2 Aralık 2012 Pazar

Cesetler Ordusu Geçti Hücuma!


Türk İslâm ülküsünün sevdiği benzetmelerden biri  ceset- ruh ikiliğidir.
Buna göre Türklük cesedimiz, İslâm ruhumuzdur.
Böylece Türklüğün aslında biyolojik ve irade dışı bir vakıa olduğunu, asıl değerli olanın  İslâm olduğunu söyler.
Doğrudur... İslâm iradî bir seçimin adıdır. insanlar dinlerini seçebilir.
İnsanlar belli bir milletin veya kavmin içinde doğar ve değerlerini o toplumlardan elde ederler.Yani bu konuda başta irade göstermeleri mümkün değildir. Fakat zaman geçtikçe mecburen üye oldukları toplumların değerlerini akıl ve vicdan süzgeçlerinden geçirir ve mensubiyetlerinin meşruluğuna ikna olurlar.

Ayrıca... Bir millete mensubiyetin en doğal şekli doğum olmakla beraber, vatandaşlık bağı, kişisel benimseme ve sempati gibi etkenler de bu mensubiyeti besler. Yani bir millete mensup olmak tamamen biyolojik ve istemsiz bir mecburiyet değildir. Hep örneğini verdiğimiz Afrikalı, Kafkasyalı sporcuların, millî formayı giyerek bir anda bizden biri olmaları, Türk olmaları, onların seçiminden ibarettir.

Türk İslâm ülküsü denen siyasi slogan, Türklüğü "bedene" benzeterek onu değer  ve ahlâk yoksunu, hayvanî bir varoluşa indirgemektedir. Böylece  Türklük, aslında kendisiyle gurur duyulması gerekmeyen, benzerine bütün primatlarda rastlanan özel bir  tür haline getirilmektedir.

Türk İslâm ülküsü savunucularının bu benzetmesinin bilinç altında, İslâm'ı, milletleri aşan,  onları anlamsızlaştıran, eriten bir siyasal birlik olarak kabul eden ümmetçilik yatmaktadır. " Türk'ü aşan" bir varlık olarak İslâm "ruh"  diye nitelenmekte, böylece aslında anlamsız bir ceset olan Türklük, lâyık olmadığı bir anlama kavuşmaktadır.

Bu tavır açıkça Türk'ü aşağılamaktır ama ne yazık ki kafaları Arap hayranlığından başka bir şeyle beslenmemiş Türk İslâm  ülkücüleri, Türklüğü bedene indirgemenin ırkçılık olduğunu bile fark edememektedir.

Eğer Türklük bedenden ibaretse, Türklükten gurur duymak, yalnızca ırktan ve bedenden gurur duymak olacaktır. Bunun adı da ırkçılıktır!

Hakikat böyle midir?
İslâm yokken Türk evlâdı ahlâksız, değersiz bir vahşi miydi? Sınır tanımıyor ve hırsızlık mı ediyordu? Kadınları eziyor ve onları taciz mi ediyordu?  Uğrunda yaşayacağı ve öleceği hiç bir amacı yok muydu? Bütün bunları islâm'la mı kazandı?
Türk İslâm ülkücülerinin Türk ecdadından fazla andıkları Arap büyükleri maalesef, İslâm'la dahi belli değerlere saygıyı edinememişti.
 Bir bedenden ibaret sayılan Türk Kur'anı asla savaş aracı yapmamıştı. Kur'an'ı istismar edenler, Türk İslâmcı'ların kendilerine benzemek için  tutuştukları Arap eşrafıydı.
Peygamberin hanımına kara çalan, torununu şehit eden,  "yürüyen Kur'an Hz. Ali'yi" şehit edenler, Türk  cesedinin sahip olamadığı dine sahip olanlardı! Devletin imkânlarını sömüren, yerli ahaliyi haraca kesen, Arap olmayan Müslümanları "mevali" diye aşağılayanlar,  kendilerine hayran olunan Arap seçkinleriydi.
Türk Milleti, , İslâm'ı seçtiğinde, sahip olmadığı bir ahlâkı kazanmadı.   Sadece zaten sahip olduğu değerlerin mükemmel bir özetiyle karşılaştı ve bu özeti çabucak benimsedi. Bizim "kılıç Müslüman'ı" olduğumuz söyleyenler, aslında Arapları içimize sindirmekte zorlandığımızı anlamazdan gelirler.

Bugün Türk İslâmcılar, İslâm'ın özünde reddedilmeyen kadın erkek eşitliğini, zaten içeren Türk örfünün yerine, kaç- göççü, haremlikli selâmlıklı patolojik/ paranoyak Arap taassubunu, ahlâk diye benimsemekte  ve bunun da Türk'ün ruhu olduğunu savunmaktadır.

Türk İslâmcıların toplumlaşmanın temelindeki değer ve norm ortaklığının tek başına din kabulüne dayanamayacağını görememektedir. Öyle olsaydı Türk, Fransız, Rus gibi adlar ortadan kalkar bunun yerine  dünya üzerinde  insanlık dini topluluklar olarak yaşardı.

Bu durum, Türk adının salt bir biyolojik köken ifade etmediğini gösterir.
Ayrıca dinin bir toplumu tek başına değerle ve normla mücehhez kılamayacağını ve mutlak toplumun örfüyle etkileşeceğini gösterir. Türk İslâmcılar İslâm'a "ruh" derken, Türk'ün yiğitliğinin, adaletini sağlayan örf kaynağını reddettiklerini bilmezler.
Türk zaten var olan ruhuna uygunluğunu anladığı için İslâm'ı kabul etmiştir, yoksunu olduğu bir ruhu İslâm'dan  ödünç almak için değil...
İslâm'ın değeri, milletlerin idrakini aşarak onları eriten bir üstün ideoloji olmasından gelmez.
İslâm'ın değeri, varoluşu sağlayan her örfle mutlaka bir şekilde örtüşerek insanların toplumsal değerlerle beslenmiş akıllarına, bir şekilde yatabilmesinden, hitap edebilmesinden gelir. İslâm ancak aklı yatanların seçtikleri bir dindir. Kendi başına insan akıllarına girerek kendini kabul ettiren bir şey değildir.
Bunu neden belirtiyoruz? Bunu belirtmemizin sebebi, Türk İslâm ülküsü denen siyasî söylemin sahip olduğu, İslâm'ı siyaset yoluyla egemen kılmak anlayışının temelindeki sakatlığı, ortaya koymaktır. Böylece millete, kendisinde olmayan bir ruh kazandıracağını sananlar, hem Türk adını aşağılamakta hem de siyasal İslâmcılığ'a payanda olmaktadırlar.

Türk Milleti, din adına kendisine dayatılan Arap gelenekleriyle uzun zaman mücadele edebilmiş fakat siyasal zorlamanın ve reklâmın bayağılaştırcı etkisinden kurtulamamıştır. Bunun sonucunda Arap kaç göçü ve cinsiyetçiliğini takva  belleyerek, bunlarla kendisine bir ruh edinebileceğini sanmıştır. Zaten artık Türk İslâmcıların, hedeflerini Türk  dağlarından, "Nizam-ı Âlem" gibi ümmetçi/ enternasyonalist denizlere çevirmelerinin sebebi de budur.

O halde ruh beden ayrımından medet umanlar bilmelidir ki İstanbul'u almış, Roma'ya kadar yürümüş, Çin'i titretmiş, dünyaya kendi barışını getirmiş orduların adı Türktü! Onlar kağanlarının,hakanlarının, yabgularının ve başbuğlarının tuğları altında yürüyüp  en sonunda İslâm'a kendi damgalarını vurdular. Onlar Türk İslâmcıların ve sair dinci tayfanın görüp görebileceği en muhteşem "ceset ordularıydı!"

Onlar, Araplar kadınları İslâm'dan sonra bile ezerken servetlerine sayısız haram katarken sevdikleri kızın rızasını bekleyen, bahçeden yenen meyvenin borcunu namus belleyen Türk oğullarıydı!

Türk İslâmcılar, artık savundukları şeyin, milletle de milliyetçilikle de bir ilgisinin olmadığını fark etmelidir. Hem Türk'ü farkında olmadan aşağılamakta hem de gerek fanatizmleri gerekse Arap hayranlıklarıyla siyasal İslâmcılığ'ın adsız neferleri veya fedaileri olmaktadırlar.

Türk Milliyetçiliği,Türk'ün özündeki değeri idrak edebilen insanların elinde  bir işlev kazanacak ve ancak o zaman milletiyle buluşabilecektir. Türk Milliyetçiliği, Türk'ü bedenden/cesetten ibaret gören ilkellikten kurtulduğunda,  dinciliğin fitnesine karşı milletinin en büyük kalkanı olacaktır,daha önce değil...



2 yorum:

selcen dedi ki...

Mükemmel bir başlık olmuş.Maazallah "bozkurtlar" olsaydı ne yapardık !!!! Bu totem yok mu bu totem.Ah ah ah.Velhasıl tarikatların ağına düşmenin sonucu bu işte.

Afşar Çelik dedi ki...

Değil mi ama? :)