Buna göre Türklük cesedimiz,
İslâm ruhumuzdur.
Böylece Türklüğün aslında
biyolojik ve irade dışı bir vakıa olduğunu, asıl değerli olanın İslâm olduğunu söyler.
Doğrudur... İslâm iradî bir
seçimin adıdır. insanlar dinlerini seçebilir.
İnsanlar belli bir milletin veya
kavmin içinde doğar ve değerlerini o toplumlardan elde ederler.Yani bu konuda
başta irade göstermeleri mümkün değildir. Fakat zaman geçtikçe mecburen üye
oldukları toplumların değerlerini akıl ve vicdan süzgeçlerinden geçirir ve
mensubiyetlerinin meşruluğuna ikna olurlar.
Ayrıca... Bir millete
mensubiyetin en doğal şekli doğum olmakla beraber, vatandaşlık bağı, kişisel
benimseme ve sempati gibi etkenler de bu mensubiyeti besler. Yani bir millete
mensup olmak tamamen biyolojik ve istemsiz bir mecburiyet değildir. Hep
örneğini verdiğimiz Afrikalı, Kafkasyalı sporcuların, millî formayı giyerek bir
anda bizden biri olmaları, Türk olmaları, onların seçiminden ibarettir.
Türk İslâm ülküsü denen siyasi
slogan, Türklüğü "bedene" benzeterek onu değer ve ahlâk yoksunu, hayvanî bir varoluşa
indirgemektedir. Böylece Türklük,
aslında kendisiyle gurur duyulması gerekmeyen, benzerine bütün primatlarda
rastlanan özel bir tür haline
getirilmektedir.
Türk İslâm ülküsü savunucularının
bu benzetmesinin bilinç altında, İslâm'ı, milletleri aşan, onları anlamsızlaştıran, eriten bir siyasal
birlik olarak kabul eden ümmetçilik yatmaktadır. " Türk'ü aşan" bir
varlık olarak İslâm "ruh" diye
nitelenmekte, böylece aslında anlamsız bir ceset olan Türklük, lâyık olmadığı
bir anlama kavuşmaktadır.
Bu tavır açıkça Türk'ü
aşağılamaktır ama ne yazık ki kafaları Arap hayranlığından başka bir şeyle
beslenmemiş Türk İslâm ülkücüleri,
Türklüğü bedene indirgemenin ırkçılık olduğunu bile fark edememektedir.
Eğer Türklük bedenden ibaretse,
Türklükten gurur duymak, yalnızca ırktan ve bedenden gurur duymak olacaktır. Bunun
adı da ırkçılıktır!
Hakikat böyle midir?
İslâm yokken Türk evlâdı
ahlâksız, değersiz bir vahşi miydi? Sınır tanımıyor ve hırsızlık mı ediyordu?
Kadınları eziyor ve onları taciz mi ediyordu?
Uğrunda yaşayacağı ve öleceği hiç bir amacı yok muydu? Bütün bunları
islâm'la mı kazandı?
Türk İslâm ülkücülerinin Türk
ecdadından fazla andıkları Arap büyükleri maalesef, İslâm'la dahi belli
değerlere saygıyı edinememişti.
Bir bedenden ibaret sayılan Türk Kur'anı asla
savaş aracı yapmamıştı. Kur'an'ı istismar edenler, Türk İslâmcı'ların
kendilerine benzemek için tutuştukları
Arap eşrafıydı.
Peygamberin hanımına kara çalan,
torununu şehit eden, "yürüyen
Kur'an Hz. Ali'yi" şehit edenler, Türk cesedinin sahip olamadığı dine sahip
olanlardı! Devletin imkânlarını sömüren, yerli ahaliyi haraca kesen, Arap
olmayan Müslümanları "mevali" diye aşağılayanlar, kendilerine hayran olunan Arap seçkinleriydi.
Türk Milleti, , İslâm'ı
seçtiğinde, sahip olmadığı bir ahlâkı kazanmadı. Sadece zaten sahip olduğu değerlerin
mükemmel bir özetiyle karşılaştı ve bu özeti çabucak benimsedi. Bizim
"kılıç Müslüman'ı" olduğumuz söyleyenler, aslında Arapları içimize
sindirmekte zorlandığımızı anlamazdan gelirler.
Bugün Türk İslâmcılar, İslâm'ın
özünde reddedilmeyen kadın erkek eşitliğini, zaten içeren Türk örfünün yerine,
kaç- göççü, haremlikli selâmlıklı patolojik/ paranoyak Arap taassubunu, ahlâk
diye benimsemekte ve bunun da Türk'ün
ruhu olduğunu savunmaktadır.
Türk İslâmcıların toplumlaşmanın
temelindeki değer ve norm ortaklığının tek başına din kabulüne dayanamayacağını
görememektedir. Öyle olsaydı Türk, Fransız, Rus gibi adlar ortadan kalkar bunun
yerine dünya üzerinde insanlık dini topluluklar olarak yaşardı.
Bu durum, Türk adının salt bir
biyolojik köken ifade etmediğini gösterir.
Ayrıca dinin bir toplumu tek başına
değerle ve normla mücehhez kılamayacağını ve mutlak toplumun örfüyle
etkileşeceğini gösterir. Türk İslâmcılar İslâm'a "ruh" derken,
Türk'ün yiğitliğinin, adaletini sağlayan örf kaynağını reddettiklerini
bilmezler.
Türk zaten var olan ruhuna
uygunluğunu anladığı için İslâm'ı kabul etmiştir, yoksunu olduğu bir ruhu
İslâm'dan ödünç almak için değil...
İslâm'ın değeri, milletlerin
idrakini aşarak onları eriten bir üstün ideoloji olmasından gelmez.
İslâm'ın değeri, varoluşu
sağlayan her örfle mutlaka bir şekilde örtüşerek insanların toplumsal
değerlerle beslenmiş akıllarına, bir şekilde yatabilmesinden, hitap
edebilmesinden gelir. İslâm ancak aklı yatanların seçtikleri bir dindir. Kendi
başına insan akıllarına girerek kendini kabul ettiren bir şey değildir.
Bunu neden belirtiyoruz? Bunu
belirtmemizin sebebi, Türk İslâm ülküsü denen siyasî söylemin sahip olduğu,
İslâm'ı siyaset yoluyla egemen kılmak anlayışının temelindeki sakatlığı, ortaya
koymaktır. Böylece millete, kendisinde olmayan bir ruh kazandıracağını
sananlar, hem Türk adını aşağılamakta hem de siyasal İslâmcılığ'a payanda
olmaktadırlar.
Türk Milleti, din adına kendisine
dayatılan Arap gelenekleriyle uzun zaman mücadele edebilmiş fakat siyasal
zorlamanın ve reklâmın bayağılaştırcı etkisinden kurtulamamıştır. Bunun
sonucunda Arap kaç göçü ve cinsiyetçiliğini takva belleyerek, bunlarla kendisine bir ruh
edinebileceğini sanmıştır. Zaten artık Türk İslâmcıların, hedeflerini Türk dağlarından, "Nizam-ı Âlem" gibi
ümmetçi/ enternasyonalist denizlere çevirmelerinin sebebi de budur.
O halde ruh beden ayrımından
medet umanlar bilmelidir ki İstanbul'u almış, Roma'ya kadar yürümüş, Çin'i
titretmiş, dünyaya kendi barışını getirmiş orduların adı Türktü! Onlar
kağanlarının,hakanlarının, yabgularının ve başbuğlarının tuğları altında
yürüyüp en sonunda İslâm'a kendi
damgalarını vurdular. Onlar Türk İslâmcıların ve sair dinci tayfanın görüp
görebileceği en muhteşem "ceset ordularıydı!"
Onlar, Araplar kadınları
İslâm'dan sonra bile ezerken servetlerine sayısız haram katarken sevdikleri
kızın rızasını bekleyen, bahçeden yenen meyvenin borcunu namus belleyen Türk
oğullarıydı!
Türk İslâmcılar, artık
savundukları şeyin, milletle de milliyetçilikle de bir ilgisinin olmadığını
fark etmelidir. Hem Türk'ü farkında olmadan aşağılamakta hem de gerek
fanatizmleri gerekse Arap hayranlıklarıyla siyasal İslâmcılığ'ın adsız
neferleri veya fedaileri olmaktadırlar.
Türk Milliyetçiliği,Türk'ün
özündeki değeri idrak edebilen insanların elinde bir işlev kazanacak ve ancak o zaman
milletiyle buluşabilecektir. Türk Milliyetçiliği, Türk'ü bedenden/cesetten
ibaret gören ilkellikten kurtulduğunda,
dinciliğin fitnesine karşı milletinin en büyük kalkanı olacaktır,daha
önce değil...
2 yorum:
Mükemmel bir başlık olmuş.Maazallah "bozkurtlar" olsaydı ne yapardık !!!! Bu totem yok mu bu totem.Ah ah ah.Velhasıl tarikatların ağına düşmenin sonucu bu işte.
Değil mi ama? :)
Yorum Gönder