15 Mart 2010 Pazartesi

Siyasi İslâmcılık Bitti mi?



Bazılarımız artık “siyasal İslamcılık” temrinin anlamını yitirdiğini, zira ülkemizde İran tipi bir rejim taraftarı dinci siyasetçilerin olmadığını söyleyebilir ama sanırım özellikle son iki buçuk senedir sözüm ona muhafazakâr bir hükûmet eliyle yürütülen toplum mühendisliği garabeti, bu terimin hâlâ cari olduğunun düşündürücü bir delili.

Ülkemizde siyasî İslâmcılığın “Türk” adına husumet beslediği öteden beri bilinen bir hakikattir. Bu kesim “millet” ismini ve “millî” sıfatını ümmeti ve ümmete ait olduğu düşünüleni anlatmak için kullanmış ve bu şekilde milletin teveccühünü kazanmaya çalışmıştır.

MSP çizgisindeki siyasî İslâmcı kamp’ın gerek refah seviyesindeki artış gerekse moderniteyle ilişkiler açısından kırılmasıyla beraber ortaya uyuşturucu bir yanılsama çıkmıştır. O yanılsama da MSP çizgisinden ayrıldığı düşünülen AKP’nin modern özgürlük ve hukuk kavramlarıyla ilgisi olan ve “millete mensup” bir parti olduğu yanılsamasıydı.

Son nokta çok önemlidir, çünkü o nokta milletleşmesini büyük ölçüde tamamlamış bir toplumdan oy alabilmenin anahtarıydı.

Radikal ümmetçi çizgisi ve modernite düşmanlığıyla MSP çizgisi ancak sınırlı bir kesimden oy alabilirken ondan ayrılan grubun hele ilk seçiminde iktidar olabilmesinde, bu partinin köken partisi kadar yabancılaşmamış olduğu intibaının büyük payı vardı. Nitekim AKP 2002 seçimlerinde MHP tabanından bile oy alabilmişti.
Oysa bu büyük bir yanılgıydı.

Daha on beş yıl öncesine kadar Türk adını İslam dışı, ırkçı bir kavram sayan insanların bir anda değişebileceğini sanmak için çok ciddi bir ümitsizlik içinde bulunmak gerekiyordu ki koalisyon hükûmetinin memleketi sürüklediği noktada halk kendini bile bile aldatmakta bir mahzur görmedi.

Milletin vesayetçi siyaset karşısındaki hürriyet hasretine de tercüman olacağı beklentisinden de beslenen AKP çok kısa sürede inanılmaz bir mutabakat temsilcisi gibi siyaset sahnesindeki yerini aldı.

“Türk” adına yabancı olmayan bir muhafazakâr görünümle, milletin doğal milliyetçiliğini, “haklar” söylemiyle kendini ezilmiş sayan her kesimin ve liberallerin desteğini alan bu parti, çok kısa süre içinde, toplumsal gerçeklerin birden bire değişmeyeceğini acı ve şiddetli örneklere gösterdi.

İktidarda bulunduğu süre içinde bayrağı, vatanı ağzından düşürmeyen AKP “bu topraklardan” bahsederken, toprağı bir “değer” haline getiren “milletleşmeden” hiç bahsetmedi. “Bu millet” derken hangi milletten bahsettiğini, Türk Milleti’nin milletleşmesinin tarihî, hukukî ve siyasî safahatının içeriğini hiç dile getirmedi.
Çünkü aslında bunların hiç birine inanmıyordu.

Bu, iktidar partisine bühtan etmek midir, diye düşünülecek olursa, bu gün bu partinin yanında kimlerin yer aldığına bir bakmak bize herhalde epey açık bir fikir verir.

Bugün iktidar partisinin yanında yer alanlar, etnik ırkçılığın bilhassa ümmetçi kanadıyla beraber geniş bir kesimi, geçmişte Türk adına duydukları düşmanlığı kızıl bayraklarıyla yeterince göstermiş enternasyonalist solcular, onların ortama uymuş olan, şimdilerde nevzuhur liberaller olarak karşımıza çıkan akranları, yabancılaşmış bazı liberaller ve her ne pahasına olursa olsun Türk adının bu vatandan silinmesini isteyen sözüm ona bir takım “hümanist” okur yazarlardır.

Eskiden marksizmi enternasyonalist bir pota olarak düşünenler bu gün tam faydacı bir şekilde enternasyonalist dinciliğin şemsiyesi altında kendilerine yer bulmuşlardır. Onlar ne gariptir ki liberal camiayı da sömürerek liberalizmin hak ve özgürlükler dağarcığını pozitif haklar, kolektif haklar, demokratik haklar gibi hurafelerle kontamine etmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında iktidar partisi kesinlikle sanıldığı gibi liberal ilkelerle hareket etmemektedir.

Etnik ırkçılığın şiddet ve ırkçılık vurgularını ifade hürriyeti şemsiyesiyle koruyup, etnik şiddete ve ayrılıkçılığa karşı savaşan kurumları yıpratmak ve baskılamak siyaseti, ne bahsedilen “milletle” ne de “vatanla” bağdaşabilir.
Ama daha önce söylediğim gibi iktidar partisini kuranlar dünden bu güne değişmemiştir. Hâlâ Arap örfünü din, etnik ayrılıkçılığa müsamahayı din kardeşliği sanan aynı siyasetçilerdir.

Onun için alenen suç işleyen etnik ırkçı teröristler ellerini kollarını sallayarak hududumuzdan içeri girip bir de üstüne örgüt propagandası yapabilmektedir.
Onun için canını dişine takıp aylarca dağlarda teröristle çarpışanlar bu gün terörist muamelesi görebilmektedir.

Çünkü siyasî İslamcılar için kolunda Türk bayrağı kokartı taşıyan kahramanların herhangi bir önemi ve değeri yok. Bu, siyasî İslamcılara bir hakaret falan da değildir. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cümlesini ırkçı bulanların “Türk” adının tezahürlerine sempati beslemesi, işin tabiatına aykırıdır ki zaten kendileri bunları on beş yıldır defalarca söylemişlerdir.
Milletimiz, AKP’yi, kendi varlığına saygılı, kendi değerlerini benimseyen,, dindarların ifade hürriyeti hakları ile ilgili bir gelişmeden ve daha özgürlükçü bir piyasa oluşumundan yana bir parti sanırken bu gün bu beklentilerin tamamı boş çıkmıştır.

Bugün Türkiye’de neredeyse otuz yıllık etnik terörün yaratamadığı bir toplumsal ayrışma, siyasî İslamcılığın enternasyonalizmi sayesinde ortaya çıkmak üzeredir.
Bu gün siyasî İslamcılık belki İran köktenciliği ile karakterize değildir ama toplumu muhafazakarlaştırmak yönünde güçlü hükûmet eğilimi, millet kavramının teokratik yorumunu hayata geçirebilmek için toplumu etnik kamplara bölmek siyaseti ile kendini ortaya koymaktadır.

Evet bu gün siyasî İslamcılar devleti ele geçirerek kökten bir rejim değişikliği arzusunu belki dile getirmiyorlar ama toplumu kendi algılarına göre yıkıp içinde nefret ettikleri “Türk” adı ve onun tezahürlerini hiç barındırmayan yepyeni bir yapı kurmak için de ellerinden geleni yapıyorlar.



2 yorum:

Nihâl dedi ki...

Velhasıl kelam, cumhuriyet tarihihnin "en demokrat, enn sivil, ennnn falan, ennnnnnnn filan" hükümeti için böyle söyleyenin tiz kellesi urula...
Riya toplumunun riyakâr yönetimi denir buna ve alan memnun, satan memnundur :)

Afşar Çelik dedi ki...

Hoşgelmişsin Nihal! Aynen söylediğin gibi... Yorum enfes, diyecek hiç bir şey yok! Sağolasın, her zaman bekliyorum!