen fikrin "İslâm ahlak ve faziletinden" bahsetmesi kuramsal  olarak iki açıdan son derece yanlıştır.

Bunlardan biricisi  "ahlâk" denen kurumun İslâm dışında var olmadığını kabul etmesidir.
İkincisi, standart, kimliksiz, milliyetsiz bir İslâm ahlâkının var olduğunu sanmasıdır.
Birinci  anlayışa göre Türk'ler İslâmiyet'ten önce ahlâksız, vahşi ve insanlık dışı bir  yığınken İslâm'dan sonra "adam olmuş" bir kabile olarak kabul edilmektedir.

İkincisi daha kötü ve zorbalık sebebi olan  anlayıştır. Milletlerin kendi ahlâkî anlayışlarını İslâm dışı ve batıl bularak onlara "evrensel bir ahlâk"  manifestosu sunmaya çalışırlar.  Ahlâkın temelinde zarar vermemek iradesi  vardır ve bu irade her toplumun kendi normlarına ve değerlerine göre şekillenir. Âleme nizam vermek isteyen Türk İslâmcılar için âlemi Arap yeşiline boyamak insanlığı mesut etmeye yetecektir.
İslâm, milliyetleri yok ederek standart ve kimliksiz bir Müslüman toplumu yaratmak için gelmemiştir. Onun evrenselliği, insanlığın ortak davranış kuraları hakkında bir paradigma değişikliği önermesinden gelir. İnsanın temelde doğru davranış alışkanlıklarını edinmesi ve böylece toplumda olumlu bir ilişkiler ağının örülmesi onun temel hedefidir. Dolayısıyla İslâmiyet'in sanıldığı gibi tek bir dili yoktur; onun dili Arapça değildir.
İslâmiyet'in önerdiği toplumsal düzen Tevratvâri tanımlanmış bir düzen değildir.

Türk İslâmcı'ların âleme nizam vermek "ülkülerinin"  fiiliyattaki hedefi şeriat devletidir. Zira onlar  "hataya açık"  beşeri hukuku, kötülüğün yegâne kaynağı olarak görür ve "mükemmel olan" bir "ilâhî manifestoyla" topluma hükmetmek isterler. Çünkü bir toplumu "İslâm ahlâkına döndürmenin" yolu ancak şeriat devletidir.
Onlar "İslâm ahlâkından", ulemanın icazet verdiği davranışları anlarlar. Oysa ahlâk "yapılması gerekenlerle" değil "yapılmaması gerekenlerle" ilgilidir.

Hayatın her ânını devletin/ otoritenin emri altında  yaşayarak ahlâklı olunamayacağını anlayamazlar.  Sözde ülküleri, milletin fertlerinin hür iradeleriyle yanlışı seçerek sorumluluk alabilecekleri bir hürriyet ortamı yaratmak değildir. Onların "ülkü" dedikleri şey, fertlere kendi akıllarınca İslâm'ı zorla yaşatarak  ahlâklı olmalarını sağlamaktır. Onlar dinin bunun için geldiğine inanırlar. Belli bir giyim şeklinin "ahlâkî" diğerlerinin "ahlâksız" olduğunu söylemek, bunu dayatmak, kadını ahlâksızlık ve fitne kaynağı olarak görerek ortadan kaldırmaya çalışmak Türk İslâmcı'ların yegâne ahlâkî standardıdır.

Bu gerçekten sapkın ve zorba din anlayışı ile Türk İslâmcılar , doğrudan doğruya Arap taklitçisi dincilerle aynı aklı ve tavrı benimser. Bu yüzden "Türk İslâm" anlayışı, milletin genel düzeni ve dirliği için pirinç içindeki beyaz taştan farksızdır. "Türk İslâm Ülküsü" denen şey, dinciliğin, içine Türk adı karıştırılmış halinden başka bir şey değildir.

Türk Milleti ahlâkı, dinci zorbalığa  itaat ederek yaşamak şeklinde anlamaktan vazgeçtiğinde, bu tip "din davası"  hurafelerinin saçmalığını da idrak edecektir. Türk milliyetçilerinin varsa bir görevleri o da dini bir dava, bir ideoloji, bir rejim olarak anlayan dinciliğe payanda olmaktan vazgeçmek ve  milleti de din istismarının  sarhoşluğundan uyandırmaktır. Yoksa Arap taassubunu "İslâm ahlâkı" diye pazarlayarak oy devşirmek değil...

8 yorum:

Unknown dedi ki...

Bu yazı şu anda kendisini hem ülkücü hem de (siyasal) islamcı, nurcu, ocu bucu diye tarif eden ve bu tanımların birlikte telaffuz edilmesindeki garabeti görmeyen güruhun nasıl ve neden "var edildiği" üzerine düşünmemizi sağlıyor.

Unknown dedi ki...

Bu yazı kendini hem ülkücü hem de (siyasal) islamcı, nurcu, ocu bucu diye tarif eden ve bundaki garabetin farkında olmayan gürhun nasıl ve neden "var edildiği"hakkında düşünmemizi sağlıyor. Hapishanelerde ellerine tutuşturulan Seyyid Kutup vb. siyasal islamcıların kitapları ve Bozkurt'u islama aykırı ve kırılması gereken bir put olarak görmeye kadar giden bir dönüşüm. Pandora'nın kutusunu açan Türkeş onları bu konuda boynuz kulağı geçer misali kat be kat geçen Muhisn Yazıcıoğlu ve ekibinin bu yaptıklarından kendisinin de sorumlu olduğunu acaba anlayabilmiş miydi ?

Afşar Çelik dedi ki...

Sağ olasın. Milliyetçiliğin aslına aykırı bir düzleme nasıl çekildiğini hatırlamazsak, hiç olmaması gereken bir şey haline geldiğinde şaşmamamız gerekir. Vakit ayırıp okuduğun ve zahmet edip yorum yazdığın için sağol.

selcen dedi ki...

Atalay aynen düşündüklerimi ifade etmiş.Tekrarın gereği yok.Mesele budur.Anlamak isteyenler için ayan beyan budur.

Afşar Çelik dedi ki...

Eksik olmayın efendim, vakit ayırıp okumanız bile yeter. Evet çok güzel özetlemiş Kağan...

veli dedi ki...

Alparslan Türkeş'i Başbuğ yapan aslında "sizi Allah Yoluna çağırıyorum" sözünden ziyade 1944 Tabutluk süreci ile başlayan ve 9 Işık Doktrini ile zirveye ulaşan süreçti. Ancak ne zamanki Büyük Doğucular Türkeş'in etrafında yumak olmaya başladılar iş "Türkün Ahlak ve şuuru ile islamın faziletini alem-i nizama yaymaktır" fikri gelişmeye başlamış ve "Tanrı Türkü korusundan, Allah (cc) Türkü Korusuna evrilmiş Türk İslam anlayışı geliştirilmeye çalışılmıştır. Neden? Zira Tanrı kelimesi şirk çağrıştırmaktaymış. Çelişkiler içinde çelişkiler yumağıdır Türk İslam Ülküsü.
Ancak şunu da belirtmeden geçmeyelim ki insanlarda bir tükenmişlik, yok olmuşluk hissi veren 12 Eylül cehenneminde cezaevi şartlarına psikolojik bir dayanım sağlamsı hasebiyle öneme haizdir.
Zira esas olan 12 Eylül Tankları Din Tüccarlarının üzerinden geçmemiştir.

Afşar Çelik dedi ki...

Güzel yorum Veli Baba... Bir tahammül vesilesi olduğu doğrudur...

Afşar Çelik dedi ki...

Her zaman beklerim... :)